Onları geri kazanalım
Gitmiş olan bilecektir, Yunanistan'da Türk dizileri çok ama çok tutuluyor. Belki Arap ülkelerinden bile fazla. Şu sıralarda en çok seyredilen de "Sıla"...
Gene bilen bilir, bu ülkede "dublaj" diye bir kavram yoktur. Her türlü film ya da dizi, sinemada olsun televizyonda olsun, "orijinal" ses kaydıyla ve altyazılı oynar. Ne oluyor? Buradan gitmiş Rum dostlarımız bu suretle Türkçe duyuyorlar, kulaklarının pasını siliyorlar, Türkiye'yi, İstanbul'u yeniden karşılarında görüyorlar, bir ölçüde hasret gideriyorlar, oralı Yunanlı da bizi daha yakından tanımış oluyor.
Bunda, Mega TV adlı kanalın ve onun sapına kadar İstanbullu yöneticisi, sevgili hemşerimiz Hristos Elmacıoğlu'nun büyük payı var. Tabii Türker İnanoğlu'nun da büyük desteğiyle, "Yunan televizyon sahasında Türk hava hakimiyetini" kurmuşlar!
Lakin, Yunan faşistleri gıcık kapıyorlar. Elbette.
Geçen gün Altın Şafak partisinin başbuğu Nikos Mihaloliakos'un eşi Eleni de Türk dizilerinin aleyhinde konuşmuş (Eva Braun gibi karı maşallah...)
"Yayından kaldırılsın" demiş.
Yunanlı oyuncuların ekmeğine mani oluyormuş...
Peki, Türk dizisi oynatan kanala reklam yağdırmayı bilen ama sıra ödemeye gelince bir türlü elini cebine atmayan Yunanlı reklamverenlerden, kanal çalışanlarının ekmeğiyle oynayanlardan kim hesap soracak?
Bayan Eleni'ye en güzel cevabı, geçenlerde tanıştığımız bir Kıbrıslı Rum kızı versin. Hondos mağazasında güneş yağı ve nemlendirici krem bakıyorduk, "isterseniz yoğurtlusu da var" dedi.
"Bizim memlekette biz o yoğurdun kendisini süreriz" dedim.
"Siz nerelisiniz?" dedi.
Türk olduğumuzu öğrenince boynumuza sarıldı. Türk dizilerini tutkuyla izliyormuş, İstanbul'u çok merak ediyormuş, tanıdıkları varmış, mutlaka gelecekmiş.
İşin magazini bir yana, Yunanistan'da faşistler epey ilerlediler maşallah, meclise milletvekili bile soktular, kapitalizm yıkılıyor, devrim yakın ya, herhalde ondandır.
Yunanistan'da ekonomik kriz derinleştikçe, ki öyle olacak, büsbütün kuduracaklar. İktidara gelemeseler bile her türlü pisliği, her türlü itliği yapacaklar.
Şimdilik "garibana" bulaşmakla yetiniyorlar, Afganistan ve Pakistan göçmenlerine.
Sıra önce Türkler'e, daha sonra, "Türk tohumu" diye hakaret etmekten hoşlandıkları bizim buralı Rumlar'a da gelecek.
İstanbul'dan Atina gurbetine gitmek zorunda bırakılmış Rumlar çok tedirgin... Kaçabilen taşraya, adalara kaçıyor.
Bu insanlar zaten günün birinde "dönmek" özlemiyle yaşıyorlardı. Burada da orada da itilip kakılmışlar, iki arada bir derede kalmışlar, uyum sağlayamamışlardı, lehçeleri bile farklıydı.
Fırsat bu fırsattır. Bu insanları "geri kazanmak" için hükümet önlem almalıdır.
Türkiye'ye dönmek isteyecek eski vatandaşlarımıza yol ve kolaylık gösterilmeli, bunlardan isteyenler yeniden Türk vatandaşlığına alınmalı, Avrupa Birliği'nden ayrılmak istemeyeceklere de Yunan vatandaşlığını koruyarak buraya yerleşme olanağı, oturma ve çalışma izni sağlanmalıdır. Oradaki işlerini ve hayatlarını tasfiye ederek dönecek kişilere burada yeni bir iş kurma, mülk edinme gibi konularda ayrıcalık tanınmalı, özel ilgi gösterilmelidir. Yuvaya dönüş teşvik edilmelidir.
(İstanbullu'nun da eski hemşerilerine ihtiyacı var. Örneğin üzerine ölü toprağı serpilmiş Heybeliada ekonomisi de canlanmak için Ruhban Okulu'nun açılmasını beklemiyor mu?)
Aksi takdirde bir gün gelir, İpsala ya da Ayvalık yakınlarında "mülteci kampları" kurulur... Bu da ne bizim hükümeti mutlu eder, ne de perişan olacak o insanları...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.