Kılıçdaroğlu için son raunt
Yenilenme gerektiğinin farkında, çünkü eskinin toplumsal karşılığı sürekli aşınıyor ama yenilenemiyor.
Çünkü yenilenme çok net bir toplumsal karşılık üretemezse, evdeki bulgurdan, yani eskiden de mahrum olmak var.
CHP ve Kılıçdaroğlu'nun dilemması bu.
"6 Ok'u bırakmayacağız ama makas değiştirip yeniliğe doğru yol alacağız!"
Laf ola beri gele diye buna denir.
Ya da ne şiş yansın ne kebap.
Acaba ne olsak, sosyal liberal mi, sosyal demokrat mı, Kemalist mi?
Atatürk'ü ne yapsak?
Acaba "Çağdaş Atatürk yorumu" nedir?
Acaba "Çağdaş tek parti" yorumu nedir?
Acaba İnönü nasıl yaşatılır ya da yaşatılmayacaksa bu İnönü severlikle CHP'liliği eş tutanlara nasıl anlatılır?
Bütün bunlar Kılıçdaroğlu'nun önündeki eski-yeni ekseninde gündeme gelen meseleler.
Asıl soru şu değil mi?
Tabii bir de Kılıçdaroğlu'nun kendisinin sorun niteliği var.
CHP'nin yenileşmesini vs'yi, Kılıçdaroğlu'nu "elde bir" görerek değerlendiriyoruz.
-Acaba bizatihi Kılıçdaroğlu, Türkiye'de nasıl bir toplumsal karşılık oluşturuyor?
Tamam, CHP'de hele nasıl gerçekleştiği tam ortaya çıkmamış bir operasyonla genel başkan oldu ama acaba Kemal Kılıçdaroğlu'nun içeriği, bir ana muhalefet liderliğini, CHP'yi dolduracak nitelikte miydi?
Statüyü elde ediyorsunuz, ondan sonra tekerlek size göre dönmeye başlıyor. Herkes size göre hizalanmak zorunda, sizin gözünüze girmek zorunda ama...
Ya siz yeterli değilseniz?
Ya herkes kralın giyinik olduğunu söylemek zorunda kalıyor olsa bile siz giyinik değilseniz?
İşte Türkiye şartları denen ve içine halkın siyaset kriterlerinin girdiği hadise bir gün ortaya çıkıp "Kral çıplak" diyebiliyor.
CHP'nin en yakınları bile bunun Kılıçdaroğlu için son kurultay olabileceğini ifade ediyorlar.
Yani Kılıçdaroğlu, bu kurultayda tam kendi kadrosunu kuracak ve diyelim mahalli seçimlere öyle girecek. Orada ya başaracak ya siyasi iddiasını kaybedecek.
Ben, Kılıçdaroğlu'na bakıyorum, CHP'ye genel başkan olduğundan beri, açık söyleyeyim, içi dolu bir siyasi portre göremiyorum. Evet, küfürleri var ama siyaset küfür değildir ki. Derin bir boşluk, ne yazık ki öyle. İç-dış meselelerle ilgili yaklaşımları, sade suya tirit cinsinden şeyler. Boş demagojiler. Alın Kılıçdaroğlu'nun mesela Suriye yaklaşımını, üzerine bir Türkiye politikası inşa edin, mümkün mü?
Sonbahar evet...
Bakıyorum, şu kurultaya geliş sürecinde yenilenme adına söylenenler, biz şu olmayacağız, şu olmayacağızdan başka yok bir şey.
Ne olacaksın?
Yok.
-ANAP'lılar da bize gelsin, DYP'liler de...
Sanki oralarda bir şey kalmış da gelip CHP'ye katkı sunacaklar...
İçi boş, ucuz politika bu.
-Bekaroğlu da bize gelsin.
Bekaroğlu'nu zırnık anlamamış olmanın ve "Ne olursan ol gel" yaklaşımının tipik örneği bu. Ama Mevlana'nın "Ne olursan ol gel"i bu değil ki...
Şunu söyleyeyim:
CHP hâlâ eski varlığı ile ayakta duruyor. Kılıçdaroğlu'nun CHP'ye bir şey kattığını söylemek mümkün değil. İşin garip yanı şu ki, CHP'nin eski varlığı aşınmakta ve çağı kaybetmek durumunda, Kılıçdaroğlu yeni bir şey yapamadığına göre, Kılıçdaroğlu'ndan sonra ne olacak sorusunun da cevabı görülmüyor. Soru şu değil mi: Kılıçdaroğlu bugün gitse CHP için nasıl bir liderlik öngörülebilir? Bu belki şu an, Kılıçdaroğlu'nu tartışmasız kılıyor ama aynı zamanda bir "lider zaafı"nı da işaret etmiş olmuyor mu?
Türkiye CHP'nin şahsında devlet zoruyla kurulan bir siyasi temsilin inkırazına tanıklık ediyor. İnkıraz biraz uzun sürüyor ama inkıraz olduğu muhakkak. Ne diyor Kadir Mısıroğlu: Kemalizm'in sonbaharı mı? İşte öyle bir şey CHP için de işliyor.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.