Ayşe müsaade etse anlatacağım
Siyaset yazması istenenler işi dedikoduya dökünce, siyasi analiz ve röportaj yapma işi Ayşe Arman hemşiremize kaldı.
Dün, tutuklu milletvekili ve gazeteci Mustafa Balbayın refikası Gülşah Balbayla konuşmuş. Manşete de konuvermiş hemen...
Bir röportajda aranan her şey var...
Hem okutuyor, hem merak uyandırıyor, hem duygulandırıyor.
Hem de, Biraz sakin ol Ayşe... dedirtiyor.
Çünkü Ayşe, ikide birde, zaten rüzgâr almış giden ve son derece etkili açıklamalar yapan Gülşah Balbayın konuşmalarının arasına sızıyor ve siyasi değerlendirmeler yapıyor.
Daha doğrusu, piyasa kızıştırıyor.
Mesela şöyle diyor: MİT Müsteşarı söz konusu olduğunda hukuk hallaç pamuğu gibi atılıyor. Dokunulmazlık hakkı kazanmış milletvekilinin tahliyesi söz konusu olunca Biz hukuka karışmayız deniyor...
Biraz sabretse, Gülşah Hanım bunları söyleyecek.
Sabredemiyor.
Üstelik, kızıştırma yaptığı konuyu da bilmiyor.
Birincisi, MİT müsteşarı için hukuk hallaç pamuğu gibi atılmadı. Sadece, zaten yasalarda var olan bir hususun altı yeniden çizildi... Ki, elini kolunu sallayan yürütmenin alanına giremesin, siyasi kararlar zırt pırt yargıya taşınmasın.
İkincisi, milletvekili seçilmek tutukluluğu sona erdirmiyor.
Böyle bir teamül yok.
Dolayısıyla, dokunulmazlık hakkı burada işlemiyor. Bunu CHPli Süheyl Batum da, efsane hukukçu Sabih Kanadoğlu da defaatle belirttiler; Kemal Kılıçdaroğlunun kuyudan adam çıkarma yöntemi olarak benimsediği Ergenekon sanığından aday gösterme uygulamasının ters tepeceğini söylediler.
Nitekim ters tepti...
Durmuyor Ayşe Arman...
Durduramıyoruz.
Kızıştırma ve bazı yaraları deşme eylemine son hızla devam ediyor.
Hedefinde, bu kez bir siyasetçi var...
Kendisi anlatsın: Başbakan Erdoğan dört ay hapis yattı, o günden beri her yerde büyük haksızlık diyor. Eşiniz hükümsüz tutukluluğun beşinci yılına girdi. Size yapılan ne kadar büyük bir haksızlık.
Bir röportaj sorusu olmayan, hangi (karışık) ruh haletine istinat ettiği belirsiz bu kıyaslamaya ne cevap verilir?
Bereket, Gülşah Balbay, bu kızıştırmaya gelmeyecek kadar sakin ve sağduyulu...
Eşine yapılanlardan dolayı incindiğini, üzüldüğünü ve büyük haksızlıklara uğradığını (uğradıklarını) söylüyor. Ne diyebilir ki?
Beş yıl süren hükümsüz tutukluluk dört aylık hükmün haksızlığını ortadan kaldırmaz.
Dört aylık hüküm de, beş yıllık tutukluluğu meşrulaştırmaz.
Bunlar ayrı şeylerdir.
Biri elmaysa, diğeri armuttur.
Tabii, Yargı bazı durumlarda uzun tutukluluk uygulamasına başvurabiliyor demek, İlle de Balbay tüm süreyi tamamlasın demek değildir.
Hayır, tamamlamasın. Bir an önce salıverilsin ve yasama faaliyetine katılması sağlansın.
Her mecrada bu görüşü savundum. Aha burada da savunuyorum.
Bu yazıdan sonra Ayşe Arman, bazı hükümsüz tutuklulukların neden beş yıl sürdüğünü, neden duruma göre beş yıl daha sürebileceğini araştırıp cehaletini giderme yoluna gider mi, bilmiyorum.
Kızıştırmalı sorularla devam eden röportajda benim dikkatimi daha çok Bayan Balbayın söylediği şu sözler çekti: Silivri edebiyatı diye bir şey var kitabevlerinde. Bunları görünce mutlu oluyorum. Başaramadılar diyorum...
Zaten bu yazıyı da, mezkur sözü açmak için tasarlamıştım ama kendi röportajına bile musallat olan Ayşe Arman, burada da araya girdi ve konuyu dağıttı.
Bir tek şey söylemek istiyorum (Gülşah Balbayı teyiden):
Beğensek de beğenmesek de, bugün bir Silivri edebiyatı var.
Üstelik kitap reyonlarında yekûn oluşturmaya başladı.
Uzun tutukluluk uygulamasında inat eden ve tutukluluğu istisna görmeyen (saymayan) yargının burada biraz düşünmesi gerekiyor.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.