Cumhuriyet Dönemi Kürt Siyaseti
Cumhuriyetin Kürt siyasetini beş ayrı döneme ayırmak mümkün. Kurtuluş Savaşı ve Kürt varlığının kabul edildiği 1918-1925 dönemi, 1925-1950 arası inkar/asimilasyon dönemi, DP iktidarıyla başlayıp 1970e uzanan bekleyiş devresi, 1970-1980 farkında olma dönemi ve PKKnın varlığıyla birlikte başlayan, daha çok 1990larda temel kimliğine bürünen yeni dönem. Cumhuriyetin Kürt sorununa yaklaşımında Şeyh Sait isyanının bir temel oluşturduğunu söyleyenler varsa da devletin Kürt sorununa yaklaşımındaki değişiklik sonucu Şeyh Sait isyanının çıktığını savunanlar da yok değildir. Lozanda Türklerle birlikte yaşama isteğini açıkça ortaya koyan Kürtler, 1924 anayasasının kurduğu yeni düzenden, hele de halifeliğin kaldırılmasından rahatsız olmuşlardır.
Kürt sorunu konusunda Mustafa Kemal Paşa, Erzurum ve Sivas Kongrelerinde, Amasya Görüşmesi Anlaşmasında ve 1921 Anayasası metninde hep Türkiye halkından söz eder. Hatta 16 Ocak 1923 tarihli İzmit konuşmasında Kürtlere yerel özerklik verileceğini de gündeme getirir. Ne var ki, Mustafa Kemalin bu girişimleri daha sonraları hep engellenmiştir. Hele de 1925 tarihli Abdülhalik Renda ve 1925 Cemil Uybadın raporları, yanlış ya da doğru, Kürtlerin Türkiye Cumhuriyetine karşı sür-git baş kaldıracağını uzun ve ayrıntılı bir biçimde yazınca Mustafa Kemal pek ses çıkaramamıştır. Daha sonraki yıllarda, örneğin tek parti döneminde bölge siyasetini nerdeyse tek başına yönlendiren Umum Müfettiş Mahmut Tali Öngören raporu, dağ başlarında ve hakim noktalardaki münferit evler ve köyler yakılmalı, ahalisi Batıya nakledilmeli diyerek Kürt tehlikesini savuşturmanın yol ve yöntemini belirlediğinde herkes sus pus olmuştur. Mareşal Fevzi Çakmakın 1931 tarihli raporu, Dersimli okşanmakla kazanılmaz. Silahlı Kuvvetlerin müdahalesi Dersimliye daha çok tesir yapar ve iyileştirmenin esasını oluşturur, diyince bölgeye egemen olacak siyasi uygulamanın yol haritasını belirlemiştir.
Türkiyenin Kürt siyasetindeki değişikliğin ilk işaretleri İkinci Dünya Savaşı sonrası yıllarda görülmeye başlar. Maliye Müfettişi Burhan Ulutan, 1947 tarihli raporunda ...en kötü niyetli aşiret ağasına dahi iyi muamele etmekle birlikte, halkın kalbini kazanarak ağanın sultasını bertaraf etmek, yegane salim ve emin yoldur, diyerek yeni bir dönemin başlayacağına işaret etmiştir. Demokrat Parti dönemindeyse bölge baskıdan, tek partinin müfettiş gölgesinden kurtulmuş ancak 1960 askeri darbe sonucu Cemal Gürselin Türkçe konuş...Herkes Türktür yaklaşımıyla üretilen siyaset yeni yeni oluşan huzuru kaçırmıştır.
Türkiyenin içine itildiği, 70li yıllara damgasını vuran sözde sağ-sol çatışması bölgeye de sıçramıştır tabi. Bölgede açılan okullarda örgütlenen Kürt gençleri, DDKO, DDKD, KUK, KAWA, Rızgari gibi örgütlerde bir araya gelmiştir. Derken Abdullah Öcalan 1978 yılında PKKyı kurar ve silaha sarılır. PKKnın kurulması Türkiye üzerinde çeşitli emelleri olan, bu ülkenin kalkınmaması için her yola başvuran, gerek bölge gerekse de sözde müttefik ülkelerin işine pek yaramıştır. Öcalan ve PKK özellikle de Suriye ve Sovyetler tarafından kullanılmış, hem el Muhabarrat hem de KGBnin oyuncağı olmuştur çoğunlukla. Ama asıl önemli olan Özal ve Erdoğan hükümetleri dışında devletin Kürt sorunuyla PKKnın eylemlerini özdeşleştirme tuzağına düşmesidir ki, bu gaflet PKKnın işine gelmiştir. En son Şemdinli saldırısı ve PKK bayrağı altında savaşan uyuşturucu tacirlerinin korumalarıyla Esedin paralı askerleri, bir kez daha PKKyla Kürt sorunun birbirinden çok farklı olduğunu ve ayrı düşünülmesi gerektiğini ortaya koymuştur.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.