"Uzantısı"
Başbakan ne demişti:
- Terörle mücadele uzantısı ile müzakere...
Bu kurguda Başbakan'ın tam da bizim anladığımızı kastetmediğini düşünüyordum. "Terörün uzantısı"nın da terör sayılması gerektiği düşünülürse Başbakan, yine "terörle müzakere" anlamı taşıyacak bir çerçeveyi öngörmüş olamazdı. Başbakan, BDP ile müzakereden söz ediyorsa, muhtemelen onu "siyasi bir enstrüman" olarak görmek istediği içindi.
Ama BDP, "siyasi bir enstrüman" olmaktan öte bir şeydi ve gün gün bu niteliği daha belirgin olarak ortaya çıkıyor. Daha doğrusu, "Kürt siyasi hareketi" bir süredir, örtülü olarak devrede tuttuğu silahı daha görünür bir siyasi malzeme haline getirmek için ne mümkünse yapıyor.
AK Partili siyasetçileri silah zoruyla kaçırmak ve ardından BDP'ye geçirmek bir yöntem.
Bölgede BDP'nin tek rakibi olan AK Partili siyasetçilerin yakınlarını tehdit etmek, öldürmek bir yöntem.
Dersim'de CHP milletvekilini kaçırmak ve "bağımsız ol" diye tehdit etmek bir yöntem.
Hakkâri'de İçişleri Bakanı'na linç tehdidini fiilen ortaya koymak bir yöntem...
Ve nihayet Şemdinli'de "alan hakimiyeti" görüntüsünü vermeye çalışan örgütün militanları ile sarmaş dolaş olmak bir yöntem.
Silah ve uzantısı
Şimdi hangi noktadadır bilmiyorum; Leyla Zana bir ara "Silah, Kürt siyasetinin sigortasıdır" demişti.
Evet, şimdi adım kadar biliyorum ki, BDP'li siyasetçiler, dağa tam da böyle bakıyorlar.
BDP'den siyasi bir temsil bekleyenler, sadece aldatılmışlığa mahkûm olurlar.
Bağlar'daki görüntü, tabii ki kurgulanmış bir görüntüdür ve "Burada biz varız ve alan bizim" mesajını içermektedir.
Daha önce BDP'li Adil Kurt söylemişti: "Bölgede Şemdinli tek değil, birçok yerde durum Nasrettin Hoca'nın türbesine benziyor, kilit var ama her yer açık, jandarma var ama örgüt yol kontrolü yapıyor, herkes birbirini biliyor ama müdahale etmiyor."
Bağlar köyünde yapılan, bu alan kontrolünün ilanen tebliğidir.
Anlıyorum, İçişleri Bakanı Hakkâri'de bayram namazı kılarak, bir anlamda en insancıl görünülürlükte "Burada devlet var" demek istemiştir. Ama orada yoğun güvenlik çemberi içinde bile devlet saldırıya uğrayabilmiştir.
Kılıçdaroğlu'nun "Orada örgüt var, gazeteciler var, halk var, BDP'liler var, devlet nerede" sözünü "ana muhalefet" çıkışı olarak almak mümkün de hakikaten sormak gerekmez mi, örgüt kaç yerde, kaç gün, kaç saat yol kontrolü yapabiliyor ve devlet onu görmemiş oluyor?
En son Bağlar köyü hadisesinin oluşturduğu izlenim, BDP'nin silahlı örgütle iç içeliğini, kucak kucağalığını ilan etmesidir.
Ertuğrul Kürkçü gibi "damardan" olmayanların bu gidişi sorgulamaları bekleniyor ama, onlar da "dümen suyu"nda yürümeyi tercih ediyorlar.
Ne yapılacak?
Tabii bu durumda, Cumhurbaşkanı gibi, Başbakan gibi, Başbakan Yardımcısı ya da Genelkurmay Başkanı gibi simaların, "durum tespiti" niteliğinde açıklamalarda bulunmaları yeterli olmuyor.
Toplumda oluşan şey kaygıdır. "Nereye gidiyoruz" kaygısı...
Şemdinli'deki "meydan okuma"ya operasyonlarla verilen cevabın cevabı niteliğinde "yeni bir meydan okuma" söz konusu bu son kucaklaşmada ve burada "siyasi uzantı" da meydan okumaya iştirak ediyor.
Dün Gülay Göktürk'ün dediği gibi, muhtemel ki, "uzantı", "uzantılığı"nın içe sindirileceği ve herhangi bir yaptırıma uğramayacağı düşüncesindedir. O hesaba "Yaptırım olmazsa ki, siyasete müdahale ediliyor görüntüsünden endişe edildiği için olmaz, bir sonraki seferde daha ilerisini yaparız" değerlendirmesinin dahil olduğundan kimse şüphe etmemelidir.
Dağın ve uzantısının işbirliği ile yolda, sokakta aleni halen gelen bir silahlı tehdit söz konusu ve bu önlenmediği takdirde, çok daha ağır bedellerin ödeneceği muhakkaktır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.