Önce mutabakat dili!
Cemil Çiçek Bey, siyasetin en kdemlilerinden. Seksenli yllardan bu yana siyasetin vitrininde. Muhtelif bakanlklarda bulundu. Gerçekten güzel hizmetler yapt; koltukta oturan değil, iş yapan bakan oldu. Onun Turgut Özalla Tayyip Erdoğan arasnda bir köprü şahsiyet olarak görülmesi doğru olacaktr. Şimdi de Türkiye Büyük Millet Meclisinin başkan.
Meclis başkanlığı, şimdiki tâbirle onursal bir görev!
Bence böyle değil! Çünkü bu kelimeyi fransızcadan apararak bize musallat eden TDK sözlüklerinde onursalın karşılığı olarak fahrî yazılı. Fahrî ise, değer ve itibardan çok, ücretsiz, maaşsız anlamıyla biliniyor.
Cemil Bey, doksan küsur yıllık geçmişi olan millî bir kurumun başkanı olarak şerefli bir makamı işgal ediyor. Meclis başkanlığının teşrifattaki yeri de bu yüzden cumhurbaşkanından sonra geliyor.
Son olaylar karşısında, Cemil Beyin kamuoyunun karşısına bir uzlaşma metni ile çıkması bu yüzden şaşırtıcı değil. Yine de hükümete ait bir alana gireceği düşüncesi de akla gelmiş olmalı ki, Başkan Bey, bu vatandaş Cemil Beyin metnidir demek ihtiyacını hissediyor.
Söz elbette sıradan vatandaş tarafından söylense de önemlidir. Nice önemli düşünce, söz vatandaşlar tarafından dile getiriliyordur da, kimsenin haberi olmuyordur. Ama vatandaş Cemil Bey Meclis Başkanı olunca, sözü herkesin dikkatini çekiyor.
Bu metnin şahsen öncelikle özüne değil, özü de belirleyen diline itiraz ediyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi başkanı bir metni vatandaş olarak halka açıklıyor da olsa, bunun türkçenin mükemmel bir örneği olması lâzımdır.
Biz metnin orijinalini görmek imkânından mahrumuz. Basına yansıyan metin üzerinde konuşabiliriz ancak. Gördüğümüz metin, güzel bir türkçe örneği değildir. İfade kusurları hemen dikkat çekmekte, maksat bütün açıklığı ile ortaya konulamamaktadır.
Mesela, 1. maddenin ikinci cümlesinde, hangi maksatla olursa olsun, terör ve şiddet yöntemlerine başvurulmasını, bunun mazur gösterilmesini, desteklenmesini ve teşvik edilmesini reddediyoruz deniliyor. Burada, tedrici bir yol takip edilmesi gerekirdi. Terör ve şiddet yöntemlerine başvurulması, desteklenmesi, teşvik edilmesi ve nihayet mazur gösterilmesi denilmeliydi.
Hemen akabinde, terör örgütlerine katılmış herkese, yasalar(la) tanınan imkanlardan yararlanarak silahlarını bırakmaları çağrısında bulunuyoruz ibaresi var.
Katılmış herkes yerine, katılanlara denilmesi yeterli idi. Kanunlar, terör örgütü mensuplarına imkân tanımaz, fırsat verir. Onlar da fırsattan istifade ederek, normal hayata dönebilirler.
Neyse metni cümle cümle ele almak yerine, başlığa dönelim: Teröre karşı ulusal mutabakat metni.
Bu metni her ne kadar Cemil Bey vatandaş olarak kamuoyuna sunuyorsa da, makamı, mevkii elbette dikkatten kaçırılamaz. O Millet Meclisinin başkanı. Fakat, mutabakat ulusal!
Kavramlar farklı kelimelerle ifade edilebilir mi? Elbette eşanlamlı kelimeler olabilir. Fakat, ulus ile millet kelimeleri gerçekten eşanlamlı mıdır? Öyle dahi olsa Meclis başkanının millet kelimesini seçmesi gerekir. (Ya da 92 yıllık kurumun adını değiştirmeyi ciddi orak düşünmeli!).
Ulusçuluğa gelince, iş daha da çetrefil hale geliyor. Ulusçuluk, ulusalcılık bugün milliyetçilikten çok farklı bir muhtevaya sahip.
Metnin bütününde geçen bu tarz kelimeler bir hayli. Neden kanun değil de yasa kelimesi tercih ediliyor?
Türkiye Büyük Millet Meclisi bugüne kadar bir tek yasa çıkarmadı. İsteyen Resmi Gazeteye baksın!
Meclis ancak kanun yapar. Ona yasa diyebilir miyiz? Dersiniz ama, bu bir isme müdahale gibidir. Ceza Kanunu yerine ceza yasası dediğinizde, Cemil Çiçek yerine, Güzel Çiçek demiş gibi olursunuz! Bunun Büyük Millet Meclisi yerine Büyük Ulus Konseyi demekten farkı olmaz.
Yerel, özgürlük, ulus devlet...vb. kelime ve kavramlar, bir metnin muhtevasını etkileyecek tercihler ifade eder.
Kelimelerine sahip çıkamayan, ödünç kelimelerle düşünmeye başlayan bir kimse, sözün tam olarak nereye varacağını da kestiremez. Bu yüzden ilk önce dilde, kelimelerde mutabakat aramak gerekir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.