Daha çok öldüren mi kazanacak? Ne rezil hak mücadelesidir bu...
Beytüşşebap, 10 şehit... Şemdinlideki başarısız alan hâkimiyeti denemesinden sonra, terör örgütü saldırılarını sistematik hale getirdi...
Benzeri saldırılar önümüzdeki günlerde de bekleniyor.
Hayır, artık haklardan söz etmiyoruz...
Söz edemeyiz...
Bu saldırıların kadim Kürt meselesiyle, haklarla, hukukla bir alakası yok.
Terör saldırılarını, kendi bağlamı içinde konuşmak ve tartışmak lazım...
Dün sorduğum soruyu tekrarlıyorum.
Madem PKK hak talebinin ortaya çıkardığı bir örgüttür ve biricik mesaisi Kürtleri devletin şiddetinden kurtarmaktır, neden saldırılarını sadece devletin şiddetini ortadan kaldırmaya çalışanlara yöneltiyor?
Hasan abigiller içinde ETA ve IRA geçen kalabalık ve parlak cümleler kuracaklardır, sistematik terör saldırılarını haklarla ilişkilendireceklerdir ama PKK asla bir ETA ya da IRA olmadı...
ETA da, IRA da, devlet şiddetinin ortaya çıkardığı yapılardır.
PKK, bir şiddeti gereksinmedi...
Birden zuhur ediverdi. Kızıl Tugaylar gibi, 17 Kasım gibi... Ve doğrudan şiddete yöneldi.
Eylemlerini de, çoğunlukla, Kürt vatandaşlarımızın yaşadığı bölgelerde gerçekleştirdi. Sesini ilk, 1984te, Eruhta duyurdu ve neredeyse bir köyü haritadan sildi.
Bunlar, otorite tesisine yönelik eylemlerdi...
Bol miktarda Kürt öldürerek, tedhiş uygulayarak, korku salarak alan hâkimiyeti kurmaya çalıştı ve vatandaşı devletin şiddetiyle örgütün şiddeti arasında tercih yapmaya zorladı.
Kim daha korkutucu olursa, raconu o kesecekti.
Biliyoruz ki, devlet şiddetini azalttığında (ilave olarak haklar temelinde iyileştirmelere gittiğinde), ETA da, IRA da masaya oturmuş, müzakerelere başlamışlardı.
PKK, tam tersini yapıyor.
Devlet şiddetini azalttıkça, saldırılarını artırıyor.
İyileştirmeler yapıldıkça, hırçınlaşıyor.
Hem, hasbelkader kurulmuş müzakere masasını devirip kaçıyor, hem de devletin şiddetini ortadan kaldıranlara (yani haklar temelinde iyileştirme yapanlara) saldırıyor.
BDP de izliyor... BDP, siyasi bir parti olarak kuruldu oysa...
Bir temsilden geliyor.
Biricik mesaisi, oy aldığı kitlelerin haklarını savunmak ve onların taleplerini meşru parlamento kulvarına taşımak olmalıdır...
Bunun için namus ve şeref sözü verdiler.
Biz BDPyi, talepler siyasetinin gereğini yerine getirirken hiç görmedik.
Ne temsilin hakkını verdiler, ne de kendilerini yasama faaliyetinin bir parçası gibi gördüler.
Mesela, bir önceki yasama döneminde (23. dönemde) hiç yoklardı...
Partilerin kapatılmasını zorlaştıran anayasa değişikliği görüşülürken salonun civarında bile görünmediler.
Sadece konuştular...
İçinde barış geçen parlak cümleler kurdular ama hiçbir zaman barışa hizmet etmediler.
BDPnin artık bir karar vermesi gerekiyor:
Devletin şiddetini eleştiriyorsunuz; eli kanlı polis, faşist asker gibi laflar ediyorsunuz; artık anaların ağlamaması gerektiğini söylüyorsunuz, canınız sıkıldıkça dağa çıkıp teröristle sarmaş dolaş görüntüler veriyorsunuz; aferin çok işi ediyorsunuz da, neden PKKnın şiddetiyle ilgili tek laf etmiyorsunuz?
Bu cümleden olarak, Hasan abigillerin ve PKK 400 kilometrelik sınırı kontrol ediyor piarını büyük bir iştiyakla manşete taşıyan liberal ağabeylerin artık bir karar vermesi gerekiyor.
Şiddeti kendi bağlamı içinde konuşacak mıyız, konuşmayacak mıyız?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.