Aziz Üstel

Aziz Üstel

Matemin mahremiyeti bile kalmamış!

Matemin mahremiyeti bile kalmamış!

Evladını yitirmiş, onun yasını tutan bir ananın bir babanın acısına hürmet etmek, matemin gerektirdiği mahremiyete saygılı olmak bizin geleneğimizde vardır. İzin almadan başsağlığı dilemeye gitmeyiz kimsenin evine; paldır kültür dalmayız kapıdan içeri, “şu anda neler hissediyorsunuz?” gibisinden, her yanı leş gibi terbiyesizlik, saygısızlık, densizlik hatta acımasızlık kokan bir soruyu haykırmayız evladını toprağa vereli üç beş saat olmuş insanlara. Hele de şehit analarına, babalarına!

Evet şehitlerimiz var; yüreğimiz yanıyor. Ama ateş düştüğü yeri yakar elbet. Biz ne kadar üzülsek, gözyaşı döksek de şehit anası kadar üzüldüğümüzü söylememiz terbiyesizliğin en büyüğü olur benim kitabımda. Ama bu terbiyesizliği yapıyorlar yıllardır, hiç düşünmeden, bir an olsun duraksamadan.

Bakın size bir şey anlatacağım... Belki de anlatmamam gereken. Ama öylesine öfke doluyum ki bu insan artıklarının yaptığı saygısızlığa, onun için kendimi tutamayacağım.

Yıllar önce rahmetli Cenk Koray oğlu Nihat’ı kaybettiği gece yeni yetme televizyon muhabirlerinin saldırısına uğramıştı evinin kapısında. Burnuna sokulan mikrofonu elinde tutan bir kız çocuğu, “Neler hissediyorsunuz Cenk Bey?” sorusunu sorabilecek kadar görgüden, terbiyeden yoksundu. Cenk yaşlı gözlerle bu kız çocuğuna baktı... Baktı... Baktı, “Senin çocuğun var mı?” diye fısıldadı neden sonra. Kız başını salladı. “Olursa bir gün, ve Allah saklasın, onu yitirirsen bu soruyu kendine sor. Ve beni hatırla. Ne cevap vermişsen, benim cevabım da o işte...” diyerek mikrofonu eliyle itip yürüdü.

Ben o zaman bir kez daha anladım rahmetli Necip Fazıl’ın “matemin mahremiyeti” derken neyi kastettiğini. Kendini televizyon muhabiri sanan çoluk çocuk, ellerinde mikrofon, şehit anaların, babaların başına üşüşüyor, onlara duygularını soruyor, daha toprağa yeni verdikleri canlarıyla ilgili birkaç anı kırıntısı istiyor, kameralar çalışıyor, hıçkırıklar, feryatlar, ağıtlar kaydediliyor. Ve bunlar bize zorla izlettiriliyor.

“Niye yapıyorsunuz bunu?” diye soruyorsunuz haber merkezi sorumlusuna.

“Haber abi...” diye bakıyor yüzüne hayretle.

“Bunun nesi haber ulan!” diye bağırmamak için zor tutuyorsunuz kendinizi, adama değil bir ömür verdiğiniz mesleğe olan saygınızdan.

Gerçekten de bunun nesi haber!

Dizlerinin üstüne çökmüş, yüreğindeki alevler ağzından feryat feryat çıkan bir annenin görüntüsü karşısında kameranı kapa. Biliyorsan eğer Fatiha okumayı dene. Başsağlığı dile ve sessizce çekip git acının yanından.

Yeter!

Matemin mahremiyetine saygı gösterin artık!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
3 Yorum
Aziz Üstel Arşivi