El-Katib doğru adres mi?
et-Teşayy'u's-siyasî ve'tüteşayyu'u'd-dînî isimli kitabından:
Önsözden: Sünnî ve Şîî düşünce ümmete, mezheb kimliğini görmezden gelerek bakmalıdır; yani ümmeti, hak, hürriyet, adalet, demokrasi arayan bir gruplar topluluğu olarak görmelidir. Birbirini yok etmenin, uzaklaştırmanın, hakim olmanın peşinde olmamalıdırlar. Sünnîler Şîîlerin tarihini, aşırı gidenlerinin sözlerini bir yana bırakmalı, Şîîler de Sünnileri karşıt olarak değil, kendini koruyan, kucak açan bir kardeş topluluk olarak görmelidirler... Her iki grup, lügatlarından "Sünnî ve Şîî" terimlerini silmeye bir hazırlık olarak, ayrım yapmaksızın ümmete hizmeti, ölmüş ve tarihe karışmış, diktatörce, sapmışça kalıntılardan kurtulmayı ve İslam'ın özüne sarılmayı hedefleyen bir strateji uygulamalıdırlar.
Sonsözden: Bugünün meselesi benim Şîî olup olmadığımdan çok hak ve adaleti arayıp aramadığım, şûrâ ve demokrasiye bağlı kalıp kalmadığımdır.
Şîî ve Sünnî gibi mezheb unvanları sonradan takılmış siyasi unvanlar olduğu için Müslümana gerekli olan "İslam'ın kendisine verdiği ismi korumak ve onunla anılmaktır ki, o da "Müslüman"dır.
2007 yılında yayınlanan "es-Sünne ve'ş-şî'a vahdetu'd-dîn..." isimli kitabından:
Müt'a nikahı konusundaki Sünnî-Şîî fıkıh ihtilafını şu şekilde çözmek mümkündür: Ya her bir mezheb diğerinin ictihadına saygı gösterecek veya iki mezheb şu şekilde birleştirilecektir: Müt'a ancak -zinaya düşme tehlikesi gibi- zaruret hallerinde geçici olarak caizdir.
(Geçmişte bir zaman ben bunu yazdığımda gürültü koparmışlardı).
Doğru adres olarak gösterilen el-Katib sahabe konusunda, Sünnîlerin asla kabule yanaşmayacağı şeyler söylüyor:
Sahabe de diğer Müslümanlar gibidir; onların lehinde ve aleyhinde olan bunlar için de söz konusudur. Sahabeden kim iyi davranırsa onu överiz, kim kötü davranırsa kınarız. Onların Hz. Peygamber'i (s.a.) görmek ve O'nun çağında yaşamış olmanın ötesinde büyük bir üstünlükleri yoktur; hatta onların günahları başkalarının günahından daha çirkindir; çünkü onlar mucizeleri, işaretleri doğrudan gördüler; şu halde bizim günahlarımız daha hafiftir; çünkü bizim mazeretimiz onlarınkinden güçlüdür...
(Söz uzamasın diye aşağıdaki paragrafı aynen nakletmiyorum, özetliyorum):
Cemel Savaşı gösteriyor ki, sahabe hata ve günahtan uzak değildir. Muaviye yıllarca Hz. Ali'yi ve onun yanında olan ashabı minberlerden lanetlemiş, Hz. Ali de ona ve yanındakilere lanet okumuştur. Birçok sahâbî Muaviye'yi sahabeden bir olarak kabul etmemişlerdir.
el-Katib'e göre ümmeti birliğe götüren yolun başı çoğulcu demokrasidir; şöyle diyor:
Birlik dünyaya önem vermemek (zühd) ile, başkalarına karşı alçak gönüllü olmakla, başkalarının mallarını, haklarını ve menfaatlerini öncelikle korumakla başlar; demokrasiyi benimsemekle amacına ulaşır; o demokrasi ki, çoğulculuğa ve başkalarının haklarına saygı gösterir, başkaları için farklı olma hakkını tanır, onların duygularına hürmet eder. Geçmişlerimiz (selef)den her biri yalnızca kendisinin (kendi mezhebinden olanların) kurtuluşa ereceklerine inanmak, Allah'ı inkar derecesine varmayan, basit ve parçaya ait bazı ihtilaflı konular yüzünden diğer mezhep mensuplarını kafir, bid'at ehli ve sapkın ilan etmekle hata etmişlerdir.
Allah'a, ahirete, Büyük Peygamberimiz Muhammed Mustafa'nın (s.a.) Allah elçisi peygamber olduğuna iman eden herkesin -farklı mezhebine ve detaylardaki ihtilafa bakılmaksızın- Müslüman kardeş kabul edilmesi kesinlikle gereklidir. Her şeyi yerli yerine koymak, dengeli değerlendirmek, ihtilafı büyütüp, ittifak noktalarını önemsizleştirmekten uzak durmak gereklidir.
Bana göre el-Katib doğrularla yanlışları birbirine karıştırıyor ve onun yöntemi (mezhepleri terketmek, birleştirmek, demokrasi ile değişmek, iki tarafın hatalarını sayıp dökerek düzeltmeye kalkışmak...) ümmette birliği sağlamaz, ihtilafı içinden çıkılmaz hale getirir. Ve ben ısrar ediyorum: Mezhep içi tartışmaları her mezhebin kendine bırakmak, mensuplarını dinden çıkarmayan mezheplere "İslam mezhepleri" olarak bakmak ve ortak iman esaslarını göz önüne alarak kardeşçe dayanışmak çıkar yoldur ve doğru adrestir.
(Hüseyin Fazlullah ile devam edeceğim).
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.