Biz bu filmi görmüştük...
Amerikan büyükelçisinin öldürülmesiyle başlayan sürecin tam da 11 Eylül'ün yıldönümüne denk gelmesi ne ilginç! Üstelik hemen hemen aynı çağrışımlı gerekçeyle Amerikan devletinin temsilcisi roket atışıyla öldürülüyor. Mikro ölçekte bir 11 Eylül denemesi denebilir. Bu yazıyı yazarken, Amerikan yönetiminden en üst düzeyde tehdit içeren açıklamalar yapılmış ve insansız hava araçları da Libya semalarında görülmeye başlamıştı. Muhtemel "radikal-İslamcı-cihadcı" üslerini hedef olarak seçeceklerdir. Afganistan'dan sonra Pakistan'daki İslamcı terör üslerini belirleyen İHA saldırılarının Pakistan halkı için nelere mal olduğunu biliyoruz.
Bu saldırı; henüz Kaddafi sonrasının yaralarını saramamış, istikrar kazanmamış, hepsinden önemlisi halkın talepleri ile Libya devrimine destek veren küresel güçlerin talepleri arasında sıkışmış bir yönetimi tümüyle dış müdahaleye açık hale getiren bir gelişme. Muhtemeldir ki, Amerikan iç politikasındaki gelişmelerle doğrudan ilişkilendirilecek bir tepki verilecektir. Suriye'de risk almayan, hatta krizin zamana yayılmasını destekleyen Amerika, Clinton'un deyimi ile "özgürlüğe kavuşturdukları" Libya'da, seçim hesaplarını etkileyecek bir gövde gösterisi yapmaya hazırlanacaktır. Bu açıdan bakılınca Libya'ya yeni bir müdahalenin kapıda olduğu söylenebilir ve bu müdahalenin mahiyeti Amerikan iç hesaplaşmasından bağımsız değildir. Nasıl ki, 11 Eylül öncesi neo-con stratejistler "Amerika'nın yeni bir 'Pearl Harbor' saldırısına ihtiyacı var" tespitini yapıyordular ise (PNAC raporları) "mini 11 Eylül" olarak Libya saldırısı da Obama için yeni bir "Pearl Harbor" işlevi görebilir. Amerika elçisinin öldürülmesi, saldırının nedeni olarak gösterilen filmin muhtevasını gölgelemiş durumda. Hatta bu saldırıların filmi haklılaştıracak, en azından tepkileri nötrleştirecek, bir konuma getireceğini söyleyebiliriz. "Müslümanların Masumiyeti" adlı filmin yapımcısı İsrailli Sam Bacile, "İslam'ın yanlışlarını dünyaya göstererek anavatanına destek vermek" istediğini söylüyor. Sam Bacile filmi 100'e yakın Yahudi bağışçıdan topladığı yaklaşık 5 milyon dolara mâl etmiş. Apaçık biçimde baştan provokatif amaca yönelik bu filmin muhtevası hiçbir şekilde masum gösterilemez. Benzer biçimde, filmi Arapçaya çevirerek paylaşım sitelerinde yayına koyan Mısırlı Kıpti Morris Sadek, "Bu film, Mısır'daki Kıpti Hıristiyanların nasıl ezildiğini göstermektedir" diyor.
Farklı boyutta da olsa, bir Selman Rüşdi olayı ile karşı karşıyayız. Müslümanların kutsalına, gerçek dışı ve üstelik fikir özgürlüğü ile de alakasız bir biçimde, hakaretlerle dolu filmin Müslüman dünyasında nasıl tepki doğuracağı hesaplanarak çekildiği çok açık. Bu durumda ölçüsüz, kontrolsüz, tahriklere açık grupların, haklı bir davayı en olmayacak şekilde savunma, haksızlığa karşı çıkma adına, başka bir haksızlık yaparak Müslümanların geleceğini ipotek altına aldıkları bir senaryo bu. Adeta terör ve kutsal üzerinden bir toplum mühendisliği yapılarak askeri ve siyasal sonuç elde edilmek isteniyor.
Saldırının ortaya çıkaracağı infial bir yana saldırıyı tahrik eden filmin içeriği, yapım amacını masumlaştıramaz. Kaldı ki, filme duyulan tepkinin bu şekilde Amerikan elçisine yönelmiş olması, Amerika'nın işgal politikalarına duyulan tepkilerle birleşmesinin sonucu olarak okunabilir. Yoksa batıda İslamofobiyi kışkırttığı söylenen benzer olaylarla doğrudan korelasyona gidilmesi yanlış bir çıkarsama olur.
Olanca demokrat ve barışçıl görünümüne rağmen Amerika'nın "stratejik" uygulamalarından hiç vazgeçmeyen neo-conlarla bu çerçevede farkı olmayan Obama yönetiminin yeni bir seçim kazanabilmesi için yeni 11 Eylüllere ihtiyacı vardı. Aranan 11 Eylül senaryosu şimdilik Libya'da sahneye konmuş gözüküyor. Bu yeni 11 Eylül fenomeni kurgulanmış olmasa bile, en azından benzer sonuçları devşirmeye yarayacak şekilde işlevselleştirilebilir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.