Hüseyin Fazlullah ve İslam birliği
Muhammed Hüseyn Fazlullah bazı şîa alimlerinin itraz, itham, tekfir ve tadlîllerine (sapkın demelerine) rağmen şî'anın, ictihad ve fetva selahiyetli bir alimi, âyetullahı ve merci'idir. Onun İslam birliği, sünnî-şîî ihtilafının bu birliğe engel olmaması konularındaki görüşleri, benim görüşlerime çok yakındır. Ancak o, şüphesiz bir şîî alimdir, aşırı giden şîî alimler gibi sünnîlere çok ters gelen- inançları ve ictihadları yoktur, daha mülayim, sünnîlere daha yakın, insaf sahibi, birlikçi bir ilim, düşünce ve islami hareket adamıdır.
Ona göre de şî'anın imamları ma'sumdur (peygamberler gibi ısmet sıfatları vardır), hilafet hakkı (imamet) Hz. Ali'ye aittir, bu hakkın Hz. Peygamber tarafından ona verildiğine dair sağlam rivayetler vardır, bir şîînin sünnî mezhepleriyle amel etmesi caiz değildir...
Ancak H. Fazlullah'a göre Kur'an tektir ve asla değişmemiştir, sahabe tekfir edilemez, onlara sövülemez, Hz. Peygamber'in eşlerine saygı gösterilir, velayet-i fakih bir ictihaddır, onu kabul etmeyen şîî olmaktan çıkmaz, şîî-sünnî yaklaşması birbirine mezhep propagandası ve daveti yaparak değil, bizi müslüman kılan ortak imanda kardeşlik ile gerçekleşir.
Onun bazı kitaplarından ve konuşmalarından yukarıda yazdıklarımı ortaya koyan sözlerini naklediyorum:
Yüksek sesle tekrar tekrar söyledik ki, dinin temeli (usulü) üçtür: Bir Allah'a, peygamberine ve ahirete inanmak. Bunlara iman eden mümindir, birini bile inkar eden kafir olur. İmamet, adil, aklın iyi ve kötüyü bilmesi gibi meselelerdeki farklılık ise dinin değil, mezhebin temel inançlarıdır (usulüdür). Bu sebeple imamlar hakkında , şî'a gibi kesin bilgi ve kanaat sahibi olanlar onlara inanırlar, kesin kanaat sahibi olamayanlar inanmazlar; ama inanmadılar diye de İslam'dan çıkmazlar, ancak şîa onları bu konuda hataya düşmüş olarak görür.
(Ali Özek Hoca'nın başkanı olduğu İSAV'ın yıllarca önce yaptığı ve benim de aktif olarak katıldığım sünnî-şîî sempozyumunda biz de aynı sözleri "sonuç bildirisine" yazmıştık).
Allah Teâalâ bize, Hristiyan ve Yahudilerle en güzel bir şekilde tartışın diyorsa müslüman olan şîîler ve sünnîler birbiri ile en güzel bir şekilde diyalog kurup tartışmazlar mı?
Bir yandan müslümanları şîî veya sünnî olmaya çağırmak (davet etmek), diğer yandan müslümanları birliğe çağırmak arasında çelişki yok mudur?" şeklindeki bir soruya şu cevabı veriyor:
Hayır, yoktur. Çünkü sünnî şîîye veya şîî sünnîye bilip anlayıp karar vermeden gel sünnî veya şîî ol diyecek değildir. Bu iki mezhebe ve başkalarına mensup olan müslümanlar birbirini, bütün müslümanlara düşman olan güçler, zulüm ve hıyanet karşısında işbirliğine çağıracaklar, ortak iman esaslarına dayalı bir İslam birliğine çağıracaklar.
Ahmed el-Katib'in beklenen Mehdî'yi kabul etmemesi, şîî anlayışa uygun imamet inancına karşı çıkması hatırlatılarak "onun hakkında ne dersin" sorusuna şu cevabı veriyor:
Ahmed, ihtisası dışında kalan konularda yazmıştır. O halifelerin hilafetini inkar eden bir sünnî gibidir; yani bize göre o müslümandır, ama şîî değildir.
Merhum H. Fazlullah gibi şîî, Yusuf Kardavî gibi sünnî alimler ne kadar çok olur ve sesleri yüksek çıkarsa İslam birliği de o kadar çabuk oluşacaktır; inşaallah.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.