Ahmet Kekeç

Ahmet Kekeç

Sen kimin projesisin?

Sen kimin projesisin?

Kürt meselesi hakkında konuşuyoruz... Araştırmalar yayınlıyoruz... Anketler yapıyoruz... “Kürtlerle Türklerin bir arada yaşayıp yaşamayacaklarını” soruyoruz...

Muazzam bir entelektüel enerji... (!)

Ve tuhaf...

En tuhafı da, “Kürtler ve Türkler bir arada yaşamak istiyor mu?” konulu anketler...

Kürtler ve Türkler bir arada yaşamanın imkânlarını bundan sonra keşfedeceklermiş gibi, yüzyıllardır bir arada yaşamıyorlarmış gibi, onları bir arada tutan başka bir vasat yokmuş gibi...

Eskiden, bu rahatlıkla “Kürtler” ve “Türkler” diyemezdik.

Bundan imtina ederdik...

Hayır, elbette bir kimliği yok saymak, Kürt kimliğini “Türklük” telakkisi içine hapsetmek için değil...

Biz devlet miydik, Kürt kimliğiyle bir problemimiz mi vardı ki bundan imtina edelim?

Bir “şeyi” zedelememek için “Kürtler ve Türkler” diyemezdik.

Kürt’le Türk’ü bir arada tutan, onları “kardeş” kılan vasatı yaralamamak için diyemezdik...

Bir arada olmamızı zorlaştıracak karşılıklı “ulusalcılıkların” tuzağına düşmemek için diyemezdik...

Türk ulusalcılığından çok çekmiştik...

Bir de Kürt ulusalcılığından mı çekecektik!

Bu yüzden diyemezdik.

Bugün artık rahatlıkla “Kürtler” ve “Türkler” diyebiliyoruz ve kurduğumuz her cümle, yaptığımız her açıklama, “ayrılık” fikriyatını dilinden düşürmeyenlere PİAR olarak dönüyor.

Biz “Kürtler” ve Türkler” kavramlaştırmasının olası sonuçlarından köşe bucak kaçarken, buna bir de “Müslümanlık” ilave olundu.

Bir başyazar, “Müslüman Türkler, Kürtlerin haklarını vermedikleri sürece...” diye başlayan güya bir “analiz” yazısı yazmıştı... “Kürt hakları” dediğimiz şeyin, Sünni Müslüman iktidarın blokajında olduğunu, “haklar” temelinde söz söyleyenlerin (bunların sayısı 20 milyonmuş), yine bu Sünni Müslüman iktidar tarafından hapislere tıkılmak istendiğini söylüyordu.

İlginçtir, benzeri şeyleri, dağ kadrosun Murat Karayılan da söylemişti.

Karayılan bir de (tabii ki Öcalan’ın teorik desteğiyle), Kürtler için farklı bir din arayışına girmişti ve Zerdüştlükte karar kılmıştı.

Dün, BDP’li Aysel Tuğluk’un, yüksek dozda tehdit içeren bir mektubunu okudum.

Her bakımdan ilginç ve öğretici bir metindi.

Elbette bu konulara girmiyordu, içinde “müzakere”, “Kürt halkının onuru”, “barış” geçen cümlelerle meramını ifade etmeye çalışıyordu ama satır aralarına sinmiş “aydınlanmacı” ve “ıslah edici”kimliğini de gizleyemiyordu.

Özetle şunu anlatmaya çalışıyordu:

Nasıl ki Kemalizm bir “aydınlanmacı retorik” olarak Türkiye’yi dönüştürdü, Kürt halkını dönüştürme misyonu da ancak ve sadece PKK’ya aittir. Kimse işimize karışmasın.

Mektubu okuduğunuzda, motamot bu ifadelerle karşılaşmayacaksınız, doğal olarak şaşıracaksınız ama bir “çözücü organizasyon” olarak PKK/BDP çizgisinin Kürt halkı üzerindeki tasarrufunu, bu (dönüştürücü) misyonla açıklayabiliriz.

Kürt siyasal hareketinin “Türk solu”dan çıktığını, Türk solunun da resmi ideolojinin açtığı alan içinde gelişip serpildiğini hatırlarsak, Aysel Tuğluk’un “olmazsa ayrılırız” tehdidinin, ne tür bir projenin ürünü olduğunu daha rahat söktürebiliriz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
3 Yorum
Ahmet Kekeç Arşivi