Provokatör Can

Provokatör Can

Gazetecilik elbisesini Vatan Gazetesi’nin vestiyerinde unutmuş Can Ataklı, dün köşesinde çok tehlikeli bir yazıya imza attı. Soruşturma sürecine önemli katkılarda bulunduğunu belirttiğim üç gizli tanıkla ilgili yazımdan rahatsız olmuş. Gerçi köşesinde, Ergenekon süreciyle ilgili yazılarımdan rahatsızlığını sürekli ifade ediyordu ama bu kadar ahlaksızca olanına rastlamamıştım.

Diyor ki: ‘Şimdi diyelim ki tanıkları susturmak isteyen güçler var. Bunlar Şamil Tayyar’ı kaçırdılar ve zor kullanarak bu isimleri öğrendiler...’

Yazılarında sürekli Ergenekon soruşturmasını sulandırıcı, aşağılayıcı, küçümseyici, basitleştirici, anlamsızlaştırıcı üslup kullanan bu zat, aklınca eşeğin aklına karpuz kabuğunu düşürüyor.

Demek istiyor ki: Ey Ergenekon, sizi çok seviyorum, içine düştüğünüz durumdan da muzdaribim, ama çaresizim, gizli tanıkları susturursanız paçayı sıyırırsınız, bunun yolu da Şamil Tayyar’dan geçiyor, kaçırın, zor kullanın, konuşturun ve gizli tanıkları susturun.

O cümlenin kamuoyundaki tefsiri, budur. Meslek ahlakından uzak ve insanlık haysiyetiyle bağdaşmayan, kışkırtıcı, provoke edici, terör örgütüne hedef gösterici bir nitelikte kaleme alınmış.

Yazılarından dolayı tehdit alan ve devlet tarafından korunan bir gazeteci olarak bunu Can’ın yanına bırakmayacağım, Terörle Mücadele Kanunu’na göre beni terör örgütlerine hedef gösterdiği gerekçesiyle hakkında suç duyurusunda bulunacağım.

Yargı ne karar verirse versin, o zat, bu yazıyı Ufuk Büyükçelebi gibi bir ömür boyu boynunda ‘utanç yaftası’ olarak sallandıracaktır.

Bu arada dua etsin, Ergenekon tüyosunu değerlendirmesin...

Kafasına göre çaktı

Can Ataklı, bir dönem Sabah’ta birlikte çalışmaktan utanç duyduğum bir zat. 28 Şubat sürecinde bir ara ‘demokrat’ olduğunu sanıyorduk ama o günkü açıklamaları hep illüzyonmuş.

1999 yılı Ekim ayında öküz Dergisi’ne, 24 Şubat 2006 tarihinde ise Zaman’a yaptığı açıklamalarda şöyle diyordu: ‘Komutanlarla her gün konuşulup söyledikleri manşet yapılırdı. Bir gün, ‘Paşam bugün ne yazalım?’ diye sordular. Paşa da ‘Kafanıza göre bir şey çakın’ dedi. Sonra komutan söylemiş gibi haber yazdılar. Bazı komutanlar ‘Bu dediklerimi yayınlarsanız en az 3 milletvekili daha istifa eder’ dediler.’

Ataklı’ya göre, bir general Şemdin Sakık’ın ifadesine kendi yazdığı metni ekleyerek Cengiz çandar ve Mehmet Ali Birand’ı suçladı.

Askerle çatışması, ilk zamanlar bize ülkenin hukukunu koruma çabası gibi geldi. Ancak bugün baktığımızda, ülkenin değil dostluklarını bildiğimiz Tansu çiller’in hukukunu korumaktan gayri niyetinin olmadığı izlenimini edindik.

Belki de yakın dostu Zafer Mutlu’nun kendisini işten çıkarmasına yol açan askerlerden intikam almak istiyordu.

Bugün aynı yolda kendi ilerlediğine göre, geçmişten tecrübe edinmiş de olabilir. Anlıyoruz ki, şimdi o da kafasına göre çakıp duruyor.

Uzan için askere gitti

Can Ataklı, Sabah’ta askerlerin baskısıyla işsiz kaldıktan bir süre sonra Cem Uzan’la tanıştı. Bu grupta üst düzey yöneticilik yaptı. Keyfi yerindeydi, maaşı dolgundu. Ama patronunun askerlik sorunu vardı ve çözmezse işler sıkıntıya girebilirdi.

Gelin gerisini, emekli Oramiral özden örnek’e ait olduğu iddia edilen günlüklerden okuyalım.

‘Tarih 21 Temmuz 2004.

Can Ataklı geldi. Gelmeden önce ne isteyebileceğini düşündüm. Bir çok konu arasında patronun askerlik konusu olabileceği aklıma geldi. Kendisi ile daha önce hiç karşılaşmadım ama Star televizyonunda, bilhassa televizyon kanalına el konuluncaya kadar, cesaretli çıkışları ile tanıyordum. Ama ben bu çıkışları daha ziyade patronu Uzan’lar ile ilgili olarak değerlendiriyordum.’

Demek ki, onlara bile inandırıcı gelmemiş. Televizyondaki çıkışlarını, patron aşkına bağlamışlar.

Devam edelim.

‘Bu hükümet Uzan ailesinin canına ot tıkadı ve onların haysiyetlerini beş paralık etti. Daha da üstüne gidiyorlar. Son olarak da Aydın Doğan grubunun ortaya çıkardığı askerlik meselesi var. Cem Uzan daha önce bütün kuvvet komutanlarından randevu istemişti ama hiçbirimiz kabul etmemiştik.’

Yani, aralarındaki güven sorunu o tarihte hala devam ediyor. Ama teste tabi tutmakta yarar görmüşler.

Kaldığımızdan yerden okuyalım.

‘Nitekim bana kendi durumunu uzun uzun anlattıktan sonra sadede gelerek askerlik sorununu açtı. Kendilerinin haklı olduklarını ama yargının korku ile bir karar veremediğini ve aralık ayında Uzan’ın askere alınacağını söyledi. Ayrıca mahkeme başlasa ellerinde kendilerini temize çıkaracak belgeler olduğunu ilave etti.’

Peki paşa nasıl bir cevap verdi?

‘Bu davaların kuvvet komutanlıklarıyla ilgisi yoktur. Muhatap Milli Savunma Bakanlığı’dır. Konuyu bize sormazlar bile.’

özetle, patronunun derdine çare bulamadı. Sonra işini de kaybetti. Uzun süre işsiz kaldı. Zafer Mutlu, eski çalışma arkadaşına ‘af’ çıkarınca kendini Vatan’da buldu. Şimdi orayı vatan edinmiş, geçmişten ders çıkarmış, bir daha işsiz kalmama uğruna ‘kafasına göre çakma’ metoduyla duygusal bağını güçlendiriyor.

Ama unutma provokatör, o duygusal bağ, bir gün ayakbağı olacaktır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi