Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

N’olacak bu Kürt meselesi?

N’olacak bu Kürt meselesi?

Terör konusu mu dersiniz, adına Kürt sorunu mu, insan hakları sorunu mu, ne derseniz deyin, sonuçta ortada bir sorun var. Kan kaybediyoruz ve bu kanın durması gerek. Bunun için de bir şeyler yapılması gerek.


33 yıldır uygulanan politikalar fayda vermedi. Hatta 100 yıldır aynı bataklıkta de­beleniyoruz.. Bu işin bu şekilde devam etmesi sadece İsrail’in, mafyanın işine ya­rar.. Çetelerin işine yarar.. Bölge dışı devletlerin burnunu bölgeye sokmasına ya­rar.

Eski hal muhal! Bunu görelim. “Ulus devlet” kafası ile bu işin çözülemeyeceğini görmüş olmamız gerek..

Peki, bundan sonra ne olacak? Öcalan, “Ben buradayım ve kanın durması için gö­rüşmeye hazırım” mesajı veriyor.. Başbakan da daha önce kanın durması için “ge­rekirse Öcalan’ın da sürece katılabileceği” yönünde mesajlar vermişti..

Sanırım iş; PKK meselesi ile sınırlı olarak değil, daha geniş kapsamda ele alınıyor..

AB sürecinde öngörülen yerel yönetim özerklik şartının gereklerinin yerine getirileceğine dair birta­kım ipuçları yakalanabilir AK Parti kongresindeki açıklamalardan.

Barzani’nin toplantıya katılması önemli.

Mesela Irak Kürdistanı, kanton şeklinde Türkiye’ye bağlanamaz mı? Egemenlik hakları Irak’ta olsun, ama Irak Kürdistanı ile Türkiye arasındaki sınır, Kürt bölgesinde yaşayanlar için basitleştirilebilir ve Irak Kürdistanı, ekonomik olarak Türkiye’ye bağlanabilir..

Unutmamak gerekir ki; Irak devletinin kuruluşu, Cemiyet-i Akvam döneminde Kasımpaşa Konferansı ile şekillenmeye başladı ve Ankara Anlaşması ile sonuçlandı. Türkiye ve İngiltere, Irak’ın garantörü­dür. Ayrıca ABD’nin fiili olarak Irak’ta siyasi bir statüsü söz konusudur. Bir Irak yönetimi var öte yan­dan.. Bir de Kürt yönetimi.. Çözüm, ister istemez bu aktörlerle uzlaşı çerçevesinde bulunacaktır..

Türkiye, Kasımpaşa Konferansı zabıtlarını, Kasımpaşalı bir Başbakan döneminde yeniden açıyor. Bu önemli..

Irak yönetimi bugünkü şartlarda Türkiye’ye kapısını kapatmak istese de Türkiye bir yolunu bulup bu kapıyı açık tutması gerek. Musul konusu ve Kerkük konusunu da birlikte düşünmemiz gerek. Barzani’yi daha fazla İsrail’in kucağına itmememiz gerek..

Türkiye’nin nihai hedefi belli.. Bütün sınır komşularımızla pasaport değil, nüfus cüzdanı ile geçiş yapa­bilmek.. Irak Kürdistanı’nı dışlayarak değil, belki oradan başlayarak bunu başarmamız gerekir..

AB yerel yönetim şartı, genel çerçevesi itibarı ile zaten demokratik haklar çerçevesinde konuşulabile­cek konular. Bazı uygulamalar aslında teknik olarak imkânsız. Bazıları kullanıcı lehine avantaj sağlamı­yor. Mesela anadilde savunma, zaten bazı durumlarda zorunlu.. Çünkü tek kelime Türkçe bilmeyen va­tandaşlarımız var. Diğerleri için Türkçe savunma yapmak kendi lehine. Kürtçe’de tercümeyi kabul et­mek durumunda kalacak.

Yer isimlerinin Kürtçe, Ermenice yazılmasına gelince, eğer o yerleşim bölgesinde yoğunluk o şekilde ise neden olmasın.. İngilizce yazıyoruz da Kürtçe de yazılsa ne olur? Mardin’de Arapça.. Zaten Türkçe olacak. Sonuçta bunlar halkın hakemliğinde, yerel meclisler ya da merkezi hükümet, TBMM kararı ile olacak şeyler..

Herkesin bu iradeye boyun eğmesi şartı ile sorun çıkmaz.. Yoksa zor oyunu bozar. İnatlaşarak bir yere varılmaz..

Halkın hakemliğine güveniyorsanız, buyurun her şeyi açık yüreklilikle konuşalım.. Herkes eteğindeki taşı döksün.. Önce konuşalım. Birbirimizi dinleyelim. Anlayalım..

Gerekirse referandum yapılır. Konu parlamentoya gelir.

Bazı düzenlemeler hükümet kararı ile yapılır.. Adalet, insan hakları, hukuk devleti gerekleri açısından yapılması gereken işlerin nizasız, pazarlıksız yapılması gerek zaten. Hem de herkes için, hemen..

Bu yasakçı mantık, inatlaşmayı getirdi. Bu işin bu noktaya gelmesinin asıl sebebi “Dünya Türk olsun” anlayışı, “Ne mutlu Türküm diyene” anlayışı, “Türkiye Türklerindir” anlayışı.. Bunların birilerinin kafa­sında, gönlünde ne anlama geldiğini anlamak için, mesela bunun bir benzerinin Bulgaristan’da yaşandı­ğını düşünelim. Mesela orada desinler ki; “Ne mutlu Bulgarım diyene..” Bu sözü dağa taşa yazsınlar. Okullarda çocuklara bunu ant şeklinde her gün tekrarlatsınlar.. Mesela desinler ki “Dünya Bulgar ol­sun!”, desinler ki “Bulgaristan Bulgarlarındır..” Oradaki kardeşlerimiz ne hissederler acaba?

Aslında sorunun çözümü çok açık: Bulgaristan’daki Türkler ve Müslümanlar için ne istiyorsanız, bura­da ötekilere onları verin!

Adaletle muamele edin, barışı arzulayın, özgürlükten yana olun. Unutmayalım ki; ilk haram, ilk lanet ırkçılığadır.. “Fikr-i kavmiyyeti tel’in ediyor Peygamber..” Siyonizmden bu kadar nefret edilmesinin ne­deni ırkçı iddialardır.

Biz hepimiz Adem’in çocuklarıyız.. Yoksa doğduğumuz ana-babayı biz seçmedik. Doğduğumuz toprağı ve zamanı biz seçmedik..

Telaş etmeyin.. Sonuçta Allah’ın (cc) dediği olacak. Kimse Allah’ı bir şeye zorlayamaz. Bizler bu süreç­te yaptıklarımızla sadece kendi amel defterimizi doldurmuş olacağız.. Bize hayır gibi gelen şeyde şer, şer gibi gelen şeyde hayır murat etmiş olabilir. Allah dilerse kafirleri bile dinine hizmet ettirebilir.. İşle­rin seyrini değiştirebilir. Önemli olan bizim O’nun rızasına talip olmamızdır. Selâm ve dua ile..

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
9 Yorum
Abdurrahman Dilipak Arşivi