Enver Paşa mı Cemal Paşa mı?
Fırsatçılar yüzünden idealizmi yaşayamıyoruz. İdealist kazanımları muhafaza edemiyoruz. Sözgelimi 2003 yılında Irak işgaline karşı çıktık. 1 Mart tezkeresine muhalefet ettik.
Lakin dönüp geriye baktığımızda, acaba realistler mi daha doğru düşünmüşler? diye sormaktan da kendimizi alamıyoruz. Zira Türkiye 1 Mart tezkeresini reddetti İran ise ister buna İrangate ruhu deyin ister İran tezkeresi deyin gizliden gizliye el altından Irakın işgaline yardım ettiler. ABD ile sarmal oldular. Güçlü ve bağımsız Irakın yıkılması İsrail, İran ve ABD arasında gizli bir arzu veya mutabakatın eseridir. Sonunda Türkiye Irakta zor durumda kaldı. ABD bütün gücüyle Irakta tutunamadı zira bilmediği hem uzak hem de yabancı topraklardı. Sadece mevcut yapıyı zayıflatmakla ve İran ve Rusya gibi ülkeleri güçlendirmekle kaldı. Irakı, İran veya Şii eksene terk etti. İran yüzünden Türkiyede idealist çevrelerin çabaları boşa gitti. Irak en azından no mans land yani nüfuz harici tarafsız bölge olarak kalmalı ve Şii-Sünni dengesi gözetilmeliydi. İran ekseni ve kimi Şiiler fırsat bu fırsat diyerekten Irakı bir biçimde ele geçirdi. Hırsları tatlı geldi. Lakin bu yapılarak yeni savaşların çekirdeği olan güvensizlik tohumları ekildi. Bu Türkiye açısından sadece mağduriyet olarak tezahür etmedi ayın zamanda bu sürecin getirdiği yanlı iktidarla çekişme durumunda kaldı. Bu süreç sadece Türkiyenin çıkarlarını tehlikeye atmakla kalmadı aynı zamanda milli güvenliği için yeni bir gedik oldu. Türkiye idealizmiyle tuzağa mı düşmüş oldu? İnsan böyle demek istemiyor ama sonuç, başka fırsatçılar yüzünden bu hale geldi. Şimdi aynısını Suriye cephesinde görüyoruz. İran direnişi istismar ederek azınlık rejimine ve ondan öte totaliter bir rejimi ve ondan öte anti-İslamcı bir rejime arka çıkıyor.İranın tasnifine göre zaten Kılıçdaroğlu da direniş eksenini temsil ediyor olmalı. Şeytanla ittifak direnişse artık gerisini konuşmaya lüzum yok.
Irak cephesinde İsrail, İran ve ABD arasında zımni bir ittifak vardı ve ABDnin aktif saldırganlığıyla Irak rejimi düşürüldü ve orada mezhepçi bir Şii rejim kuruldu. Şimdi beraberce bunun yansımalarını yaşıyoruz. Suriye cephesinde de benzer bir zımni ittifakla karşı karşıyayız. ABD ve İsrail pasif olmakla birlikte Esatın kalması noktasında İranla zımni bir ittifak içinde. Hatta daha da ileri giden Soner Cagaptay, The Washington post gazetesindeki yazısında Suriye meselesinin giderek ABD ile Türkiyenin arasını açtığını ileri sürüyor (Syria becomes a wedge between U.S. and Turkey Published: October 5). Elbette Soner Cagaptay ulusalcıların bir uzantısı olduğundan meseleyi biraz da arzusu istikametinde değerlendirebilir veya öyle görmek isteyebilir. Lakin ABDnin fiil duruşunun Türkiyeden ziyade İran ve eksenine yakın olduğu hatta Washingtonın Çin ve Rusyanın vetosunun arkasına saklandığı yorumları gırla gidiyor. Beşşarın seküler (İran içinse Sünni karşıtı) yapısı, azınlık iktidarı ve alternatifinin İslamcılar olması İsrail ve Batının Beşşarı yeğlemesine yol açıyor. Batılılar Şam konusunda Kemalistler gibi davranıyorlar. Ne Şamın şekeri ne Arabın yüzü diyorlar. Onlara İsrailin yüzü yetiyor. Şam rejiminin pervasızlığının gerisinde de bu yatıyor. Hatta Putin de Muallim gibi diyerek Şamda Batı için ballı börek veya kaymaklı kadayıf veya baklava olmadığını söyledi. Petrol olsa üşüşürlerdi. Bir de kalkmış hala Nebih Berri gibi adamlar yeni Sykes-Picotdan dem vuruyorlar. En büyük komplo Şam rejiminin hala ayakta kalması değilse başka nedir? En büyük Sykes-Picot rejimin kendisi değilse kimdir?
Fırsatçılar yüzünden idealizmin kaybedildiğini söylemiştik. Suriyede de fırsatçılar meseleyi kanlı bir girdaba soktular. Şimdi Putin kalkmış NATOnun günümüzde işlevini yitirdiğini söylüyor. NATOyu dirilten Putin ve ortaklarının saldırganlığıdır. Ben de NATOnun Putin gibi kalkmasını isterim ama yine Putin yüzünden de kalmasını isterim. Şimdi Rusya ve İran Beşşar rejimine siper oluyorlar ve zaten o da adeta onların genel valisi veya himayegerdesi gibi davranıyor. Suriye rejimine diplomatik himaye uyguluyorlar. Türkiyenin karşılık vermesinden sonra hemen İran ve Rusya devreye girdi ve Türkiyeyi yatıştırmaya kalkıştılar. Hatta İran Cumhurbaşkanı Yardımcısı Rahimi hemen Türkiyeye damlayarak Türkleri teskin etmeye çalıştı. Onun ötesinde Hüseyin Şeyhülislam adlı İranlı yorumcuya göre İran bu girişimiyle Suriye ile Türkiye arasındaki ilişkileri eski havasına döndürmeyi hedefliyor. Şu bir gerçek ki, Türkiye hala İrana gereğinden fazla sıcak davranıyor. Suriye meselesinde çözüm dik ve kararlı durmaktadır. Yoksa bir gün kendimizi Kılıçdaroğlu ve benzerlerinin istediği gibi İran ekseni tarafından kuşatılmış halde bulabiliriz. Yukarıda Ermenistan tıpası ve aşağıda PKK-Beşşar tıpası Türkiyenin tahammül edemeyeceği bir milli güvenlik riskidir. Türkiye İranı caydırma konusunda aktif olmalı ve siyasetini değiştirmeli ve İranı kendi silahıyla yani yöntemleriyle vurmalıdır. Misilleme siyaseti izlemelidir. Türkiye İranı doğru noktaya getireceğine İran Türkiyeye hala yanlış noktaya sürüklemenin peşinde.
Nilgün Cerrahoğlu gibiler kalkmışlar şimdi Türkiyeye yol gösteriyorlar ve Türkiyenin bölgeye İsviçre gibi uzak durmasını tavsiye ediyorlar. Hükümeti Enver Paşa politikası uygulamakla suçluyor. Bu, gerçekle değil sizin zaviyenizle alakalı bir durumdur. Halbuki Beşşar Esat, Baas rejiminin Cemal Paşasıdır. Zaten Baascılık, ittihatçılığın Arap versiyonudur.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.