Kenan Alpay

Kenan Alpay

Savaşa Karşı İtidal ve Barış İsteyen Kim?

Savaşa Karşı İtidal ve Barış İsteyen Kim?

Suriye’de giderek tırmanan Baas-Esed katliamlarının ‘sınırları aşan’ bir mahiyet kazanmasıyla şahit ol­duğumuz vahamet karşısındaki sorumluluğumuz değişmez. Ancak Akçakale’ye düşen top mermileri­nin öldürdüğü anne ve çocuklarının maruz kaldığı vahşet üzerinden hepimize sıçrayan kan biraz daha yakınlaşır, yoğunlaşır ve sorumlu kılar.


Hükümet’in Meclis’ten tezkere çıkarmasına vesile olan Akçakale ile Telabyad ara­sında nasıl bir ilişki var? Akçakale’nin Arapçası veya Telabyad’ın Türkçesi nedir? Sakın ikisi de aynı anlama geliyor olmasın! İkiye bölünmüş, ayrıştırılmış olan sade­ce isimler değil üstelik. Aynı dinin, aynı coğrafyanın aynı tarihin insanlarını ayrış­tıran, farklılaştıran ulus devlet siyaseti şimdi neredeyse “Ortadoğu bataklığından, Arap kan gölünden bize ne!” duygusunu bir deli gömleği gibi giydirecek üzerimize.
Despotizmin Yeni Mezesi:

Barış ve İtidal

Savaşa karşı olmakla, emperyalist, despotik, zalim savaşa karşı olmak arasında şöyle böyle değil derin bir fark var. Bu farkı fark edemeyen veya farkı kabul etmeyenlere söyleyecek fazla bir sözümüz ola­maz. Lakin işkence, tecavüz, katliam, yıkım politikalarıyla bekasını sürdürmeye kararlı despotik ikti­darlara karşı açılan bir savaşa nasıl karşı olunur, neden karşı çıkılır?

Suriye’de işlenen cinayetleri meşrulaştırmak, kuruluşundan bu yana bir cinayet şebekesi olarak işle­yen Baas-Esed rejimine karşı çıkanları kirletenler hep aynı argümanlara sarıldılar. Mezhep savaşı çıkar korkusu yayıp barış ve itidal elden bırakılmasın çağrısı yapıldı. Baas rejimine karşı çıkanların ABD-NA­TO adına hareket ettiği şaibesi yayıldı. Laik Arap-sosyalist Esed rejiminin yerine Müslüman Kardeşler tarafından İslamcı bir rejim kurulmasıyla iç savaş ve bölgesel savaş senaryoları yaşanması olasılığı en yüksek kâbus sahneleri olarak anlatıldı.

BM Güvenlik Konseyi dahi Akçakale’de öldürülen insanlar için Suriye rejimini kınayan fakat Türkiye’ye de itidal tavsiye eden bir pozisyon almışken... AB ve ABD’nin beyanları da aynı itidal vurgusuyla sırıtır­ken... Rusya, Çin ve İran da diplomaside itidalin önemine vurgu yapıyordu. ‘İtidal’ gerçekten de çok önemliydi özellikle de ‘sürdürülebilir bir barış politikası’ için.

Bataklığı Seyret,

Kurutmaya Kalkışma!

Barış ve itidal çağrısı buralarda nasıl yankılandı peki? Maalesef Türkiye’de barış ve demokrasi âşıkları­nın sergilediği durum emperyalist kurum ve devletlerin söylemlerine rahmet okutacak cinstendi. Evet, onlar da barış ve itidalden bahsediyorlardı ama Baas-Esed despotizmin yarım asırdır işlediği zu­lüm ve cinayetlere sahip çıkarak.

Nasıl seslendirildi bu barış ve itidal çağrıları? En net haliyle Fehim Taştekin’in seslendirdiği “Esed he­nüz tüm kozlarını kullanmadı, adımınızı ona göre atın” tehditleriyle mevcut barışın devamı için Hükü­met yerinde oturmaya davet edildi. Esed rejimin ölümcül kozlarını, ABD’yle paralel seyreden muhalif­lerin sinsi tuzaklarını hatırlatmakla mükellef olan Taştekin’in daha başka ikazları da vardı elbet.

Pentagon’dan bir yetkilinin, Rusya ve BMGK’nin Suriye konusunda AK Parti Hükümeti’nin elini kolunu nasıl bağladığına zevkle atıf yapmak bunlardan biri sayılabilir. Çıkardığı tezkereyle AK Parti’nin İslam­cı ve Osmanlıcı hayallerini ortaya koyduğunu iddia eden Taştekin, ABD ve Rusya için bölgesel hatta kü­resel bir tehdit algısı, Kürtler içinse kendilerine kırmızı kart gösteren bir düşman algısı inşa ve ihbar et­mekte.

Baas cuntası tarafından koskoca bir halk katlediliyor, bütün bir ülke harabeye çevriliyorken sesi solu­ğu çıkmayan bir kesim ise Meclis’ten çıkan tezkere üzerine “Yaşasın Halkların Kardeşliği, Savaşa Hayır Barış Hemen Şimdi” gibi sloganlarla harekete geçiyordu.

Mesela kitlesel bir eylem için toplanan her renkten sol-sosyalist örgütlere seslenen müzisyen Hilmi Ya­rayıcı savaşın “yıkım, işgal, yoksulluk ve katliam anlamına geldiğini” ifade ediyor. Ama Baas-Esed cun­tasının ne anlama geldiğini ifade edemiyor. Sadece Hilmi Yarayıcı değil uzun bir zamandır sol-sosya­list kesimler Kemalist ve ulusalcı kesimlerle birlikte despotizmin bestesini yapıyor, ahlaki sefaletleri­nin resmini çiziyor.

Barış çağrısı adı altında Baas vahşetini ve Esed’in oluşturduğu kan gölünü seyretmeye davet ediliyo­ruz. Bu davetçilerin ‘barış’ı insani değil, ahlaki değil. Cinayete, tecavüze, despotizme çanak tutan kirli, karanlık ve barbar karakterlerin ‘devrimci’ ve ‘barışçı’ maske takmış olması onların gerçek yüzlerinin görülmeyeceği anlamına gelmez. Kaldı ki, gözümüz kör olsa bile bunların çürüyüp kokuşan oportünist siyasetlerinden midemizin bulanmaması mümkün değil.


Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum
Kenan Alpay Arşivi