Muhafazakârlık sanatı!
Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) tarafından yayınlanan Safahatla ilgili görüşlerimizi daha önce okuyucularımızla paylaşmış (Yeni Akit, 24 Mayıs 2012) ve eserin hazırlayıcısı Necmeddin Turinayı değerli emek ve çabasından ötürü kutlamıştık. Bu vesileyle, muhafazakârlık ve sanat konusuna değinme fırsatı da bulmuştuk.
İki hafta kadar önce, epey zamandır göremediğimiz Hasan Erbay çıkageldi. Onun bu kitapla ilgili gayret ve emeğinden böylece haberimiz oldu. Kitap basılmıştı, fakat dağıtılmamıştı. Şimdi bu maksatla bir tanıtım toplantısı yapılacaktı. Böyle şatafatlı toplantılardan uzak durmak mutadında olmakla beraber, dostumuzu kırmak istemedik. Neticede büyük şahsiyetimizle ilgili güzel bir iş yapılacaktı.
Keşke onun hatırını başka şekilde alsak da, bu acayip kitap tanıtım toplantısına katılmasa idik!
Eski Odalar Birliği, yabancımız değildi. Şehrin merkezindeki bu yapının salonunda çok sayıda toplantı yapmıştık. Birlik şehrin merkezinden hayli uzak ikiz kulelere yerleştikten sonra bu kurumun salonlarından faydalanmak ihtiyacını hissetmemiştik. İşte ilk defa Mehmet Âkifin Safahatının, daha doğrusu bütün şiirlerinin prestij neşrinin tanıtım toplantısı vesilesi ile yeni Odalar Birliğinin salonunda idik.
Salon neredeyse dolmuştu. Yıllardır görmediğimiz eski âşinalarla karşılaşınca Mehmet Âkif muhabbetinin bizi bir araya getirdiğini düşünmeden edemedik. Toplantı başlayınca, Mehmet Âkif bahanesiyle, asıl maksadın bir bakanı pohpohlamak olduğu ayan beyan ortaya çıktı.
Mehmet Âkifin ona tamamen zıt bir şahsiyetin reklamına âlet edilmesi kabul edilebilir bir şey değildir. Bakan hazretleri mikrofonu ele geçirince, Mehmet Âkife muhabbetini ve hizmetlerini hâyide bir siyasetçi üslubu ile anlatmaya koyuldu. 2011in Mehmet Âkif yılı ilan edilmesini tamamen onun Âkif sevgisine borçlu idik! Yalancılıkla bakanlığı bu kadar iyi telif eden başka bir şahsiyet bulunabilir mi, bilemiyoruz...
Mehmet Âkif yılının nasıl Nazım Hikmet yılına dönüştürüldüğünü unutsa idik, elbette bu yalanla bizde teselli bulabilirdik. 2011in büyük şairin vefatının 75., İstiklâl Marşının kabulünün 90. Senesi olması hasebiyle Mehmet Âkif yılı olarak ilan edilmesi hususunda Türkiye Yazarlar Birliğinin rolünü inkâr etmek ancak bu tıynette bir bakana yakışırdı!
Odalar Birliği başkanının Mehmet Âkifle ve eseriyle ilgili tanımlamalarının iğretiliği, Bakanla ilgili parlak övgülerinin maksadının anlaşılmasını kolaylaştırıyordu.
Mesele ekonomikti! Edebiyat ve fikir, bu ekonomiye fon yapılmıştı.
Bu tanıtım toplantısında, eseri yayına hazırlayan Dr. Necmeddin Turinayın bir tek cümle konuşmasına dahi yer yoktu!
Muhafazakâr sanat değilse bile, muhafazakârlar ve sanat edebiyat konusunda fikirlerimizde, TOBBun. 60. Yılı dolayısıyla yayınlanan Safahat bir değişikliğe yol açmadı.
Halen Türkiyenin idaresini ve ekonomisini elinde bulunduran muhafazakârlar, güzel bir edebî eser veya düşünce kitabı alıp okumazlar, bu yüzden de beğendiklerini destekleyecek bir tutum takınmazlar. Eğer fikir ve sanat alanında bir gelişme varsa, bunda onların zerre kadar payı olmaz.
Ciddi bir konser dinleyecek mûsıki kültüründen mahrumdurlar. Piyasada dolaşan popları gerçek müzik sanırlar. Paranın yapamayacağını düşüncenin yapabileceği akıllarının köşesinden bile geçmez.
Hiç bir şey yapmazlar diyemeyiz elbette. Cami inşaatlarına yardım ederler, Kuran kurslarını şöyle veya böyle destek verirler, bazı talebe yurtlarına katkıda bulunurlar. Bunlar hep doğrudan cennete götürecek yatırımlar olarak görülür ve muhtemelen servetlerinin çok cüzi bir kısmını, devede tüy kabilinden olan bölümünü bu işlere tahsis ederler.
Kitabın tanıtımı sadedinde dağıtılan bir sayfalık metne bakınca şunu söylemeden edemiyoruz: Türkiyenin sermayedarlarını temsil eden kurumda güzel türkçe cümle kurulamıyor!
Büyük lüks binalarda oturuyorlar, her şey birinci sınıf, dil ve kültür ise seviyenin altında...
Para var, imkân gani, fakat ne yapılacağı hususunda bir fikir yok. Bir zamanlar Kemal Tahir, Türkiyede siyasiler parasızlıktan şikâyet ediyor. Ağrı dağının içi para dolu olsa, bunlar bu parayı ne yapacaklarını biliyorlar mı? demişti. 1970lerde, hazinenin on sente muhtaç olduğu günlerde söylenen bu sözün bugün daha anlaşılır olduğu ortada.
Şimdi Ağrı dağının değilse bile ikiz kulelerin altında altın var! Fakat ne yapılacağı bilinemiyor!
Ekonomimiz gelişsin, refahımız artsın, bedenimize maddemize- yatırım son haddine varsın ve fakat kafaya yatırım konusunda bir parmak yol alınamasın.
TOBB üniversite kurdu, elbette bu güzel; fakat üniversite fikirden, idealden yoksun bir gençlik yetiştiriyorsa?
Başkan ve nesli Mehmet Âkifin, Necip Fazılın şiirleriyle, fikirleriyle; onları okuyarak bir görüşe, ideale sahip olmuşsa, bu ikinci, üçüncü nesil muhafazakâr sermayedarlarda devam eden bir gelenek olabilmiş midir acaba?
Ey muhafazakâr düşün ve kendine gel!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.