TBMM Darbeleri ve Muhtıraları Araştırma Komisyonu
Komisyona ifade vermek üzere davet edildiğim Ankaradayım. Şüphesiz 28 Şubatın akıllara en çok kazınan parçalarından biri de, şimdilerde siyaset ve akademi dünyasında Kavakçı Olayı olarak anılan hadiseler zinciri. Aradan on üç yıl gibi uzun bir süre geçti. Benim için olayın sonuçları azalarak değil, bilakis artarak daha da kökleşti. Hayatın birer parçası haline geldi. Mümin; şer gibi gözükenlerde hayırların da gizli olabileceğine iman edendir. Bu da onu umutla ayakta tutan itme gücüne çevrilir. Bu çerçevede hamdediyor, hasbiyallah diyorum. Dünya hayatı hiç şüphesiz bir oyun ve boşluktan ibarettir. Asıl olan ahirettir. Orayı da kazanmanın yolu buradan geçer ki; bu da haksızlıklara karşı itirazı gerektirir.
Ben bu ülkede yaşayan milyonlarca; evet milyonlarca başörtülü kadından sadece biriyim. Ülke nüfusunun yüzde ellisinden fazlasını oluşturan kadınların üçte ikisi başını örter bu topraklarda. Onlardan bir tanesiyim. 28 Şubat döneminde bana reva görülenler başörtülü kadınlara yaşatılanlara sadece bir örnek. 28 Şubatın kendisi de bir örnek. Başını örten kadınların bu topraklardaki derdi ne 28 Şubatla başladı ne de onunla bitti. Başörtülü kadına karşı zulüm belki de en köklü siyasi olgulardan oldu. 28 Şubat hafızalarda taze de onun için ilgi topluyor. Cahilimiz de başörtüsü yasağını 28 Şubatla başlatıyor. Oysa öyle değil. Neyse ki bilen biliyor.
28 Şubat çerçevesinde benim aileme yapılanların benzeri başını örten başka kadınların yakınlarına da yapıldı. Üç aşağı beş yukarı hepimize bu dünya zindan edildi. Dediğim gibi benimkisi sadece bir örnek. Yoksa daha ne zulümler yaşandı. Birileri buna ahdetti, peşimize düştü ve elinden geleni ardına koymadı. O günler ne kadar geride kaldı bilmiyorum, her şey güllük gülistanlık mı...diyemiyorum. Ama bir önemli adım atıldı. Darbelerle yüzleşme süreci başlatıldı. Bu çerçevede komisyondayım.
Komisyon üyeleriyle 28 Şubat post-modern darbesinin Kavakçı Olayı olarak tanımlanan bölümüyle ilgili görüşlerimi paylaşıyorum. Burada 28 Şubatın iki sorunu vardır ki; ben bunları hukuki ve ahlaki ayıp olarak iki ana başlık altında topluyorum. Hukuki ayıp; seçilmiş bir milletvekilinin ant içip görev yapmasının engellenmesiyle alakalıdır. Ahlaki ayıp; işe Millet Meclisinin kürsüsünün işgal edilmişliğinin getirdiği bir sorundur. 2 Mayıs 1999 tarihinde TBMMde yaşanan olaylar sonucunda sadece benim görev yapmam engellenmedi, aynı zamanda bana oy vermiş olan seçmenin temsil hakkı gasp edildi. O gün Genel Kurulda yaşananlar adı konmamış bir darbedir. Silahlı Kuvvetler gölgesinde silahsız DSP güçlerinin yaptığı bir darbedir. Milli irade kısmen yok sayılmıştır. Bu Meclisin ayıbıdır. Seçme ve seçilme hakkı yok sayılmıştır. Din ve ifade hürriyeti engellenmiştir.
Kadın ayrımcılığı yapılmıştır. Meclisin itibarı zedelenmiştir.
O günlerde darbecilerin güdümündeki devlet beni ve ailemi hedef gösterdi. Bana ve benim yanımda durma cesareti gösteren Nazlı Ilıcak gibi kişilere haddini bildirmeye yeltendi. Şahsiyetimi, milletimizin nezdindeki itibarımı zedelemek için uğraş verdi. En büyük hatayı da bence bana had bildirmeye kalkışanlar yaptı. Başörtüsü yasağının uluslararası arenada tanınırlığına katkıda bulundular. Ne o dönemin 28 Şubat medyasında yazan Zeynep Göğüşün umduğu gibi Merve Kavakçının başörtüsünü hatırlayan kalmayacak dediği doğru çıktı, ne de yine aynı 28 Şubat cenahından Ertuğrul Özkökün umduğu gibi, bir taraftan Kavakçı olayından kendi bahsedip de diğer taraftan da bakın işte, kim hatırlıyor ki dediği yazısı doğru çıktı. Bugün Kavakçı olayı olarak anılan, siyasi ve akademik çerçevede üzerinde kitap, doktora ve mastır tezleri, makaleler yazılan hadiseler zinciri Türkiyenin yakın siyasi tarihinin bir parçası haline geldi. Olayın uluslararası boyuttaki tanınırlığı hayret verici boyutlara ulaştı. Genel manada son onyıllar içinde hem içeride hem de dışarı da başörtüsü yasağı ile ilgili olarak üretilen uluslararası edebiyat büyüdü, bu Kavakçı olayının incelenmesini de beraberinde getirdi.
Kaydedilen ilgi ve gösterilen destek İslam dünyası ile sınırlı değil. İngiliz Parlementosunda konu Kraliçeye sunulmuş. Amerikan Kongresi, o gün Mecliste örttüğüm başörtümü bir hafta boyunca Kongre binasının ortasında dini özgürlük simgesi olarak sergiledi. Kanadanın Ottowa eyaletinde Toronto şehrinde Kavakçı Olayı ayrımcılık örneklemesi olarak ilköğretim müfredatına alınmış. Parlamentolararası Birlik konuyu inceledi, benim ve seçmenimin uğradığı hak ihlalini teyit etti. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Kavakçı vs. Türkiye davasında devletin seçme ve seçilme hakkını ihlal ettiğine hükmetti. BM Türkiyedeki yasağı bir insan hakkı ihlali olarak tanıdı. Bütün bunlar neden önemli... Resmi anlamda 32 senedir Müslüman kadının hayatını zindan eden bu yasağın bitmesine damla damla umut taşı taşıdığı için önemli...
Not: Bir çift söz de Ecevitin bana karşı giriştiği had bildirme kampanyasına sahip çıkan Hüseyin Gülerceye. Gerekliydi. Ecevit darbeyi önledi demiş. Ne diyelim Allah onu sevdiği Ecevitle haşretsin.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.