DİN TAHRİPÇİLERİ
Kurban vesilesiyle, bazı Tv.kanallarında düzenlenen programlarda ve açık oturumlarda arzı-endam ederek ahkâm kesen kimi reformist ilâhiyatçıları izledik. Üzülerek, hatta dehşete kapılarak izlediğimiz Prof. etiketli bu sapık hocalar; İslâmın şiarından olan kurban kesmeyi lüzumsuz gördüklerini fütursuzca açıklamışlardır.
Zekeriya Beyaz, Y.Nuri Öztürk ve benzeri dini tâmir iddiasındaki din tahripçileri; bilinen misyonları gereği kurban kesmenin, kan akıtmanın gerekli olmadığını, bunun hayvana işkence ve katli-âm olduğunu belirterek, 10 çift ayakkabı alıp fakirlere dağıtmanın daha iyi olacağını ileri sürmüşlerdir.
Yıllardır Müslümanların kafasını bulandırmaya ve İslâmiyeti kuşa çevirmeye çalışan bu reformcular; kalp ve ruh temizliğini vurgulayarak, ibadetleri şekilcilik ve gösteriş saymakta, hatta gereksiz görmektedirler.
En çok üzüldüğüm ve kınadığım bir husus var ki, bu sapık ve sapkın hocalar; milletin gözünün içine baka baka, Müslümanlara hakaret etmekte ve Bu din anlayışının İslam dünyasını geri bıraktığını, bilim ve düşünce alanında ilerleme sağlanamadığını, hiçbir ilim adamı yetişmediğini, Müslümanların süründüğünü iddia etmektedirler.
Bu tip hezeyanlar, yabancı müsteşriklerin hatta Hıristiyan misyonerlerin dahî yeltenmediği ve namuslu hiçbir araştırmacının kabul etmeyeceği saçmalıklardır. Müslümanların yardımlarıyla inşa edilmiş okullarda okuyarak, Müslümanların nan-ü nîmetiyle yetişmiş bu kişiler, sanki kaleyi içeriden fethetmek üzere, dini içeriden yıkmaya çalışıyorlar.
İslam Enstitüsü hocalarından, Kuran-ı kerim meâli ve Sahih-i Müslim tercümesi sahibi merhum Ahmet Davudoğlu hocanın yazdığı Dini tamir davasında DİN TAHRİPÇİLERİ isimli kitapta bu reformcuların maksatları ve yaptıkları tahribat geniş anlatılmaktadır.
Merhum Davudoğlu, söz konusu kitabında özetlediği üzere: Kurandan başka kaynak kabul etmeyen, sünneti reddeden bu müçtehit taslakları, Kuran-ı Kerimi kafalarına göre yorumlayarak, dinimizin hükümlerini budayıp kuşa çevirmekte, birçok ibadeti inkâr etmektedirler.
Çok şükür ki, Müslümanlar uyanıp şuurlanmış olduklarından, bunların hezeyanlarına kanmamakta ve zehirli beyanlarını yutmamaktadırlar. Nitekim milyonlarca Müslüman, ibadet ve ittika ruhu içinde kurbanını kesmiş, kardeşçe kucaklaşarak bayramını yapmıştır.
Müslümanların içinden de her devirde sapık görüşlü kişiler maalesef çıkmıştır. Bu kişiler din düşmanları tarafından süslenip, bayraklaştırılmış, yüceltilmiş ve kullanılmak için her yol denenmiştir. Belli Televizyon ve Radyo kanallarında bilerek veya bilmeyerek programa davet edilerek konuşturulmaları boşuna ve rastgele değildir.
Ülkemizdeki ve diğer İslâm dünyasındaki reformcu akımın ve mezhepsizlik cereyanının önderlerinden olan, hatta idol kabul edilen Cemâleddin Efgânîden söz etmek istiyorum. Efgânîyi iyice anlarsak, onun yolundakilerin de kim oldukları daha iyi anlaşılacaktır.
Efgânî 1838 de İranın Esedâbâd şehrinde bir Şiî ailenin çocuğu olarak doğmuş, Şiî medreselerinde eğitim görmüş, daha sonra Afganistana gitmiştir. Ancak burası bir Sünnî ülkesi olduğu için kendisini Seyyid Rumî (Anadolulu Seyyid) olarak tanıtmıştır. Burada sömürgeci İngilizlere karşı savaşan Afganların aralarına düşmanlık körükleyerek, İngilizlerin işini kolaylaştırmıştır.
Efgânî 1869 da İstanbula gelmiş ve kendisini Afganistanlı olarak tanıtmıştır. Dârülfünûnun açılışında yaptığı konuşmada, elin sanatının demircilik, oymacılık; dilin sanatının edebî yazı ve sözler gibi her âzânın bir sanatı, ruhun sanatının da (hâşâ) peygamberlik olduğunu ileri sürmesi ile küfrüne fetva verilmesi üzerine İstanbulu terk etmek zorunda kalmıştır.
Daha sonra Mısırda bir Yahudi mahallesinde ikamet etmiş, Câmiül Ezherde Allahı inkâr eden konuşmaları yüzünden dövülerek oradan kovulmuştur. Ancak tesirli ve çekici konuşmaları ile başta Muhammed Abdüh olmak üzere Ezherden birçok talebe etrafında toplanmıştır. Bu arada Paristeki ateist mason locasına da kayıt edilmiştir.
Sultan 11.Abdülhamîd Hân, Efgânîyi başta İngilizler olmak üzere batılı hükümetlerle tehlikeli temasları ve Müslümanlara verdiği zarara mâni olmak için İstanbula davet etmiş, bir köşke yerleştirmiş, her fırsatta iltifat etmiş, fakat sürekli kontrol altında tutmuştur. Bundan sıkılan Efgânî, İngiliz Sefâretine sığınmak isterken son anda vazifeliler tarafından yakalanarak köşküne gönderilmiştir.
Her fırsatta talebelerine çok sigara içmeyi tavsiye eden Efgânî, batılıların çok sigara içtikleri için kafalarının çok çalıştığını ve ülkelerini kalkındırdığını anlatırdı. Kendisi de 1897 de fazla sigaradan mütevellid çene kanserinden ölmüştür.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.