Endülüsten Edirneye
İspanyanın Sevilla havalimanından 23te kalkan uçağımız İstanbula sabaha karşı ulaşıyor. Havada yeni bir güne giriyoruz. 11 Uçağı ile Ankaraya gideceğiz. İki kişilik boş yer bulup, 6 uçağı ile yola çıkıyoruz. Acelemizin sebebi, ertesi gün Edirnede olmak mecburiyetimiz.
Edirnenin dâveti, bu sefer Akademi Edirne başlıklı bir programla ilgili. kabiliyetli gençlerin sanatçılarla ve yazarlarla buluşması Edirne Valiliğinin örnek alınması gereken güzel bir faaliyeti. Urfa vali muavinliğinden beri tanıdığımız Hasan Duruer, şimdi Edirne valisi. Urfanın dinî ve tarihî merkez bölgesinin imarı, yeniden yapılandırılması sırasında onun emekleri, gayretleri unutulmaz. Program sorumlusu Fahri Tuna dostumuzun dâvetine Endülüs seyahatinden önce evet dediğimiz için, döner dönmez Edirnenin yolunu tutuyoruz.
Endülüsten sonra Edirnede olmak
Bunun ne anlama geldiğini, Selimiyenin minarelerini görünce sarsıcı şekilde idrak ettik. Hüznün, acının, burukluğun girdaplarında dolaşırken, Edirneyi bize bahşettiği için Allaha binlerce şükrettik.
Bundan tam yüz yıl önce Edirne düşman işgaline uğramış, neredeyse 2. Endülüs olmuştu
Elbette bütün Balkanlar için 2. Endülüs kavramını kullanabiliriz. Fakat Edirne, müstesna mimarî eserleri ile, Endülüsün Kurtuba, Gırnata gibi şehirleri mevkiinde olduğu için farklı bir konumda sayılmalı.
Birkaç gün önce Kurtuba Ulu Camiini Katedral statüsünde müze olarak biletle ziyaret ettiğimiz, Gırnatada Elhamra ve yazlık saray Cennetülârifi aynı şekilde müze olarak gezdiğimiz gibi, muhteşem Selimiyeyi, her biri mimarimizin belli bir devrinin remzi Üç Şerefeliyi, Eski Camii, Muradiyeyi ve 2. Bayezid külliyesini gezmek için pasaport, vize vs. külfetlere razı olmak zorunda kalacak ve ecdadımızın bizlere emaneti, mirası bu benzersiz yapıları başımız eğik, içimiz buruk dolaşacaktık.
Endülüs ziyaretinin zihnimizde oluşturduğu yaralar, burkuntular canlılığını korurken Edirnede olmak gerçekten bambaşka hisler uyandırıyordu. Fırsat buldukça şehri gezdik, abidevî eserleri ziyaret ettik, vakit namazlarını buralarda kılmaya çalıştık. Dönüş sabahı da namazı 2. Muradın o son ulu camilerimizden Eski Camiinde eda ettik. Ankaralı Hacı Bayram Velinin kürsüsünün hâlâ muhafaza edildiği bu camie hat müzesi hüviyeti veren yazıları kıymetli hattatımız Hüsrev Subaşı ile seyr ü temaşa eyledik.
Elde olanın kıymeti bilinmez denilir, elden kaçınca değeri takdir edilir mi? Mantıken öyle olması gerekir. Fakat buna rağmen Edirnenin kıymetinin yeterince takdir edildiğini, bu şehrin tarihî kimliğine uygun bir hâle getirilmesi için çok fazla şey yapıldığını söylemek zor. İnşaallah yeni valimiz Edirneyi Edirne yapan değerleri hissetiren bir görünümün ortaya çıkması için elinden geleni yapacaktır.
¥
Endülüste son gün İşbiliyede idik. Şimdi ismi Sevilla olarak yazılan ve fakat Seviyya şeklinde söylenen bu şehirde Endülüs tarihinin ibret dersini Alkazar sarayında gördük.
Alkazar, yani El-Kasır, yani saray
Alkazar, şehrin hâlâ Alkazaba (el-Kasaba) denilen bölgesinde inşaa edilmiş. Sarayı yaptıran Kastilya kıralı 1. Pedro (1334-1369, lakabı zalimmiş). Yapanlar, Gırnatadan gelen mimarlar ve ustalar. Gırnatadan bu ustaları gönderen ise, Pedro sayesinde tekrar tahtına kavuşan Benî Ahmer Sultanı 5. Muhammedmiş. Geniş bir bahçenin içinde inşa edilen saray, sonraki yüzyıllarda defalarca restore edilmiş. Bu arada Avrupa hıristiyan mimarî unsurları da eklenmiş. Buna rağmen Alkazar Endülüsün şaheser yapıları arasında yer almaya devam ediyor. İslâm sanatının hıristiyanlara uygulanmış şekline Müdejar deniliyor. Arapça müdeccen (yerleşik, uyumlu) anlamına gelin bu kelimenin kapsamına giren bir hayli yapı var.
Alkazar hıristiyan bir kıral tarafından yaptırılmış, fakat içinde Arap harfleriyle ve arapça yazılar bilhassa dikkati çekiyor. Allah, maaşallah ibareler kolaylıkla seçilebiliyor. Dantel gibi işlenmiş kemerler ve duvarlarda, küçük ölçekte yerleştirilmiş hıristiyanlık ve kıraliyet sembolleri, ancak dikkat edilirse görülebiliyor.
Alkazarın bize ilk dersi şu: Madden güçlü olan savaşı kazanır! Madden güçlü olan katoliklik Endülüse hâkim oldu. Mağlubun medenî yüksekliğini bütün eserlerini ortadan kaldırarak tamamen yok etmek yerine daha esnek bir yol takip etti. Eserleri kısmen korudu, hatta o tarzı devam ettiren eserler yapılması için de, en azından bir süre destek verdi.
İspanya gezimiz, tamamen kültürel maksatlı bir gezi idi. Bu maksadı şu veya bu sebeple ihlale teşebbüs etmek katılanların aklından köşesinden bile geçmedi. Değerli dostumuz Dr. Mehmet Sılayın dört senedir yılda iki defa düzenlediği bu kültürel Endülüs seferinin arkaplanında Konyalı Erol Duranın emekleri var. Bu gidişte, Atlas Jetin sahibi Murat Ersoy bey de yolcuların rahatı için bir hayli hassasiyet göstermiş. Her ikisine de müteşekkiriz. Endülüsteki rehberimiz Selahaddinden bahsetmemek olmaz. Türkiyede ispanyolca okuyan, ardından da tahsilini geliştirmek için bu ülkeye gelen ve burada evlenerek kalan Selahaddin, bize İspanyanın güzel yüzünü gösterdiği gibi, eminiz son yıllarda gittikçe artan İspanyol ziyaretçilerimize de Türkiyenin güzelliklerini hissettiriyordur.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.