Endülüsten kalan
Tanzimatın şair paşası Ziya Paşanın Fransız yazar Loius Viardottan çevirdiği Endülüs Tarihi, 1863te yayınlanır. Yaklaşık bir buçuk asır önce... Paşamız şair sezgisiyle Hıristiyanlarca Osmanlılardan geri alınacak toprakların, yani ikinci Endülüsün uzak olmadığını görmüş müydü? O yaşarken kaybedilen topraklar (meşhur 1877 Rus 93 Harbini gördü), onun vefatından (1880) sonra yitirilen yerler...
Endülüsün Müslümanlardan temizlenmesi Rekonquista (geri alma, yeniden fetih) olarak adlandırılıyor. Türklerin Balkanlardan ve Anadoludan çıkarılması ise aynı kavram çerçevesinde Şark meselesi olarak tanımlanıyor. Fransız tarihçi Albert Sorel, Avrupa zihnini açıkça ortaya koyuyor: Ne zaman ki Türkler Avrupaya ayak bastı, Şark meselesi başladı...
Endülüs kaybedilirken yükselen güç olarak Osmanlının gündeminde idi. Fakat 2. Bayezid, Papanın esiri Cem Sultan vakasıyla meşguldü. Hızır ve Hayreddin kardeşler Tunustan, Cezayirden herekete geçip Endülüs Müslümanlarını karşı sahile taşıyarak yardımcı olabildiler. Daha sonra da Müslümanlar zulüm altındayken, aynı işlem devam etti. İspanyadan Osmanlı ülkesine Yahudiler getirildiği gibi, Müslümanlar da getirildi.
Daha fazlası? Daha fazlası ne yazık ki yapılamadı. İnebahtı deniz bozgunu, Avrupada Türklerin mağlup edilebileceği düşüncesini yerleştirdi...
Dört asır sonra, Ziya Paşa Endülüsü boşuna hatırlamış olmalıdır. Ziya Paşanın Endülüs Tarihinden sonra Muallim Naci Endülüsün kaybediliş döneminden bir kahraman olan Musa bin Ebil-Garzanın savaşlarını ve şehadetini anlatan bir destan kaleme aldı. Tanzimatın en şöhretli şairi, Şair-i Âzam Abdülhak Hamid de beş piyesinin konusunu Endülüs tarihinden aldı. (Bunlardan en ünlüsü Tarık veya Endülüsün Fethidir. Meşhur Her yer karanlık pür nûr yine o mevki diye başlayan şiir de bu eserdedir.)
Endülüsü 20. Yüzyılın başında tekrar ve büyük acılar içinde hatırlayan Mehmet Âkiftir. İslâmın son yurdu kavramı onundur. Yüz yıl önce Balkan Harbinin ızdırapları içinde yazdığı Süleymaniye Kürsüsünde şiirinin bir bölümünde son Gırnata sultanının şehri teslim ettikten sonra ağlayışını ve annesinin ona hitabını dile getirir... 20. Yüzyılımızın büyük şairlerinden Yahya Kemal de Endülüse alâka gösterenlerdendir. Onun estetik ilgileri yanında, tarih şuuru ile de konuya yaklaştığını tahmin edebiliriz.
Endülüs, Şark meselesi var oldukça, Türkiyenin gündeminden çıkmaz! Bu müzmin meselenin batılıların zihninden silindiğini sanmak safdillik olur. Bosna olayları sırasında bunu bir daha gördük. Büyük Ortadoğu Projesinin Şark meselesinin 21. Yüzyıldaki versiyonu olmadığını kim söyleyebilir? Yeni dünya nizamı, yeni haritalar...
Türkiye, 20. Yüzyılın başında kaybettiği merkez ülke konumunu kazanmak için yumuşak hamleler yaparken, onun güçsüzleştirilmesi için yapılan karşı hamleler... Suriye meselesinin seyri... Güneydoğumuzda yangının sönmemesi için kimler benzinle kurtarıcı pozunda koşuşturuyor?
Hilâl operasyonu alt başlığını taşıyan Türkendülüsiye isimli kitabımız 28 Şubatın ağır havasının devam ettiği 1998de yayınlandı. Türkiyenin içinden Endülüs geçen o günlerde, bizi biz yapan değerlerimiz, tarihimiz, büyük şahsiyetlerimiz yıpratıcı kampanyaların konusu idi. Laklik, dini yok ederek alanına yerleştirilmek üzere koç başı olarak kullanılıyordu.
Endülüs seyahatinin ardından Yeni Akitte dört yazımız yayınlandı: Endülüs Mevsimi (4.11.2012), Endülüs Rengi (5.11.2012), Endülüsün Yas Rengi (6.11.2012) ve Endülüsten Edirneye (10.11.2012)... Milletimizin zihninde silinmez izler bırakan Balkan acısının 100üncü yılındayız. Bu menhus savaş 5 asırlık Müslüman yurtlarını tarümar etti. Dört asır önce Endülüs uzağımızda idi, 2. Endülüsü ise bizzat yaşayarak görmüştük.
Endülüs veya Balkanlarda düşmandan önce kendimize bakmamız gerekiyor. Bu içe bakış bizim için daha ibret verici olacaktır. Balkan kavimleri alttan alta kazan kaynatırken, Sofya elçimiz, Balkanlardan imanı kadar emin olduğunu söyler! Sadrazam Ahmet Muhtar Paşa Rusyanın teminatına güvenerek Balkanlardan yüz yirmi tabur yetişmiş askeri terhis etmiştir!
Muhalefete düşen İttihatçılar da savaş tahriki peşindedir. Hesap, hükümetin mağlup olarak düşmesidir! Bulgaristan, Sırbistan, Karadağ ve Yunanistan ittifakı, Karadağın 8 Ekim 1912de savaş ilanıyla fiile dönüşür. O gün başlayan Balkan Harbi, 30 Mayıs 1913e kadar sürer. Dört küçük Balkan kavmine, istiklâl peşindeki Arnavutlar da katılmış ve Arnavutluk o arada istiklâlini ilan etmiştir!
Kurtarıcılık rolünü pek seven iktidar düşkünü İttihatçılar, tekrar iktidar dizginlerini ellerine geçirmek için, askerleri savaştan caydırıcı propaganda yapmak alçaklığını dahi irtikab etmişlerdir. Edirneyi beş ay zor şartlara, açlığa ve kıtlığa rağmen savunan Şükrü Paşa, gönüllü yazılıp Edirneye gelen Talat Beyin (sonradan paşa) içeriden mukavemeti kıracak faaliyetlerde bulunduğunu, Anadolu askerine Burası sizin vatanınız değil tarzında konuşmalar yaptığını İsmail Hami Danişmende anlatmıştır. Şükrü Paşa, gönüllü asker Talat Beyi trenle İstanbudan uzaklaştırır.
İttihatçılar, Balkan bozgununu öne sürerek Bâbıâliyi basar ve iktidar dizginlerini ele geçirir...
Bugün olup bitenlere tarihten ibret alarak bakmak zorundayız! Bugün de malûm kurtarıcı güçler, kurtarıcılık nâmını hak ettirecek bir bozgun peşindeler!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.