Melek Ergin: Bir güzel insan
Dünyanın Güzel İnsanları...
Böyle adlandırmıştık gazetemizde yazdığım köşe yazılarının bir kısmının derlendiği kitabımı.
Beyan Yayınlarının titiz çalışması sonucunda da güzel bir eser çıkmıştı ortaya.
Yine aynı yayınevinin kitaplaştırdığı diğer yazı dizilerimden farklı olarak mevzubahis çalışma; hayatım boyunca tanıştığım, karşılaştığım, yakından veya uzaktan benim üzerimde tesiri olmuş, hakkı geçmiş, hukukum olmuş insanlardan bahsediyordu.
Bana, onları okurlarımıza tanıştırma imkânı veriyor, sanki değerler dünyamdan dışarıya bir pencere açıyordu.
İşte bugün bu kitaba güzel bir ekleme yapacağım.
Okuyanlar hatırlayacaklar, ilk sayfası anneanneme atfen yazdığım, onu ebediyete uğurlarken kaleme aldığım bir Osmanlı Çınarı ile başlayan Dünyanın Güzel İnsanlarını, bir başka İstanbul hanımefendisinden bahsederek noktalayacağım.
Dünyanın bir başka güzel insanını sizlere tanıtacağım.
Bir hafızdan söz edeceğim.
Adı Melek olduğu gibi kendi de melek olan bir şahsiyetten bahis açacağım.
Çok değerli Ayşe Melek Ergin Hanımı Hakka uğurladığımız şu mübarek Muharrem ayı başında şu fani dünyanın güzelliklerinden eksilmişliği vurgulayacağım.
Bizi insan yapan, bizi kul yapan, bizi Müslüman yapan değerlerin hızla, peşpeşe, bir bir bizleri terk edip gittiği bu kurak dünyada hep taşan, taşdıkça daha da gürleşen bir dua kaynağından, Melek Hanımdan bahsedeceğim.
Öyle bir insan düşünün ki pür-ü pak, tertemiz.
Yüzündeki nûr, kalbinin aynasını yansıtıyor.
Dünyası ailesi, dünyası Kuranı, dünyası namazı.
Değerli aile dostumuz, akrabamız, büyüğümüz, ama bence en önemlisi hafize hocamız Melek Ergin Hanım hayırda, hasenatta yarışmayı şiar edinmiş bir Allah dostuydu.
Bir eş, bir anneydi.
Herkesin Melek teyzesiydi.
Yardımlaşan eliydi.
Yediren içiren, duası hiç ama hiç eksik olmayandı.
Öyle ki hiç durmaz hep okur hep okur, dudakları durmazdı.
Allah şerlerden korusun, nazarlardan saklasın diyerek üfleyenimizdi.
Kendi için olanı Müslüman kardeşi için isteyendi.
Enerjisi hiç bitmez, herkesin derdine koşar, sadece Rabbinin rızasını beklerdi.
Yedirir, doyururdu. Onun sofrasına kimler oturmadı ki...
Bu ülkenin başbakanı da, bugünün binlerce yönetici kadrosu da okul sıralarından koşarak gelirlerdi. Melek teyzeleri onları ikramlardı.
Onlar bu ülkenin medar-ı iftiharı İmam Hatiplilerdi.
Herkesin onlardan yüz çevirdiği, surat ekşittiği yıllarda Melek anneleri onlara hep dua ederdi.
Allah yolunda yaşamayı öğütlerdi.
Hakkı tavsiye eder, sabrı hatırlatırdı.
Kuran can yoldaşıydı. Bir hıfz diğerini takip ederdi.
Rahatsızlığının artmaya başladığı ilk günlerde paylaşmıştı: Başladığım hatimimi bitirmeye ömrüm yetmeyecek diye korkuyorum demişti.
O günden sonra bilemem daha onlarca kaç hatim etti.
Son olarak sesini, birkaç hafta önce ahizenin diğer ucunda TBMMde Darbe Komisyonuna giderken duymuş, dua istemiş, o da her zamanki gibi mukabele etmişti.
Dünya bir güzel insanı daha uğurladı.
Melek gibi yaşadı ve yine öyle Rabbine kavuştu.
Herkes ondan razı, o Rabbinden razıydı. Rabbimiz de ondan razı olsun.
Kabri pür nûr, mekânı cennet olsun.
İnna lillah ve inna ileyhi raciun.
Entum lena selef ve inna inşaallahü bikum lahikun.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.