D.Mehmet Doğan

D.Mehmet Doğan

Çamlıca’da yedi minare!

Çamlıca’da yedi minare!

“Yüreğim dolu yâre!”


O meşhur türküde Bitlis’in beş minaresinin zikredilmesi, sırf bu sözü söyleyebilmek içindir, diye düşünürüm…

“Yâre”ye kafiye “minare”. Bu sahipsiz, yani “anonim” türkünün şairi sözü münasip düşürmüştür; özü, mânayı çok fazla dert etmemiş olabilir... Yani “minare” ile “yâre”nin bir alâkası yoktur muhtemelen. Ama şimdi minare ile yâre sadece kafiye aşkına bir arada bulunmuyor!

“Çamlıca Camii Şerifi” projesinin sonuçları açıklandı. Birinci yok. Uygulanacak projenin resimleri de basına yansıdı. Proje sahibi hanımefendiler de bir şeyler söylediler.

Çamlıca’ya, devasa bir cami yapılacak… Projesini hem de mütesettir iki hanımefendi çizmiş. Sevinmeli miyiz? Elbette bunlar sevinilecek şeyler. Fakat, âfâkî bir sevince razı olmamalıyız. Sevincimizi derinden hissetmeliyiz.

Türkiye’de İslâmiyet varlığını güçlü şekilde sürdürüyor. Bu topraklara kimlik veren eserlerini de vermeye devam ediyor. Çamlıca Camii, yüzyılımızdan, bizim zamanımızdan asırlar sonrasına kalacak güzel bir mimarî örneği…

Bu son cümleyi göğsümüzü gere gere söyleyebiliyorsak, sevincimizi derinleştirebilir, katlayabiliriz.

Acaba?

Bir “yedi minare” lâfı geçti, fakat basınca yansıtılan resimlerde 6 minare var. Dört yüzyıl sonra Sultanahmet’e benzer bir görünümü Çamlıca’ya kopyalamak! Bu bilgisayarla kolaylıkla yapılabiliyor. Bu kopyalamanın sadece sanal olmasını dilemekten başka çaremiz yok!

İstanbul’un siluetinde yeri olan camilere bakarsanız, hiçbirinin diğerine benzemediğini kolaylıkla görebilirsiniz. İstanbul’un ilk selâtin camii Fâtih, depremden sonra, 18. Yüzyılın sonunda yenilenmiş hâliyle 15. asrın camii Bayazıt’a veya 16. Yüzyılın Şehzade’sine benzemez. Şehzade’den kısa süre sonra yapılan Süleymaniye hiç birine benzemez! Süleymaniye sonrası üç önemli eser, Sultanahmet (17. Yüzyılın başı), Yenicami (17. yüzyılın ortası) ve Nuruosmaniye de (18. yüzyıl) birbirinin kopyası değildir.

Elbette İstanbul’da başka selâtin camiler de var. Onlar da yapıldıkları yüzyılın eserleri olarak İstanbul’u süslemeye devam ediyor.

Mimar Sinan’ın, kendi eserleri listesinde yer alan camilerin hiçbiri diğerinin kopyası değildir. Hani o küçük tek kubbeli camiler dahi…

Cami projesi yarışmasını bir dernek açıyor, fakat TOKİ’ciler seçici kurulun ağırlığını oluşturuyor (7 kişiden 4’ü). Bir belediye başkanı, bir mimarî profesörü, bir de dernek yetkilisi… Türkiye’de bir TOKİ gerçeği var. Fakat bu gerçeğin, mesken sınırlarını aşması bir haddi tecavüz olarak görülmelidir. Konut yaparken dikkate alınan ölçülerle, kalıcı bir camii yapımında öne çıkan hususlar asla aynı değildir.

Resimler, Sultanahmet taklidi intibaı uyandırıyor. Mimar hanımlar, “Eserimizin Mimar Sinan taklidi olduğunu düşünüyorlar ama bu bir taklit değildir. Bu bir tarzdır” diyorlarmış.

Onlara katılıyorum: Mimar Sinan’ın taklidi zordur! Sultanahmet Süleymaniye’den sonra yapılmıştır ama, onun çözümleri yarım kubbelerle Sinan’ın çıraklık eseri Şehzade camiinin çözümleri zemininden hareket eder. Başlangıcı önce, bitişi daha sonra olan Yeni Camii de öyledir.

Sinan’dan sonra da büyük mimarlarımız yetişmiştir. Sultanahmed’i Yapan Sedefkâr Mehmet Ağa, Yeni Camiin mimarı Davut Ağa, Dalgıç Ahmet Ağa. 18. ve 19. Yüzyılda azınlık mimarlarımız, 20. Yüzyılın başında Mimar Kemaleddin… Mimarinin teorisiyle de ciddi şekilde uğraşan, bilge mimar Turgut Cansever… Bir çırpıda aklımıza gelenler.

Mimar hanımların söylediklerini okuyup geçmemeliyiz! Hanımlar muhtemelen mütevazı insanlardır, fakat sözlerinden bu anlaşılamıyor. Caminin kubbesi zeminden 72,5 metre yüksekliğe sahip olacakmış. Bu galiba, en yüksek kubbe demek. Bununla İstanbul’da yaşayan “72.5 milleti” sembolize ediliyormuş! 107.1 metrelik minare uzunluğu ise Malazgirt Zaferi’ni simgeleyecekmiş! Caminin kubbe çapının 34 metre olmasının sebebi de, İstanbul’un plakası imiş!

Mevzu ciddi, fakat bu beyanların kültürel zemini magazin! O yüzden proje mimarları ile konuşabilecek bir şeyimiz yok! Elbette mimar hanımlar da ciddi kimselerdir! Böyle devasa ciddi bir işle uğraşmaktan daral gelmiş, “biraz da mizah” demiş olmalıdırlar!

Bu yüzden Çamlıca Camii fikri ortaya atıldığında yazdığımız ve 31 Mayıs tarihli Yeni Akit’te yayınlanan “Camiin devi” yazımızı onlara değil, meraklı okuyucularımıza tavsiye ediyoruz!

Ne diyorduk? “Çamlıca’da yedi minare/Yüreğim dolu yâre!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
10 Yorum
D.Mehmet Doğan Arşivi