Kültüre aslan payı mı, maymun payı mı?
Kültüre bütçeden yeterince pay ayrılmadığı düşüncesi resmî veya gayri resmî kesimlerde sıkça dile getiriliyor.
Tabiî Devlet bütçesi denilince, Kültür Bakanlığına ayrılan pay sözkonusu edilmiş oluyor. Onun içinden çok azı gönüllü kültür faaliyetlerine aktarılıyor. Fakat bakanlık Kültür Bakanlığı değil ki. Kültür ve Turizm Bakanlığı. Bu bakanlığın bütçesinin ne kadarı turizme, ne kadarı kültüre yönelik? Elbette bunun da bir hesabı vardır.
Türkiye turizmde artık gerilerde değil. Turist sayısı muntazaman artıyor, turizm gelirleri de aynı seyri takip ediyor. Böyle bir kesimin desteklenmesi, işin tabiatının gereğidir.
Oysa kültür, turizm gibi ölçülebilir değil.
Kültüre harcanan paranın bugün, yarın veya bu yıl veya gelecek yıllar nasıl bir dönüş sağlayacağını kestirmek zor.
Kültüre yatırım, eğitim-öğretime yatırım kadar bile ölçülebilirlik imkânına sahip değil. Öyleyse, siyasetin bu alana çok yakın durmasını beklememek lâzım. Nitekim öyle oluyor. Geçen yıla göre, kültüre bütçeden ayrılan ödenek yüzde sekiz artırılarak 1 milyar 853 milyara ulaştırılmış.
Hadi hayırlı olsun! Bu haliyle Kültür Bakanlığı diğer bakanlıklarla kıyaslandığında çok ön sıralarda yer almıyor. Hatta en sonlarda duruyor.
Kültür Bakanlığının, Türkiyede resmî kültürün esas meselesi bütçe veya para meselesi mi?
Bu soruya değil diyemeyiz. Fakat esas mesele yalnızca budur da diyemeyiz.
Diyelim ki, hükümetimiz radikal bir karar aldı ve kültürel alana ayrılan bütçeyi birkaç katına çıkardı.
Ne yapacağız bu parayı?
Şimdiki oranlara göre mi dağıtacağız?
Aslan payını operaya, baleye, tiyatroya, senfonilere mi vereceğiz?
Hadi tiyatroyu bir tarafa bırakalım. Tiyatro bir hayli yerlileşti. Çünkü Türkçe üzerinden bir sanat sözkonusu. Tercüme de olsa, telif de olsa, tiyatro Türkiye zeminine oturtulabilir.
Muhteva meselesi?
Beş altı ay önce İstanbul Belediyesi şehir tiyatrolarından başlıyarak bu konular çok tartışıldı. Sayın Başbakan bu konularda etkileyici sözler söyledi.
Tiyatrocular da adeta kazan kaldırdı.
Sonra baktık ki, tiyatro mevsimi açıldığında, İstanbul Şehir Tiyatrolarında hiçbir şey değişmemiş! Eski hamam eski tas!
Peki bu kadar söz neden sarf edildi?
Tiyatro böyle
Opera, bale ve senfonik orkestralar. Bunlara verilen tahsisat, tiyatronun önünde.
Bu sanatlar Avrupanın, Batının seçkin -ve pahalı- sanatları. Öncelikle sarayın, soyluların, eh biraz da burjuvazinin zevkine yönelik sanatlar. Tiyatro gibi yerlileştirilmesi mümkün mü? Bugüne kadar mümkünü görülmedi!
Türkiye Cumhuriyeti, batının bu yüksek sanatlarını icra için, (ibda için değil), büyük paralar harcıyor. Bu sanatların icracıları ile muhatapları sayıca pek farklı değil. Küçük, çok küçük bir azınlık için devlet bütçesinden nisbet edilemez meblağlar harcanıyor...
Peki, ortaya konulan ne?
Bilenlerin söylediği: Batının orijinalinin ikinci, üçüncü derecede benzeri şeyler.
Bu sanatların muhataplarını opera için İtalyaya, bale için Rusyaya, senfoni için Viyanaya uçakla gönderip getirsek, kesinlikle maliyeti daha düşük bir iş yapmış oluruz! Hem de taklitle yetinmek yerine aslıyla muhatap olunur!
Siyasî sistemin demokratikleştirilmesi ve demokratik bir toplum kurulması iddiaları, kültürel seçme, kendi kültürümüzü seçme konusundaki engeller ortadan kaldırılmadığından temelden yoksun kalmaktadır. Kültürel yapılanmanın otokratikliği sürerken siyasî sistemin gerçek anlamda demokratikleşmesi sözkonusu olamaz.
Kültür konusunda bizce asıl mesele bu.
Kültüre aslan payı ayrıldığında, ona uygun bir kültür siyaseti olması gerekir. Şimdi ayrılan herhalde maymun payı. Taklitçilik için bu da kifayet eder!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.