D.Mehmet Doğan

D.Mehmet Doğan

Mücadeleyi “Özgür Suriye Ordusu” mu, “Hür Suriye Ordusu” mu kazanacak?

Mücadeleyi “Özgür Suriye Ordusu” mu, “Hür Suriye Ordusu” mu kazanacak?

Başlıktaki soru “abes” mi? Biz deriz ki: Asıl saçma olan aynı kuruluşun Türkiye’de iki farklı isimle anılmasıdır!



Suriye’de Esed rejimine karşı mücadele eden bir askerî yapılanma var ve dünyanın her yerinde bu yapının bir tek ismi var. İngilizler kendi tek isimlerini söylüyor, fransızlar da kendi dillerindeki tek ismi…

Peki Türkiye’de neden iki isim var?

İsmin orijinalinde, yani arapçasında “hür” geçiyor. Bu kelime yabancımız değil. Hâlâ kullanıyoruz. Peki neden bir de “özgür” diyenler var? Esasen, “hür” bir hece kısa, söylenişe daha uygun…

Ya “Suriye Ulusal Konseyi”ne ne demeli?

İsmin orijinalinde “meclis” geçiyor. Neden bu “konsey” olarak çevriliyor? Daha mı türkçe yani? “Vatanî” kelimesi de “ulusal” diye çevriliyor. Arapçada “millî” kelimesi bizdeki gibi kullanılmıyor. Onun yerine “vatanî” deniliyor.

Peki “ulusal”la “millî” aynı mı?

Aynı olmadığını Türkiye’deki “millici”- “ulusalcı” ayrışması göstermiyor mu?

O zaman neden türkçe adlandırmada “ulusal” tercih ediliyor? Ulusalcılığa reddiye düzenler neden bu kelimeyi kullanmakta bu kadar ısrarlılar?

Türkçesi: Suriye Millî Meclisi!

En vahimi “Suriye Muhalif ve Devrimci Güçler Ulusal Koalisyonu” adlandırması…

Koalisyonun arapçası “itilaf”. Biraz düşünürsek, bu kelime de bize çok yabancı durmuyor. Hani Mondros Mütarekesi’nden sonra Türkiye’yi işgal eden ülkeler var ya, onlara ne denir? “İtilaf devletleri”. Şimdi çevrilse “koalisyon” denir her halde! İyi etmişiz arapça “itilaf”ın yerine “koalisyon”u almakla, dilimizi ne güzel türkçeleştirdik!

Suriye’de zulüm rejimine karşı mücadeleyi kazanacak olan kuruluş tek. Dolayısıyla, türkçe üzerinden farklı kuruluş adları üretilmesi saçmalık. Fakat bu saçmalığı besleyen bir saçmalıklar tarihimiz var!

1930’lu yılların başında Lisan inkılabı/Dil devrimi furyası yaşandı. Türkçeyi yabancı dillerin boyunduruğundan kurtarmak için şedit bir arılaştırma hamlesine girişildi. 1935’te Türkçeden Osmanlıcaya Cep Kılavuzu yayınlandı ve böylece hangi kelimeleri kullanacağımız, hangilerini çöpe atacağımıza resmen işaret buyuruldu!

Türkçe bu tarihe kadar “özgür” diye bir kelimeyi tanımazdı. Kökü, eki belirsiz bu kelimeyi kim uydurduysa, uydurdu ve dilimize musallat etti.

Peki “özgür” kelimesinin bu kılavuzdaki karşılığı nedir? “Hür” mü?

Şaşıracaksınız belki, değil! “Âzâde, muhtar, serbest, serâzad.”

Dört kelimeye karşılık bir kelime konulmuş. Şimdi bu kelimelerin hiç birini kullanmıyoruz, “hür”ü de “özgür”le karşılıyoruz! Dilimizin zenginleşme derecesi fevkalade!

Bir televizyon dizisinde genç hakime, “beni özgür bırakın” diyor. Her halde “serbest” diyecek!

“Özgür” kelimesi, 1945 baskılı ilk Türkçe Sözlük’te sadece “serbest” olarak karşılanıyor. “Özgürlük” de “serbestî”. İkinci baskı 1955’te ve 3. baskı 1959’da keza. Yedinci baskıda (1983) “serbest”in yanına “hür” de konulmuş. 11. baskıda da serbest ve hür karşılığı var…

Serbestim ama hür değilim! Hürüm âzade değilim!

Bu dil karmaşası, gerçek anlamda bir zihin bulanıklığı meydana getiriyor. Kimimizin zihni, hürü özgüre çeviriyor, kimimizin ki özgürü hüre!

Fakat bu arada anlamlar güme gidiyor. Serbest “hür”le veya “özgür”le eş anlamlı değil. Âzade de öyle , serazad da…

Dil Devrimi’nin kurumu; Dil Kurumu’na 12 eylülden sonra dönüştürüldü. O zamana kadar türkçeyi zenginliği ile korumak için uğraşan kesimler paydos etti. Ve kapanmış Dil Kurumu tesirini o tarihten sonra icra etmeye başladı. Bugün dil devrimi 1930’lu yıllardan daha fazla başarıya ulaşmış durumda!

Düşüncesini, siyasetini, tavrını, tutumunu reddettiğimiz bir zihniyetin dil görüşüne teslimi olmak… Bundan daha açık hacalet olur mu?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
3 Yorum
D.Mehmet Doğan Arşivi