“Mukatele”den “müzakere”ye…
Mukatele “vuruşma, kavga, kıtal, öldürme” demek. “Mukatele”de bir karşılıklılık, işdeşlik ister istemez vardır. Sizi öldürmeye geleni gülle karşılayamazsınız, vatandaşınızı katledene “istediğini yap” diyemezsiniz…
PKK Kürtleri öldürerek silahlı propagandaya başladı. Onun başlangıçtaki amacı komünist/stalinist bir sistem kurmaktı. Etnik amaç sonraki safhalarda üstlenildi…
“Müzakere” kesinlikle karşılıklı bir süreç, “bir iş, bir konu hakkında karşılıklı olarak fikir söyleme, görüşme” demek.
“Tarafeyn”in, tarafların temsil gücü müzakereyi gerçek anlamda müzakere yapar. Yoksa mükaleme, yani “karşılıklı konuşma, söyleşme” safhasında kalınır.
Türkiye “terör meselesi” ile ilgili yeni bir safhaya girmiş olabilir mi? Yahut da bu safha gerçekten “müzakere” safhası olabilir mi?
Bu sorunun doğru cevabını sadece hükümetten beklemek gerçekçi olmaz. Devlet, hükümet görüşerek, müzakere ederek mesele halletme niyet ve kararlılığı içinde olabilir.
Bu konuda daha önce atılmış ve boşa çıkarılmış bir adım var ve buna rağmen hükümet açılımdan vazgeçmemiştir. Bu kararlılıkta şüphe yok. Bu aynı zamanda güçlü bir iktidar ve liderlik tarafından ortaya konulmaktadır.
Diğer taraf için aynı şey sözkonusu olabilir mi?
Konuya bu noktadan bakınca, iyimser olmak kolay değil.
Terör hareketinin hapisteki liderinin kararlılığı hükümetin kabullerine rağmen geçerliliğini nereye kadar sürdürebilir?
Herkes topu ona atıyor o ise, bir mahkûm! Bu pazarlık sonucu mahkûmiyet durumunda olumlu bir değişiklik olacağına dair bir emare de görünmüyor. (Veyahut da bizzat Başbakan tarafından gösterilmiyor.)
Kendini kurtaramayan kaptan, hangi vasıtayı sevk ve idare ediyor?
Kandil’deki PKK şeflerini mi?
Meclisteki BDP ajitatörlerini mi?
DTK adını üstlenmiş meşruiyetinin kaynağı meçhul alternatif “meclis”i mi?
Yargının pençesindeki KCK’yı mı?
Aslında Başbakan asıl muhatabın “halk” olduğunu söyledi… “Kürt halkı” mı dediniz? Hadi öyle olsun! Kürt halkı Türkiye toplumu içinde köy ve mahalle birimlerinde diğerleriyle birlikte görünürleşen bir vakıadır. Batıdaki Kürtler bütünlüğün bozulmasının neye mal olabileceğini idrakten yoksun değildir elbette. Ya doğudakiler? Onların da farklı görüşte olmayacağına, batıdaki kardeşleri, oğulları, akrabaları şehadet etmek durumundalar!
Bir coğrafi alana “Kürdistan” demekle orası “Kürdistan” olmaz! “Efendim Osmanlı Kürdistan diyordu”. Nereye? Musul bölgesine! Tarih, halk, toprak ve siyasî bütünlük kriterleri bu ülkeden başka bir ülke çıkaracak yapıda değil.
30 küsur yıllık terör birikiminden, kıtalden, kandan beslenen yapılar, başta PKK ve DTP olmak üzere, şu ana kadar müzakereyi hak edecek bir tavır ortaya koymuş değillerdir. “Müzakere” kelimesinin tavan yaptığı günlerde mukatale için gücünü seferber eden, fakat hezimete uğrayan PKK neyin işaretini veriyor?
Masum görünümlü DTP eş-meş başkanı ne için müzakerelerin henüz başlamadığını öne sürüyor?
Mesele sırf Türkiye ile ilgili değil. Ortadoğu yeterince bulanık. Bu bulanık suda balık avlamak ihtimali ortadan kalkmış değil.
Irak’taki çatışma potansiyeli, Suriye’deki iç savaş durumu… Büyük ümitler, büyük hevesler ve ondan daha da büyük ihtirasları tahrik ediyor. Büyük ümitleri, hevesleri büyük ihtirasları olanlar değil, gerçek anlamda büyük şahsiyet olanlar, büyük vicdanı ve kalbi olanlar herkesi memnun edecek şekilde değerlendirebilir.
Siz ortada gerçek büyük şahsiyetler görebilir musunuz?
Benim gözlerim yakını iyi görmüyor! Uzakta sıkıntı yok!
O yüzden müzakere şartlarının ortada olmadığını ayan beyan görebiliyorum!
Başbuğ Başbuğ’a gidiyor!
MHP “Başbuğ”un partisi. Türkeş’in koltuğuna oturanlar da otomatik olarak “Başbuğ” konumundadır. MHP müzakere konusunda doğru ve kabullenilebilir bir tavır ortaya koyamadı… Devlet beyin görev başındayken görüşemediği eski genelkurmay başkanını Silivri’de ziyaret ederek vermek istediği mesaj ne olabilir?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.