Sözlüğünüz kadar anlarsınız!
Sayın Başbakan, partisinin grup toplantısında konuştu. Bu konuşmanın muhtevası belli. Bu muhtevaya rağmen sözlerinin anlaşılamamasına ve bu anlaşılmazlık üzerine bina edilen yorumlara ne demeli?
Önce “yanlış anlama” değil, “anlamama” ihtimali üzerinde durabiliriz. Birinci hâlde, “asabiyet” kelimesinin mânasının/mânalarının bilindiğini kabul etmemiz gerekiyor. İkinci ihtimalde ise, büyük çoğunluk gibi, güzide basınımızın da bu kelimeyi Başbakan’ın kullandığı mânada anlayacak bilgiden yoksun olduğunu kabul etmemiz gerekiyor.
Basınımızın türkçe notunun ne kadar düşük olduğu bir daha ortaya çıktı!
Sebep belli: Okumamak. Sözlüğe dahi bakmamak, bakarsa da internete düşmüş sözlüklerle yetinmek. Sonra da “mazeretim var, asabiyim ben!”
Elbette, “asabiyet” kelimesi bilinmeyen bir kelime değil. Daha çok “asabilik” denilse bile, “asabiyet” de günlük hayatta kullanılmaya devam ediliyor. Fakat bu arada “asabiye” ve “asabiyeci” kelimeleri artık fazla kullanılıyor sayılmaz. Zira hastahanelerimizde “nöroloji” ve “nörolog” kelimeleri revaçta.
Asab (a’sab) arapça “sinir” demek. Osmanlıcada bu kelimeden bir hayli tıp terimi yapılmış. Asab-ı basarî (göz siniri), asab-ı fahzî (uyluk siniri), asab-ı verekî (siyatik siniri) vs. Âsab ise “asab”ın çokluk şekli. “Ruhî hâl, psikolojik durum” demek. Sık sık “âsabımız bozulur”, hatta bazen “âsabımıza çüş deriz”!
“Asabe” Tek sinir demek. “Baba tarafından akrabalar, erkek tarafı hısımlar” anlamına da gelir. Diğer bir anlamı “Kavim, kabile, tarafdarlar, avane”dir. İslâm hukukunda, uzaktan akraba “asabe”dir. Bunlar, yakın akraba hisse aldıktan sonra mirastan pay alırlar.
“Asabî”’nin “sinirli, hiddetli” demek olduğunu herkes bilir. “Sinirsel” ve “sinirleri zayıf olduğundan çabuk kızan, öfkeli, kızgın” anlamı yanında, “asabî olanlara uygun tarzda, sert, şiddetli, hırçın” mânası da var.
Asabilenmek, asabileşmek, asabilik… kelimeleri hâlâ sözlüğümüzde yer buluyor.
Gelelim “asabiyet”e…
Dil Kurumu’nun sözlüğünün “obez” olarak tanımlanabilecek son baskısında bu kelimenin tek anlamı verilmiş: Sinirlilik!
Devlet adamlarının konuşmalarını anlamak için “devlet sözlüğü” mevkiindeki TDK sözlüğü kullananlar elbette kelimenin Başbakan’ın kullandığı anlamını bilmeyecekler. Bütün konuşma metnini de okuyup, ona göre anlamlandırmadıkları için de asabiyeti “sinirlilik, kızgınlık” olarak anlayıp, veryansın edecekler.
Nitekim, bir aşırı muhalif gazete birinci sayfasının tamamını Başbakan’ın sinirlilik, kızgınlık hallerine tahsis etmişti.
Bu kızgınlık da onlara göre şeytandandı!
Elbette bazı kızgınlıklarımızın şeytanla ilişkisi vardır. Fakat, asıl şeytandan olan “asabiyet” başka bir şeydir. Bunu da “devlet sözlüğü”nde bulmanız mümkün değildir!
Asabiyetin “akrabalık, soy yakınlığı” anlamı bizi konuya yaklaştırır. Daha ötesi, “akraba, soy, kavim, vatan, millet, din vb. gayreti gütme” mânası bizi konunun içine sokar. Ayrıca kelimenin “aşırı tarafdarlık”, “tutkunluk” mânalarını da akıldan çıkarmamalıyız.
Çok açık ki, sayın Başbakan kelimeyi soy, ırk, kavim gayreti gütme, bunlara aşırı taraftar olma, kavmiyetçilik, aşırı milliyetçilik yapma anlamında kullanmıştır.
Ne denilmiştir? “Dinleyen söyleyenden ârif gerek”!
Ortalıkta “irfan” olsa, “ârif” de olur, ârife de tarif gerekmez! Ârif olan iz’anlı olur…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.