Barışın piyasası yok mu?
Şanar’dan, hani şu bizim “kızıl/cık”dan bir sipariş aldım.. Diyor ki; Sevgili Yeşil abi, ekteki duyuruyu 12 Şubat günü medyada -haber ajansları dahil -500’e yakın- adrese gönderdik. Hiç ama hiçbir tepki yok, güncel deyimiyle TIK YOK.:
Haberin özeti şu; İzmir küçük Millet Meclisi, ‘İzmir barış istemiyor’ algısını silmek için bir çalışma başlattı. Diyarbakır ve İstanbul kMM de ona katıldı.
- 1 Mart 2013 Cuma günü, İzmir kMM toplantısına Diyarbakır BŞ. Bel. Bşk. Osman Baydemir’i davet ediyorlar, ev sahipliğini de İzmir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu’na öneriyorlar.
- 2 Mart Cumartesi günü de Diyarbakır kMM toplantısı var. Bu toplantıya da aynı şekilde İzmir Bş. Bel. Bşk. Aziz Kocaoğlu’nu davet ediyor ve ev sahipliğini Baydemir’e öneriyorlar.
- 3 Mart Pazar günü İstanbul küçük Millet Meclisi de Baydemir’i davet ediyor ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş’ın ev sahipliği üstlenmesini öneriyor.
- TkMM girişimi adına her üç toplantının kolaylaştırıcılığını bizzat ben üstleneceğim.
Bunun bir haber değeri taşıdığını sanıyorum bugün bir hatırlatma daha yapacağız.
Ama daha çok kendi gücümüze güvenelim. Çoğumuz gazetelere yazıyoruz, TV programlarına davet ediliyoruz, hatta kimimizin köşesi veya TV/Radyo programımız var.
İlk dileğimiz şu: İKİ SATIR YAZALIM,
İKİ ÇİFT SÖZ EDELİM.”
Ben de cevap yazdım: Barışın piyasası yok abi!.. Piyasa beyaz kadın ve beyaz toz istiyor (mu) yoksa birileri böyle bir piyasa mı oluşturmak istiyor! Biz iyi bir pazarlamacı değiliz galiba, barışı pazarlayamıyoruz. Ötekiler malı götürüyorlar sonuçta.. İki çift söz edelim madem. Sipariş alınmıştır.
En iyisi biz “barış kokoreççisi” dükkanı açalım. Ne dersin :)
Bu işin lobisini, PR’ını yapmak gerekiyor galiba. Reklamını yapmak gerekiyor..
Deterjan reklamı gibi, çalkala, köpürt! Saç kepeği bile basın için barış taleplerinden daha önemli sanki. Biz ise durmak yok, yola devam… Sonuna kadar barış!
Ha! Adalet yoksa barış da yoktur. Adalet olmadan elde edilen barış teslimiyettir. Adalet ve barış yoksa, hiçbir özgürlük güvence altında değildir demektir.. Bu arada “Barış ve adalet adına” başkalarına zulüm uygulamak, hak ihlali, yani haksızlığa uğramak, başkasına haksızlık etme hakkı vermez kimseye!
Arz talebi doğuruyor sonunda. Batılın tasfiri saf zihinleri idlal ediyor. Yani, yanlışı örnekleyince, birileri bunu örnekliyor, maden alem böyle, ben de kendi gemimi kurtarayım diyor.. Sonuçta rüzgar ekiyor, fırtına biçiyoruz, eleştirdiğimiz şeyin şuyuu, vukuundan beter hale geliyor..
Evet, barış pek de kimsenin umurunda değil gibi sanki. Sokak serserilerinin meydan kavgası, bir kapkaç haberi bile bizim media için çok daha değerli.. Bizim media kan, gözyaşı, şiddet odaklı.. Ağlayan bir kadının çığlığı, bir bilim adamının buluşundan daha fazla dikkat çekiyor..
Biz birkaç ay önce Tunus’taydık, iktidar partisinin genel merkezi önünde, çocukları Fransa’ya kaçarken batan gemide hayatını kaybeden ailelerin talepleri ile ilgili küçük ve sessiz bir gösteri vardı. Kalabalık bir grub olarak bizi görünce, televizyon kameraları da gelince o küçük grub bir anda hareketlendi, seslerini yükselttiler! Aman Allahım! Media bazı gösteriler üzerinde varlığı ile sadece transformatör değil, kışkırtıcı bir etki de yapıyor sanki!
Toplumda ilginç bir ruh hali var. Mesela barışa kuşku ile bakıyor insanlar, çatışmadan daha çok.. Barıştan söz edince, bu işin içinde gizli, sinsi bir oyun oynandığı kuşkusuna kapılıyor. Çünki hep kavga, çatışma, kan ve gözyaşına alışmışlar. Barış olağan dışı, imkansız bir şeymiş gibi geliyor sanki!
Şanar’la ben bir araya gelip barış çağrısı yaptığımızda sanırım çok fazla ilgi uyandırmayacak, İzmir ve Diyarbakır belediye başkanlarının bir araya gelmesi olayında olduğu gibi, ama kavga edecek olsak önemli bir haber haline gelir..
Aceba İstanbul büyükşehir belediye başkanı, Diyarbakır ve İzmir belediye başkanları ile bir barış yemeği yese, hatta Trabzon belediye başkanını da çağırsa mesela..
Kadınlar oynayınca da haber oluyor. Aceba haber olması için ille de bir futbolcu, dansöz ya da şarkıcı mı çağırmak ya da kavga mı çıkarmak gerekiyor..
Basınımız öyle istiyorlarsa, basınımızın gül hatırı için, barış girişimleri haber olsun diye, arzu ettikleri yerde Şanar’la bir kavga şovu da yapabiliriz.
Maksat barış olsun. Sanırım bu şekilde Şanar’ın siparişini de yerine getirmiş oldum. Onun babası paşa biliyorsunuz. Alışmış emir-komuta, emir eri işlerine. Adam yazı sipariş ediyor. Biz de alışmışız, aynen. Aslında ben onun cemaziyel evvelini biliyorum. “Paslı testere”mi saklıyorum, günü gelince yapacağı biliyorum!
Ha! Meraklısına not: Şanar’a hep tebliğ ediyorum, ama o hâlâ inkara devam. Bizim arkadaşlığımız mezara kadar. Sonra yollarımız ayrılıyor.. Keşke Müslüman olsa.. “La ilahe” dedi, bir “illallah”ı kaldı!?. Bir de onun reddettiği İslam, ona öğretilen, onun zihninde oluşan İslam. Ben de Allah’ın kitabındaki İslam’ı bir türlü anlatamadım. O konuda “dili yok kalbimin, bilseniz ah, ondan ne kadar bizarım”(!?). Selâm ve dua ile..
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.