“Benden selam olsun mollaya, hocaya”
Pakistan’ın büyük şairlerinden ve İslam dünyasının değer verdiği, sevdiği merhum Muhammed İkbal’in eserleri, sırlar ve rumuzlarla dopdoludur. Yazdığı eserlerinden biri de Esrar ve Rumuz isimli ebadı küçük, mesajı büyük olan bir eseridir. İşte o eserinde bir selam gönderir.
“Benden selam olsun Mollaya, hocaya…
Onlar bize İslam’ı öğrettiler. Gel gör ki öyle bir yorum yaptılar ki, Allah’ı, Cebrail’i ve Peygamber’i hayrete düşürdüler. Allah Teâlâ: Ben bu dini göndermedim, derken, Cebrail: Ben de böyle bir dini getirmedim, diyor. Resulullah ise: Böyle bir dini hiç tebliğ etmedim diyor.” Hz. Mevlana’nın şu sözü ise, taşı gediğe koymada hayli dikkat çekici. Yani toplumun içinden çıkamayacağı bir hayat tarzı haline getirilen din için şöyle diyor: “Allah’ım! Beni, Sana ulaştırmayan bir dini ateşe atar yakarım.” Üç haftadır dile getirmek istediğimiz bir konuyu, sizlere anlaşılır kıvama sokarak sunmak istedik. Hiçbir ilim ehlini aşağılamak, kamuoyunda istifhamlara meydan verecek konulara girmemekte hassas davrandık.
Her Müslüman insan, inanmış olduğu hayat tarzı olan İslam Dinine ödeyeceği bedeli ödemede sorumlu olduğunu bilir. Dine olan borcumuzu ödemede, dini elde etmenin bedelini, dini korumanın bedelini ve dini yaymanın bedelini canı pahasına öder. Dinimizin, hayat tarzı olarak bugünlere gelmesinde emeği olan âlimleri, fakihleri, müçtehid imamları basite alanlara karşı tavrı çok sert olur. Acı bir gerçektir ki geçmişimizin ilim ehlini, Salih kulları dışlamak veya kenara koymak isteyen hiçbir kimse iflah olmamış, yaşadığı halde unutulmuştur. Şimdi ise önümüzde hizmet edeceğimiz geniş bir alan var.
Meyhanelerden, kıraathanelere; otel lobilerinden, dinlenme tesislerine, merkez camilerinden ücra köylere ve mezralarına kadar hizmet edeceğimiz geniş bir alan var. Ulaşım ve iletişim araçları ayağımızın altında adeta. Böyle büyük bir nimeti elimizden kaçırırsak, bir daha elde edemeyiz. Bu acı gerçeği 20. Asrın Cahiliyeti isimli eserin müellifi Muhammed Kutup’tan öğrenmek, herhalde faydalı olacaktır. Hiçbir satırına dokunmadan, olduğu gibi sizlere takdim ediyor ve yazının bitiminde, bu ülkede hizmet edenlerle, sadece konuşanları, oturanlarla yürüyenleri, sağduyu sahibi olan herkes bilecektir:
İSLÂM’A DÖNMEKTEN BAŞKA ÇARE YOK!
Bertrand Russel şu meşhur sözünü söylediğinde bir kehânette bulunmuyordu: “Beyaz adamın hâkimiyet devri artık sona ermiştir.” Russel bu sözü ile yeryüzünde mevcut olan bir gerçeği ikrar ediyordu. Bu hakikat muâsır filozofun keskin zekâsı ile “idrak ettiği” bir gerçekti. Her ne kadar yeryüzündeki avâm-ı nâs, hattâ başlangıçta “kültürlü avamlar”! bile bu hakikati görmediyseler de… Her ne kadar, bu filozofun gördüğü hakikat tam olmayan ve cüz’i bir görüş ise de, (çünkü kendisi yeni cahiliyet içerisinde yaşıyor ve onun anlayışı ve cereyanlarının tesiri altında kalıyordu) şunu ifade ediyor ki; bu cahiliyet, artık yıkılışını haber vermektedir. “Şüphe yok ki «beyaz adam» medeniyeti artık baş aşağı yol almaya başlamıştır.
Bu sebeple onun yıkılması mukadderdir. Fakat -geçen kısmın sonunda da söylediğimiz gibi- onun yıkılışı demek, hemen onun arkasından -behemehâl- beşeriyetin mukadderatına hayrın hükmetmesi demek değildir. Şu kadar var ki, hangi cahiliyet yıkılırsa yıkılsın bunun ardından insanlara hayatlarını hayr üzerine kurmaları için sadece bir fırsat zuhûr etmiş olur ki, eğer bunu yapar da Allah nizamına yönelirler ve bu nizamın Rableri tarafından hak olarak gönderildiğine inanırlarsa; bu onlar için kurtuluş yolu olur. Eğer insanlar bu fırsatı değerlendirmez ve yeryüzünde İlâhî nizamın ikamesi için ciddi bir gayret sarf etmezlerse; onların hayatlarına asla -kendiliğinden- hayır hâkim olamayacak ve bir cahiliyetten diğer cahiliyetin, bir şer kuvvetten başka şer kuvvetin kucağına düşeceklerdir.”
Onlar bize İslam’ı öğrettiler. Gel gör ki öyle bir yorum yaptılar ki, Allah’ı, Cebrail’i ve Peygamber’i hayrete düşürdüler. Allah Teâlâ: Ben bu dini göndermedim, derken, Cebrail: Ben de böyle bir dini getirmedim, diyor. Resulullah ise: Böyle bir dini hiç tebliğ etmedim diyor.” Hz. Mevlana’nın şu sözü ise, taşı gediğe koymada hayli dikkat çekici. Yani toplumun içinden çıkamayacağı bir hayat tarzı haline getirilen din için şöyle diyor: “Allah’ım! Beni, Sana ulaştırmayan bir dini ateşe atar yakarım.” Üç haftadır dile getirmek istediğimiz bir konuyu, sizlere anlaşılır kıvama sokarak sunmak istedik. Hiçbir ilim ehlini aşağılamak, kamuoyunda istifhamlara meydan verecek konulara girmemekte hassas davrandık.
Her Müslüman insan, inanmış olduğu hayat tarzı olan İslam Dinine ödeyeceği bedeli ödemede sorumlu olduğunu bilir. Dine olan borcumuzu ödemede, dini elde etmenin bedelini, dini korumanın bedelini ve dini yaymanın bedelini canı pahasına öder. Dinimizin, hayat tarzı olarak bugünlere gelmesinde emeği olan âlimleri, fakihleri, müçtehid imamları basite alanlara karşı tavrı çok sert olur. Acı bir gerçektir ki geçmişimizin ilim ehlini, Salih kulları dışlamak veya kenara koymak isteyen hiçbir kimse iflah olmamış, yaşadığı halde unutulmuştur. Şimdi ise önümüzde hizmet edeceğimiz geniş bir alan var.
Meyhanelerden, kıraathanelere; otel lobilerinden, dinlenme tesislerine, merkez camilerinden ücra köylere ve mezralarına kadar hizmet edeceğimiz geniş bir alan var. Ulaşım ve iletişim araçları ayağımızın altında adeta. Böyle büyük bir nimeti elimizden kaçırırsak, bir daha elde edemeyiz. Bu acı gerçeği 20. Asrın Cahiliyeti isimli eserin müellifi Muhammed Kutup’tan öğrenmek, herhalde faydalı olacaktır. Hiçbir satırına dokunmadan, olduğu gibi sizlere takdim ediyor ve yazının bitiminde, bu ülkede hizmet edenlerle, sadece konuşanları, oturanlarla yürüyenleri, sağduyu sahibi olan herkes bilecektir:
İSLÂM’A DÖNMEKTEN BAŞKA ÇARE YOK!
Bertrand Russel şu meşhur sözünü söylediğinde bir kehânette bulunmuyordu: “Beyaz adamın hâkimiyet devri artık sona ermiştir.” Russel bu sözü ile yeryüzünde mevcut olan bir gerçeği ikrar ediyordu. Bu hakikat muâsır filozofun keskin zekâsı ile “idrak ettiği” bir gerçekti. Her ne kadar yeryüzündeki avâm-ı nâs, hattâ başlangıçta “kültürlü avamlar”! bile bu hakikati görmediyseler de… Her ne kadar, bu filozofun gördüğü hakikat tam olmayan ve cüz’i bir görüş ise de, (çünkü kendisi yeni cahiliyet içerisinde yaşıyor ve onun anlayışı ve cereyanlarının tesiri altında kalıyordu) şunu ifade ediyor ki; bu cahiliyet, artık yıkılışını haber vermektedir. “Şüphe yok ki «beyaz adam» medeniyeti artık baş aşağı yol almaya başlamıştır.
Bu sebeple onun yıkılması mukadderdir. Fakat -geçen kısmın sonunda da söylediğimiz gibi- onun yıkılışı demek, hemen onun arkasından -behemehâl- beşeriyetin mukadderatına hayrın hükmetmesi demek değildir. Şu kadar var ki, hangi cahiliyet yıkılırsa yıkılsın bunun ardından insanlara hayatlarını hayr üzerine kurmaları için sadece bir fırsat zuhûr etmiş olur ki, eğer bunu yapar da Allah nizamına yönelirler ve bu nizamın Rableri tarafından hak olarak gönderildiğine inanırlarsa; bu onlar için kurtuluş yolu olur. Eğer insanlar bu fırsatı değerlendirmez ve yeryüzünde İlâhî nizamın ikamesi için ciddi bir gayret sarf etmezlerse; onların hayatlarına asla -kendiliğinden- hayır hâkim olamayacak ve bir cahiliyetten diğer cahiliyetin, bir şer kuvvetten başka şer kuvvetin kucağına düşeceklerdir.”
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.