Dip noktasından pik noktasına
Cenab-ı Hak ‘Mümin iseniz siz üstünsünüz’ buyuruyor. Bu imanın üstünlüğüdür. Mümin daima üstündür ve zafer halindedir. Hazreti Peygamberin dediği gibi Müslüman ya gazidir ya şehittir. Üçüncü bir statü ya da hezimet yoktur. Ömer Muhtar da bunu ‘ya zafer ya ölüm’ şeklinde ifade etmiştir. Birçok ayette bu anlam vardır. Nitekim Nisa 74’üncü ayette, “Kim Allah yolunda savaşır da öldürülür veya galip gelirse, biz ona büyük bir mükâfat vereceğiz…” denilmektedir. Bu da göstermektedir ki, ara bir statü veya hezimet statüsü yoktur. Müslüman iki güzellikten birini yaşar. Ya şehit ya gazi olur. İslam da, hak da daima galiptir. Hadislerde beyan edildiği gibi İslam yücedir ve onun üzerine hiçbir şey çıkamaz (El İslamu ya’lu veya yü’la aleyhi). Bununla birlikte Vahidüddin Han, Modern Çağda İslam (El İslam Fi’l Asri’l Hadis) kitabında yazdığı gibi, ahirzaman diliminde İslam’ın kendisini yenilemesi iki yüzyıl gibi bir zaman dilimini alır. Bu ortaçağdaki zaman dilimine eşittir. Veya simetriktir. Bazı Hıristiyanların da yazdığı gibi, İslam 14 yüz yıllık tarihi dilim içinde 10 yüz yılı zaferler içinde tamamlamıştır. 14 yüzyıl içinde, iki dilim halinde 2+2= 4 yüz yıllık fetret dönemi geçirmiştir. Biz ikinci fetret diliminin sonunu yaşıyoruz. Bu dönemde yaşayan Müslümanlar çeşitli amillerin ittifakıyla hezimetten hezimete yuvarlanmışlar ve sonucunda İslami bünyede sarsıntı meydana gelmiştir. Akif gibiler mısralarında acı hezimet tablolarını işlemişlerdir.
¥
Cemaleddin Afgani, Hindistan’a gittiğinde imanından şüpheye düşen Hindistanlı vekillerden birisi ona şöyle bir soru sorar: “Şayet Kur’an Allah’ın kelamı ise ayette şöyle buyrulmaktadır : Resulünü hak din ile gönderdi ki, İslam’ı bütün dinler üzerine üstün kılsın. Ayetteki vaad veya vaad-i ilahi ile vakıa arasında kopukluk ve kapanmayacak kadar büyük bir mesafe var. Bu durumda vakıayı mı inkar edeceğiz yoksa Kur’an’dan mı şüphe edeceğiz?” Bunun üzerine Cemaleddin Afgani müminlerin bu mevcut halleriyle zafere layık ve ehil olmadıklarını söyler. Bunun ötesinde Kur’an ruhundan pek uzak bir cevap veriyor ve zaferin sadece Müslümanlara değil hak düzeyinde yaşayan ve ilkelerini yaşatan Hıristiyanlık ve Musevilik içinde geçerli olduğunu söylüyor. Onların da zafere layık olacağını ileri sürüyor (Selasetün min a’lam el hürriyye, Kadri Kal’acı, s: 18, Şirketü’l Matbuat, Kahire). ‘Sünnetullaha veya kurallara uyan Müslüman olmasa da muzaffer olur’ demek başkadır, bu dinleri hakikatle irtibatlandırmak daha başkadır. Bediüzzaman der ki: müminin her sıfatı mümin olmadığı gibi kâfirin her sıfatı da kâfir olmaz. Yalan gibi, iffetsizlik gibi. Yalan söylemeyen bir gayri Müslim ile yalan söyleyen bir Müslüman kimliklerini olmasa dahi sıfatlarını mübadele etmiş ve değiştirmiş olurlar. Cemaleddin Afgani üç dinden hangisinin hak ile muamele ederse katıksız dine onun ulaşacağını ileri sürer. Böyle bir şey elbette ki yok ve buradaki ifadeleri Renan’a yazdığı reddiyeyi hatırlatıyor.
¥
Hindistanlı vekil tefsirlere baksaydı şunu görecekti: İslam hem evvelinde hem de ahirinde diğer dinler üzerine zuhur edecek ve galebe çalacaktır. Zaman zaman fetret devreleri yaşayacaktır ve hadisler buna işaret etmektedir. ‘Zafer ve hezimet günlerini insanlar arasında döndürüp dolaştırırız’ gibi ayetler de buna işaret eder. Elbette bir de imtihan ve ibtila sırrı vardır. Bazen çaresizlikle ve zaafla hem Müslüman hem de gayri Müslim imtihana çarpılacaktır. Müslüman kendi statüsüyle imtihan olacağı gibi gayri Müslim de aynı şekilde Müslümanın haliyle imtihan olacaktır. Buna rağmen yine de zahiren İslam en zayıf olduğu zaman bile manevi cazibe merkezi olmuştur. Zira onun gücü sadece zahiri, maddi ve fiziki değildir. Cemaleddin Afgani’nin yaşadığı dönem İslam dünyasının inhitat ve çöküntü devridir. Dip ile pik noktası arasında dip noktaya en yakın halde bulunmaktadır. Zaten ardından hilafeti temsil eden Osmanlı devleti çökmüş ve Müslümanlar da altında kalmışlardır. İslam’ın geride bir zaferler dönemi veya saklı dönemi daha vardır. Bu zaferler döneminin arasında zorluk dönemleri yer almıştır. Hasan Basri’ye göre, Ömer Bin Abdulaziz’in dönemi gibi dönemler teneffüs devreleridir. Tarihin vahalarıdır. Buna mukabil, mola dönemleri ve nöbetleşme dönemleri vardır. Müslümanların sırtı yere gelmiştir ama insan sırtını yere vererek yeniden ayağa kalkar. Şimdi Müslümanlar yeniden bir silkinme döneminin başında bulunuyorlar. Arif Ersoy Bey gibilerinin ifadesiyle ‘meta nasrullah?’ faslındayız. Allah’ın yardımı nerede diye nefesimizi tuttuğumuz ve yüreğimizin boğazımıza geldiği anı ve hali yaşıyoruz. Zaten yardım da karanlığın en koyu olduğu halin arkasından gelir. Ya da Allah’ın yardımı ne zaman diye gözler yuvalarından fırladığında erişir. Bununla birlikte Allah’ın hükmü değişmez.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.