D.Mehmet Doğan

D.Mehmet Doğan

TBMM Ali Şükrü Bey’i hatırlar mı?

TBMM Ali Şükrü Bey’i hatırlar mı?

Hatırlayacağına dair bir emare yok!

Hatta “Ali Şükrü Bey’in kim olduğunu bilen vekil var mı?” sorusunun cevabının çok da iç açıcı bir tablo ortaya koymayacağını söyleyebiliriz.

Tam 90 yıl önce, bir milletvekili, hunharca katledildi…Milletin vicdanını derinden yaralayan bir siyasi cinayet işlendi: 27 Mart 1923…

Millî Mücadele askeri zafere ulaştırılmış, Büyük Millet Meclisi büyük zaferden sonra ülkesi ve milletiyle varlığının cihan tarafından tanınmasını bekliyor. Savaş boyunca sürdürülen demokratik ortam, savaş sonrasında rafa kaldırılmak üzere. Türkiye’nin dönüşümünün totalitarizme, diktatörlüğe meyilli hale getirildiğini görenler bunu karşı sesini duyurmaya çalışıyor. Ali Şükrü Bey de Ankara’da matbaa kuruyor ve Tan gazetesini yayınlamaya başlıyor.

Bu nisyana terkedilmiş “Meclis Şehidi”ni, o yılların hadiseleri içinde, şöyle bir hatırlayalım.

1884’te Trabzon’un Vakfıkebir ilçesinin Denizli köyünde doğan Ali Şükrü Bey, Bahriye Mektebi’nde okumuş. Deniz subayı iken İngiltere’ye gönderilmiş ve iyi derecede İngilizce öğrenmiş. Yüzbaşılıktan ayrılarak siyasete atılmış, 1920’de Osmanlı Meclis-i Mebusanı’na Trabzon meb’usu (milletvekili) olarak seçilmiş. İstanbul Meclis’i çalışamaz hale gelince, Ankara’da açılacak olan Meclis’in yolunu tutmuş.

Ali Şükrü Bey bu seyahatte yalnız değil. Nisan başlarında Ali Şükrü Bey Sebilürreşad idarehanesinde, Eşref Edib ve Mehmed Âkif’e, “hazırlanın gidiyoruz. Paşa sizi istiyor, Sebilürreşad’ın Ankara’da neşrini istiyor. Sebilürreşad’ın Ankara’da yayınlanması Millî hareketin manevî cephesini kuvvetlendirecektir” diyerek Mustafa Kemal Paşa’nın davetini Mehmed Akif’e duyuruyor. Bir vazife adamı olan  Mehmed Âkif de, ülkesinin içinde bulunduğu zor durumu dikkate alarak tereddütsüz kabul ediyor. Eşref Edib’e derginin işlerin toparlayarak arkadan gelmesini söyleyerek yola çıkıyor. 10 nisanda İstanbul’dan Ali Şükrü Bey ve oğlu Eminle ayrılıyorlar. Adapazarı, Eskişehir Ankara güzergâhını takip ediyorlar. Önce araba, sonra at, dekovil ve Eskişehir’den sonra trenle yolculuktan sonra 24 nisanda Ankara’ya ulaşıyorlar.

Mehmed Âkif’in Ali Şükrü Bey’e itimat etmesi önemli. Onun getirdiği haber üzerine ve onunla beraber yola çıkıyor. Meclis çalışmaları sırasında da görüş ve mizaç yakınlıkları onları aynı grup içinde tutuyor.

Meclis’te siyasi görüşleri temsil eden gruplar yokken, Mustafa Kemal Paşa, aniden Müdafaa-yı Hukuk grubunu kuruveriyor, 10 Mayıs1921… Böylece TBMM içinde bir “ötekileştirme” yaşanıyor ve birinci grup-ikinci grup farklılaşması meydana getiriliyor.  Hüseyin Avni Bey Anadolu ve Rumeli Müdafaa-yı Hukuk Grubu­’nun kuruluşuna itiraz ediyor: “Meclisteki bütün mebuslar zaten kurulan grubun programını oluşturan esas madde­lerin gerçekleşmesi için çalışmaktadır. Böyle bir grubun kurulması Meclis'te bu gayeye aykırı çalışanların mevcut olabileceği intibaını doğurmaktadır.”

Bu doğru bir tesbit. Nitekim, saflar belirleniyor. Paşa’nın 1. Grupta görmek istediği Mehmed Akif 2. grupta yerini alıyor.

Savaş sonrasında barış bekleniyor. Lozan müzakerelerinin başlangıç safhasında 26 Kasım 1922’de Yunus Nadi'nin "Yeni bir cidal devri" yazısı ya­yınlanıyor: "Bize diyecekler bulunabilir ki: Haniya, yahu hürriyet ve serbesti? Millet emrediyor ki bu işte hürriyet ve serbesti yoktur. Kokmuş ve muzır fikirlere serbest gez­mek ve serbest söyleyebilmek mesağı (izin)  yoktur. İsterse onu söylemek iddiasında bulunacaklar Büyük Millet Meclisi azasından bulunsunlar!"

Bu aslında barıştan sonra tatbik edilecek siyasetin dışa vurulmasından başka bir şey değildir.14 Ocak 1923’te M.Kemal Paşa, İzmit yolunda Fevzi ve Karabekir paşalarla birlikte se­yahat ederken yaveri Cevat Abbas Gürer'e "Muhalifler­den Trabzon mebusu Ali Şükrü Bey, Ankara'ya matbaa makinesi getirmiş. Tan adında bir gazete çıkaracakmış, siz hâlâ uyuyorsunuz" diye çıkışıyor. Karabekir, "yakın, yı­kın" diye şiddet gösterdiğini, bu beyanlarının dışarıya yansıyabileceğini kendisine söylediğini yazıyor.

19 Ocak 1923 günü Ali Şükrü Bey’in Tan gazetesinin ilk sayısı okuyucuya ulaşıyor. "Yolumuz" başlıklı başyazıda şöyle söylüyor: "Ne hazin tali­dir ki bu memlekette teceddüde (yeniliğe), terakkiye (iler­lemeye) ait bütün emeller, didinmeler, mücadeleler çok geçmeden birer hayal haline inkılab etmiş (dönüşmüş) ve içtimai muhitte (toplum çevresinde) seçilebilecek surette izler bırakmaya bile muvaffak olamamıştır.... Her Türkiyeli hürdür, hürriyeti taarruzdan masundur (korunmuştur), her türlü hakkına sahiptir, vatanın muhte­rem bir uzvudur..."

4 Şubat 1923’te Lozan Konferansı anlaşmaya varılmadan dağılıyor…21 şubatta Meclis’te  Lozan müzakereleri başlıyor. Ali Şükrü Bey, 5 Martta ”Mehmetçiğin süngüsü ile kazanılan zafer Lozan’da heba edilmiştir” diyor. Bu delegelerin barış meseleleri üzerine sözlerinin kalmadığını, işlerinin bittiğini söylüyor. Ali Şükrü Bey’in konuşması Mustafa Kemal Paşa’yı çok sinirlendiriyor, itidali kaybedip üzerine yürüyor…

25 Martta Lozan Konferansı'nın yeniden başlaması kararlaştırıl­ıyor. Ali Şükrü Bey 27 mart salı akşamı ortadan kayboluyor. Ertesi gün de kendisinden haber alınamıyor. 29 Mart  öğleden sonra Trabzon mebusu ve Tan gazetesi sahibi Ali Şükrü Bey'in iki gündür kayıp olması üzerine Erzurum mebusu Hüseyin Avni Bey TBMM'de tarihe geçen bir konuşma yapıyor:

"Efendiler, bu şerefli kürsü bugün elim bir vaziyete sahne oluyor. Bu şerefli milletin mesullerı bugün kalpleri kan bağlamış bir zavallı biçare gibi birbirlerine bakıyorlar. Ey Kâbe-i millet! Sana da mı taarruz? Ey ara-yı millet (mille­tin oyları) Sana da mı taarruz? Ey milletin mukaddesatı! Sana da taarruz? ....Bir millet namusundan bir mebus ko­parır. O mebusun ağzı, kalemi o milletin namusudur. Bu namusa tecavüz eden eller kırılsın. Böyle namussuzlar ya­şamamalı... Allahtan çok isterim ki, memleketin elim za­manlarında bu hal adi bir suç sonucu zuhur etsin. Ya siyasi ise efendiler? Demek ki bu memlekette herhangi bir fikrin serdarı ölecektir."

H. Veldet Velidedeoğlu TBMM zabıtlarından "Ali Şük­rü'yü öldüren bilekleri kıracağız; o bilekler isterse sırmalı paşa bilekleri olsun" cümlesinin çıkarıldığını yazmaktadır…

            Ali Şükrü Bey cinayeti, Millî Mücadele’yi yürüten Birinci Meclis’in sonunu getirmiştir. Lozan’ı bu Meclis’in tasvib etmeyeceği anlaşılmıştır. 1 Nisanda Lozan müzakerelerini şiddetli şekilde eleştiren 1. Meclis’in yenilenmesine karar veriliyor…

TBMM Ali Şükrü Bey’i hatırlayarak, 1. Meclis’in devamı olduğunu gösterebilecek mi?

Hiç olmazsa, 90 yıl önceki vicdan kanatan o hadiseyi ve “Meclis Şehidi” Ali Şükrü Bey’i hatırlatan bir konuşma yapılacak mı?

(23 Mart Cumartesi TYB Ankara Kültür Merkezi’nde Alil Şükrü Bey’le ilgili toplantı  var, Konuşan: İsmail Hacıfettahoğlu, saat 14)

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
4 Yorum
D.Mehmet Doğan Arşivi