Mustafa Özcan

Mustafa Özcan

Bosna’da 1000, Suriye’de 900 cami

Bosna’da 1000, Suriye’de 900 cami

Iraklı Şii sosyologlardan Ali Verdi bir fenomeni kaleme alır.  ‘Vuuaz es selatin’ yani saltanat alimleri. Eskiler bu tarz alimlere ulama-ı rusum da diyorlardı. Buti, Esat ailesine çok yakınlaşmıştı ve kritik anda bu bağdan ve yakınlıktan kendisini kurtaramadı. Babası Molla Ramazan ise siyasete mesafeliydi. Olaylar başlayınca manevra yapamadı, dolayısıyla son dönemleri ‘fitne’ ölümü de ‘fitne aracı’ oldu. Şiilerin veya Nuseyrilerin her yaptığını yüceltiyor, göklere çıkartıyor buna mukabil içinden çıktığı camiayı da karalıyor ve yerlere vuruyordu.  Sünni siyasal İslam’a sonuna karşı çıkarken Şii siyasal İslam’a ve ef’aline ses çıkarmıyordu. En azından Sünni camiaya yaptığı gibi açıktan onlara cephe almıyordu.  Bundan dolayı değerlendirmeleri güçle bağlantılı görünüyor.  Zahirde böyle kalpleri ise Allah bilir. Burada, Buti’yi ele almamız bir fenomen olmasından ve geride tartışılır bir miras bırakmasından dolayıdır. Yoksa Buti ile şahsi bir hesabımız ve ona bir garezimiz yoktur. Değerlendirmemiz ilmiyle de ilgili değil, bazı pratik ve teorik tutumlarıyla alakalıdır. Vefatından sonra kendisini sert olarak eleştirenler olduğu gibi onu şehit katına yükseltenler de olmuştur.  Hayatta kendisine yüklenenlerin çoğu, haklı olarak öldürülme biçimine karşı çıktılar. Halis Çelebi gibi. Muhammed Ali Sabuni, Buti hakkında, mirasını elerken arkasından ağır konuşmuş lakin Şii-Sünni çizgiler arasında gidip gelen bazıları ise Buti hakkında olumlu kanaat belirtmişlerdir. Kuveytli Tarık Suveydan, Iraklı Ahmet el Kubeysi ve Avusturya’da mukim Filistin asıllı Adnan İbrahim sınırlar arasında dolaşanlar bazen de sınırları karıştıranlar arasındadır.  Tarık Suveydan ve Adnan İbrahim olayların aydınlanmasına rağmen yine de Buti’den vazgeçmemişlerdir. Veya mazeret kapısı aramışlardır. Adnan İbrahim, Suriye rejimine karşı çıkmanın vacip olduğunu söylemiş ve hayatta iken Buti’yi eleştirmiş lakin öldürülmesinden sonra bunu muhaliflerinin üzerine atmış ve ‘tekfircilerin’ Beşşar’ın yaptığı gibi yaptığını söylemiştir. Beşşar ve şebbihası camilerere saldırdığı gibi muhaliflerin veya tekfircilerin de camilere saldırdığını ileri sürmektedir. Dolayısıyla muhaliflerle rejimin yaptıklarını eşitlemiş oluyor.  



 Karadavi’nin ifade ettiği gibi kim yaparsa yapsın camideki cinayet yanlıştır. Birincisi, alimi hedef aldığını için ikincisi, cemaati hedef aldığı için üçüncüsü, cami hedef alındığı için. Üç cihetle de yanlıştır.  Lakin kim yaptığı meselesi zannidir. Adnan İbrahim bu zanni alanı yakini alana çevirmekte ve bunun üzerinden muhaliflere yüklenmekte ve karalamaktadır.  Bunu yapanları yeni Hariciler olarak ifade etmektedir. Anlattıklarına göre yakınları Buti’yi iki gün önce uyarmışlar ve kendisine acımasını ve biraz olaylardan geri durmasını istemişler. Nakline göre buna Buti’nin cevabı şöyle olmuş:  Şahadet mertebesine ulaşmayı yeğlerim. Buradan öyle bir yanlış sonuç çıkmaktadır: Esat’ın kanlı ve batıl yolunu savunmak ve bunda ısrar ederken öldürülmek şahadet vesilesidir. Halbuki, Buti’nin tutumu bütün sonuçları itibarıyla şüphelidir. Lakin Buti’yi tutumu nedeniyle kınayanlar arasında bile ölümünün şahadetine vesile olmasını niyaz edenler vardır. Bu da ayrı bir husustur. Adnan İbrahim, Buti’yi göklere çıkartırken siyaseti lanetliyor. Mesele siyaset değil, istibdattır. İlginç bir husus da şudur: Olaylar başlamadan önce Buti, Suriye’nin bir türbülansa ve buhrana gireceğini ve akıbetin hayır olacağını rüyasında görmüştür. Lakin o hayrı rejimin bekasında görmektedir. Acaba? Hayır, Baas rejiminin yıkılmasında olmasın?



 Cami meselesine gelecek olursak: Suriye’de yıkılan camilerin sayısı Bosna’da yıkılanların sayısına eşit hale gelmiştir. Dolayısıyla Sırplarla Suriye rejimi arasında milim fark yoktur. Suriye rejimi binlerce okul yıktı. Yıktığı camileri sayıldığında da dudağınız uçukluyor. İlk önce Suriye rejiminin 900 camiyi yerle bir ettiğini ya da kısmen tahrip ettiğini Karadavi’nin dilinden öğrendiğimde pek inanamadım.  ‘Direnişçi’ bir rejimin böyle manevi cinayetler irtikap edeceği ve işleyeceği inanılır gibi değil. Karadavi’den sonra yine hocası Buti hakkında konuşurken İmadüddin Reşid de aynı rakamı verdi. Aynı veri birkaç güvenilir kişi tarafından verilince insan ister istemez kanaat getiriyor. Tasdik ediyor. İnanmayan ise ispat-ı ademle mükelleftir. Ya da her türlü araştırmayı yapmakla mükelleftir. Bunlar arasında Humus’ta Halit İbni Velid Camii de vardır. Sırplar Balkanların Vandalları iken Suriye’nin vahşileri ve vandalları ise Esat rejimidir. Esat ailesinin eski lakapları da ‘vahş’ yani vandaldır.

 Bosna Cumhurbaşkanı Bakir İzzetbegoviç Almanya’da internet ortamında yayınlanan aylık Perspektif dergisinin Nisan sayısına (2013) verdiği bir mülakatta Sırpların manevi tahribatıyla alakalı olarak şunları söylemiştir: “Savaş kötülüktür, tahribattır, zorbalıktır, aşağılamadır. Ancak, bu kötülüğün iyi bir tarafı vardır, bu da; insanların ve milletlerin bilinçlenmesi, özlerine ve dinlerine dönmelerine vesile olmasıdır. Savaş kötü insanları daha kötü bir duruma getirirken iyileri bilinçlendirip daha makul davranmalarına yol açar. İşte bu nedenlerden dolayı, Boşnaklar savaş döneminde kitlesel olarak İslam’a dönmüşlerdir. Savaş esnasında neredeyse 1000 camimiz yıkıldı, biz ise daha sonra yaklaşık 2000 cami yaptırdık ve hepsi savaştan öncekilerden daha büyük. Ve iftiharla söylemeliyim ki, her biri gençlerle dolu…” İnşaallah geleceğin Suriye’si de böyle olur. Suriye rejimi ve Sırplar Moğolların çağdaş varisleridir. İnşaallah onların çöküşüyle altından taptaze İslam medeniyeti fışkıracaktır. 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
11 Yorum
Mustafa Özcan Arşivi