Millet ve milliyet üzerine
Dün Osmanlı tuğrasının mucitlerinin İngiliz nakkaşlar olduğunu söyledim ya, takmayın kafanıza.. “Hikmet mü’minin yitik malıdır, nerede bulursa alır”..
Çırpınırdı Karadeniz’in güftesi kime ait?.
İnsanların ölülerini gömme geleneği Kabil’le başlar. Kabil de kargadan gördü.
Donizetti Paşa’nın bestelediği mehter müziğine ya da Fetih tablolarını yapan Zonaro’ya itirazı olan var mı? Ali Ufki beye itirazı olan var mı? Ya da “Uyan ey gözlerim”i dinleyip de itirazı olan. Leh (Polonya) asıllı olup, Kırım Hanlığı ordusu tarafından bir savaşta esir alınmış ve İstanbul’a gönderilmiştir. Asıl adı “Wojciech Bobowski” idi. Daha sonra ihtida ederek “Ali Ufkî” adını aldı. Enderunda eğitim gördü ve görev yaptı.
Bana Hasan Celal Güzel’i soruyorlar.. “Ülkeyi terk ederim dedi, silahımı alır dağa çıkarım dedi, ne dersin” diye. O Kemalist ulusçuluğu reddederken, yükün öbür tarafa devrilmesinden endişeli.. Akil insanlar heyetine gelince, barış isteyen taraflar arasında arabuluculuk ya da iki tarafın tabanına seslenecek insanlar olarak düşünüldüğünde, dün ne olursa olsun, bugün bu barış çağrısına destek verenlerin bu çatı altında olması bana göre de önemli.. En akıllıları, en iyileri seçmek değil mesele, tarafların tanıdığı, güvendikleri, sözlerini dinleyebilecekleri isimler olarak bakmak gerek belki de olaya! Sanırım bu ekibe çok yüksek bir anlam ve saygınlık izafe ettikleri için böyle düşünüyor olabilirler.. Ben Hasan Celal Güzel’le zaman zaman aynı fikirleri savunmasam bile fikirlerine değer verdiğim, sevdiğim, saydığım, güvendiğim biridir.. Kıblemiz aynı kıble, kitabımız aynı kitap, bu benim için asgari müşterek değil, yeterli bir müşterektir. Aklımıza gelince, bize hayır gibi gelen şeyde şer, şer gibi gelen şeyde Allah hayır murat etmiş olabilir. Kaldı ki, her işin neticesi Allah’a varacaktır ve hüküm O’nundur! O’nun iradesi her şeyi kuşatır, biz sadece rızasının peşindeyiz. Ve O, iradesini gerçekleştirmek için bize de muhtaç değildir.. İstediği şeyin esbabını da kendisi yaratır.. Biz olaya sadece sorumluluğumuz çerçevesinde yaklaşırız.
Ne diyeyim, o ne dağa çıkar, ne de misakı milli sınırlarının dışına çıkar. O aslen Çerkez diye biliyorum.. Abhazya’ya filan gider. Nereye giderse gitsin, döner geri gelir.. Bir ayağı Anadolu’da sabit kalacaktır. Öbür ayağımızla dünyayı dolaşacağız.. Biz Anadolu’dan yola çıkarak 3 kıtada yelken açalım, at koşturalım istiyoruz.. Ulustan ümmete evrilelim istiyoruz.. Onun öfkesi başka şeylere.. Kemalistler bir ırkı kutsayarak yücelttiler. Şimdi birileri de eğer onu aşağılamak istiyorsa, bu ikisi de aynı şeydir. Türk, Arap, Kürt fark etmez..
Bizim gençliğimizde sadece “ne Arab’ın yüzü, ne Şam’ın şekeri” demezlerdi, siyah köpekleri, kara derililerden mülhem; “Arap Arap” diye çağırırlardı; Araplar da biraz bozkurttan mülhem, beyaz köpekleri “Türk Türk” diye çağırırlardı! Bunlar aynı yanlışın iki ayrı görüntüsü değil mi aslında.. Türk düşmanı Arap milliyetçileri ile, Arap düşmanı Türk milliyetçileri aynı kaynaktan beslenirlerdi. Aynı kaptan yerlerdi, aynı kaynaktan su içerlerdi.. Bakın bakalım Tekinalp adını kullanan Moiz Kohen kimmiş. Lazaro Franco kimmiş.. Türkleşmek, İslamlaşmak, Muasırlaşmak tartışmalarında kim nerede duruyormuş..
İngilizler Lozan’da tüm anasırı İslam’ı Türk olarak tanımladılar, bu arada onu da not edelim.. Türk=İslam tanımı da Lozan’daki bir tanım bu arada. “Türk milletindenin, İslam ümmetindenim, Garp medeniyetindenim” diyenlerin arkasında da aynı çevreler vardı!
Prof. Teoman Durali, imparatorluk devletinden ulus devlete geçişte “omurgasızlaştırılan Türklüğün” hazin hikayesini anlattı geçen gün bir gazeteye. Durali hocanın üzerinde durduğu önemli bir nokta var: “Nihayet Osmanlı’nın esası Türk’tür ama imparatorluk siyaseti, kavminizi öne çıkarmamayı gerektirir. Kavmi aslı öne geçirmediler, kavmi aslınızı öne geçirdiğiniz zaman imparatorluk çöker. Bugün İngiliz imparatorluğu kendisini İngiliz diye tanıtmaz, Britanya denir. Britanya nedir? Hava, civa, ne demek olduğunu kimse bilmiyor. Herhalde oranın binlerce yıl önceki bir ahalisinin adı. Rusya, imparatorlukken Sovyetler Birliği gibi yine nötr bir ad kullanmış. Belirli bir kavmin adıyla anılan bir devlet kurulduğunda öbür unsurları dışlıyorsunuz demektir. Bizim hatamızı şimdi Rusya yaptı, Sovyetler’i dağıttılar, Rusya Federasyonu’nu kurdular. Rusya Federasyonu dağılmaya mahkûmdur, orada da Rus olmayan birçok millet var. İngiltere hiçbir zaman Britanya olmaktan vazgeçmedi, o geniş imparatorluk gitti ama Ada’da bile bunu sürdürüyor.”
Bakın “millet”, Arapça “din topluluğu”nu ifade eder. Milliyet, “ulus”u. Yani “Nation”u. Millet ile milliyet arasında ses benzerliği dışında bir ilişki yok.. Biri diğerinin zıddıdır hatta!
Bu işi başımıza Prusyalı subaylar bela etti. İttihat Terakki belasıdır bu.. Osmanlı’yı yıkmak için en etkin yol Ulusçuluk/Milliyetçilik/Kavmiyetçilik akımı idi.. Arap, Kürt, Ermeni, Rum, Çerkez, Gürcü, Arnavut, Boşnak diye bizi bölmeyi deneyeceklerdi ve bunda da büyük ölçüde başarılı oldular.
Durali Hocanın dediği gibi; “Prusya Almanyası’ndan 1890’larda eğitmen sıfatıyla getirtilen subaylar eliyle kavmi milliyetçilik, öncelikle Harbiye’ye sokulmuş. Sonra onlar tarafından değil başkaları tarafından kullanılmış. Anlatırken, konuşurken Almanya’daki havayı yansıttılar. Dinleyen insanlar ‘ben neyim’ diye sormaya başlamışlardır.”
Bu konuya girmek kolay da, bu konudan çıkmak o kadar kolay değil.. Durali Hocanın “Bugün”deki röportajından yola çıkarak bu konuya yarın da devam edeceğiz..
Selâm ve dua ile..
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.