Rabbimizin elinde tuttuğu günlerden, birine talibiz
Kur’an-ı Kerim’de, iki surede “Eyyamullah” ifadesi geçer, yani Allah’ın günleri. Geçmiş milletlere verilen nimetler ve felaketlerin, tarihi olayların, ceza ve mükâfatların yaşandığı günler olarak anladığımız “Allah’ın Günleri”, Müslüman ümmete kurtuluş kapısını açtı.
Müslüman milletin ve ümmetin son asırlarda başına gelen bela ve musibetler, inşallah yerini, sevinç ve zafere bıraktı. Tarafsız olarak düşünürsek, şu gerçekleri hiç birimiz inkâr edemeyiz: Teşbihte hata olmasın, Firavun döneminde yaşayan ve zulme boyun eğmeyen Hz. Asiye gibi, baskı ve dayatma rejimlerine karşı mağlup olan hep bedenlerimiz oldu. Ruhumuzu, benliğimizi sürekli ayakta tutmaya çalıştık. Tüm dünya Müslümanlara hayatı zehir etti. İşkence, haksızlık, zulüm, baskı hayatımızdan kopmayan bir parça oldu. Ne var ki yılmadık, elimizdeki hizmet ve ümmet sancağını yere düşürmedik.
Arap Baharı, taze bir nefes gibi ciğerlerimize doldu. Gannuşilerin, Ömer Muhtarların, Seyyid Kutupların, İskilipli Atıf Hocaların, Hasan Benna’ların ve saymada bitiremeyeceğimiz nice Allah erlerinin sözleri, duruşları, fikirleri bir bir gönlümüze, zihnimize dokundu.
İtalya’dan devşirilen ceza yasaları ile cezalandırıldık. Verilen cezaların karşılığı müminler için rahmete dönüştü, istikbalimize ümit ışığı oldu.
Doğulu insanımız ve doğuya giden ana kuzuları teröristlerle imtihan edilirken, batıda yaşayan bizler, doğuda ezilen, horlanan ve dışlanan kardeşlerimizle imtihan ediliyorduk.
Çeçenistanlı Müslüman kardeşlerimiz, azgın Rus askerleri ile imtihan edilirken, Müslümanlar, Çeçen Müslümanları ile imtihan ediliyorduk.
Filistin’de, Bosna–Hersek’te, Gazze’de, kardeşlerimiz, İsrail ve batı ile imtihan edilirken, Müslümanlar olarak, Filistinli, Bosna-Hersekli ve Gazzeli Müslüman kardeşlerimizle imtihan ediliyorduk.
Anadolu’muzun bağrı yanık Müslümanları, tek bilek, tek yürek olarak, bu imtihanlardan yüz akı ile çıkmak istedi ve bunu başardı. Arakan, Keşmir, Çeçenistan, Filistin, Gazze, Bosna-Hersek, Suriye ve daha nice mazlumların yanında olmaya çalıştı. Peygamberimizin 15 asır sonrasının yetimlerini, mazlumlarını, ezilenlerini yalnız bırakmadı.
Ve şimdi Rabbimizin kudret elinde tuttuğu mağlubiyet günlerini değil, zafer günlerine talip olduğunu söz ve fiil ile ispatlamaya çalışıyor. İnşaallah zafer günleri, boynumuza takılan gerdanlık gibi yerini bulur. Şimdiye kadar boynumuza takılmak istenen tasmaların hiç birini içten istemedik. Zorla taktılar.
Hatırlayalım mazimizi... Bir ümmet, bir millettik biz... Balkanlar’dan, Kafkasya’ya; oradan Çin
Seddi’ne... Daha ötelere
Endülüs’ten, Filistin’e... Yemene... Bağdat’a kadar kabarırdı yüreğimiz, duyulurdu ezanımız... Bayrakların sancakların dalgalandığı her yerde adaleti, medeniyeti, insanlığı, kardeşliği, birliği ve dirliği taşırdık yüreğimizin içinde...
Biz bir bütündük. Uçsuz bucaksız bir atlastık... Medeniyet külliyatıydık... Ne var ki kitleye döndürdüler bizi... Kurtuba’dan, Bağdat’a uzanırdı sesimiz, ne var ki kıstılar sesimizi. Ama ne var ki, duruyor minarelerimiz, okunuyor ezanlarımız... Kitap ise hâlâ elimizde... Hâlâ ümmet, millet kalan yönlerimiz var bizim...
Kaybetmediğimiz, yitirmediğimiz bir inanç var bizde... Çünkü kitabı gönderen O... Hayatı veren yine O... İstettiren, yalvarttıran yine O... Karanlıktan, zulümattan çıkartan da O. Ölüden diriyi, diriden ölüyü de çıkaran O... Ve biz hayattayız...
Müslümanları, Misak-ı Milli sınırları içinde düşünen, yaşayan ve ölen insanlar gibi anlaşılmak istemiyoruz. Bedenlerimiz, Anadolu topraklarının üzerinde olsa bile, ruh ve fikir dünyamızla, Müslümanın ve insanın olduğu her yerdeyiz. Afrika’dayız, Somali’deyiz, Moğolistan’dayız, Balkanlar’dayız...
Bundan böyle, bu ülkede ve yeryüzünde yaşayan Müslümanları tartmak, ölçmek, biçmek isteyenler, terazilerini ve metrelerini bir daha gözden geçirsinler. Hem onlar için ve hem de Müslüman millet için daha iyi olur. Selam ve saygılarla Allah’a emanet olunuz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.