Euzübillahimineş şeytanirraciym!
çocuktum, ufacıktım, top oynadım acıktım..
12 Mart’ta, 21 yaşındaydım. MNP davasından mahkum oldum. Dava Yargıtay aşamasındayken, yurt dışına çıkmak için İstanbul’a geldim..
Erbakan İsviçre’ye gitti, geldi, MSP kuruldu..
Erbakan’ın gitmesinde kendine Murat Bayrak yardımcı olmak istiyordu. Dönüşünde, Alpkaya, Topuz ve Sunalp yardımcı olmuş dediler..
Erbakan’ın dönmesini isteyen asker bir kanat, Demirel’in değil Ecevit’in başbakan olmasını istiyordu.. Demirel’in oyunu aşağı çekmek için Erbakan’ın geri dönüşü ve parti kurması sağlandı.. Demirel Erbakan’ı “Bir bölen” olmakla suçladı.. Erbakan’ın Demirel’e tepkisi ise “Ne sağdayız ne solda, hak yoldayız hak yolda”… MNP döneminin, Abdurrahim Karakoç’a ait bir şiirinden alıntılanarak “Hak yol İslâm yazacağız” sloganının yerini “Milli Görüş” almaya başladı.. MSP “Anahtar” parti olmuştu.. CHP ancak MSP ile birlikte iktidar olabiliyordu.. Demirel’i istemeyen kanar CHP-MSP koalisyonunun önünü açtı..
Ben o yıllarda gazeteciliğe başlamıştım.. 74 affı çıktığında artık serbesttim..
Ecevit göreve gelir gelmez, Ecevit’i iktidar yapan askeri kanat, MİT’e çok sayıda solcuyu almıştı. Birçok gazeteci, akademisyen o dönemde MİT’te propagandist ya da danışman olarak göreve başladı..
Bu koalisyon Kıbrıs çıkarması ile bitti. 1. MC kuruldu. Türkeş’in ilk işi, MİT’teki sol kadroların yanına milliyetçi kadroları yerleştirmek oldu. Birçok gazeteci ve akademisyen kadroya alındı..
Erbakan sanayi hamlesi ile ilgiliydi ama derinlerde ciddi bir hesaplaşma yaşanıyordu..
Bana kalırsa 1980’lere gelirken yaşanan kanlı olaylar, MİT’e sokulan sağ ve sol kadroların iç hesaplaşmasının sonucu idi. 12 Eylül Darbesi de bir yerde bu iç hesaplaşmayı durdurmak için yapıldı..
12 Eylül’e giderken bu iç hesaplaşmada ben İslâmi kanadın zarar görmemesi için bir şeyler yapabilmek adına sağ ve sol kesimlerle diyalog kurmaya çalıştım. Hem Maoistlerle hem de TKP’lilerle sık sık görüşüyordum.. Nuri çolakoğlu o zaman Aydınlık’ta idi, onu o günlerden tanırım.. Sonra İngiltere’ye gitti, ardından patronlar kulübüne katıldı, şimdi de 2010 projesinin başında.. Atilla Coşkun’u da TKP avukatlığı döneminden tanıyorum..
O zaman solcular, Anti emperyalist mücadelede şeriatçılarla işbirliği yapılıp yapılamayacağını tartışıyorlardı.
İlerleyen yıllarda DSP çizgisinden Mürteza çelikel’i tanıdım, Murat Belge, Asaf Savaş, Sosyal Demokratlar, Sol, Sosyalit, Komünist bir sürü isim. Kerim Korcan’dan Türkiye İşçi Partisi’nin eski genel başkanına, Mehmet Ali Aybar’a kadar..
Şimdi Vakit’te yazan Lütfü Oflaz’la o günlerden tanışırız.. Yücel Yaman’a göre “hepimiz metodik anlamda Kemalisttik”
Maoist kanada solu birbirine kırdırmak için derin güçler el altından destek vermişler.. Şimdi yeni öğreniyoruz, sola etnik bir çatışma boyutu kazandırmak için sol içinde Kürtçülüğü de desteklemişler.. DEV-GENç’in bölünmesi böyle olmuş. Alevicilik, Enver Hoca, Titoculuk filan..
Apo’nun ilk kez o dönemde işe alındığı anlaşılıyor. Kamuoyunda “Pilot Necati” olarak bilinen ve PKK’nın kuruluşu döneminde Abdullah öcalan’la MİT arasındaki ilişkiyi sağladığı iddia edilen Necati Kaya’yla ilgili yeni iddialar gündeme gelmiş. öcalan’ın 1968’lerde çalıştığı Türkiye Fikir Ajansı’nın ilk defa gazeteci Avni özgürel’in Neşe Düzel ile yaptığı röportajda gündeme getirildiği ve Türkiye Fikir Ajansı’nın MİT’in paravan kuruluşu olduğu da bu şekilde ortaya çıkmış.
Demirel aslında bu işi bütün ayrıntıları ile biliyormuş. “Süleyman Demirel 1989’da Güniz Sokak’ta bir konuğuna, PKK’nın eylemlerinden ve ülkeye verdiği zararlardan söz ediyor: ‘Abdullah öcalan’ın İstanbul’dan Ankara’ya gelmesine keşke izin verilmeseydi. O zamanlar Dev-Genç’i bölmek için böyle bir yol izlendi... Kürt gençlerini Marksistlerin elinden kurtarmak ve Dev-Genç’in bölünmesi hedeflendi. Bunda başarılı olundu olunmasına ama Abdullah öcalan yağdan kıl çeker gibi kaydı gitti. Keşke Tuzluçayır’da öldürülseydi!” Bu ifadedeki Tuzluçayır, Ankara’da bir mahalle ve öcalan 1970’lerde burada bir gecekonduda kalıyormuş.. Şimdi bir makaleden MAOCU GLADIOCULAR’la ilgili bir bölümü okuyorum da, herşey uyanıkken görülen bir rüya gibi..“Bruno Fouchereau, Gladio’nun, Belçika Komünist Partisi’ni bölmek amacıyla, bir de Mao’cu grup kurduğunu öne sürüyor. Bolşevik hayranı bir solcuyken giderek milliyetçi ve sonunda Nazi hayranı bir kimliğe bürünen Belçikalı siyasî aktivist Jean-Francois Thiriart’a destek veren bazı karanlık isimler, Thiriart’ın Mao’cu bir hareket başlatmasına ön ayak oldu. Aralarında, Güneş Tapınağı Tarikatı (Ordre du Temple Solaire) adı verilen, kökeni Nazi sempatizanlarına dayanan, şövalyelik geleneğini modern askerî tarzda canlandırmayı amaçlayan gizli bir dinsel örgütün kurucusu Luc Jouret’nin de yeraldığı bu kişiler, solcu grupların arasına sızdı. Harekette, Nazi hayranlığı ve aşırı milliyetçilik giderek yayılmıştır.”
Bazı şeyleri, “ben yaptım” dediğimiz işlerde bile, arkamıza dönüp bakınca birilerinin arkadan bizi izlediğini düşünüyoruz sanki. Birileri önünüzü açıyor..
Birileri sizi, ilişkilerinizi, hedeflerinizi biliyor ve sizi takibe alıyor.. Ve sonunda farkında olmadan bir oyunun içine çekiliyorsunuz.. Siz bir dava için mücadele ettiğinizi zannederken, bir bakıyorsunuz kirli bir oyunun içine çekilmiş ve kullanılmışsınız..
Kimileri bu işlere dolu dizgin girip, gırtlağına kadar battığı için, geri dönüşü mümkün olamıyor.. Kimileri “haşlanan kurbağa” misali, oyunu içselleştiriyor ve sıcak gelişmeler içinde, yaşadıklarının farkına bile varmıyor. Kendisi büyük oyunun bir parçası olarak, başkaları için oyun kuruyor..
Apo’nun devlet memuru olduğunu bir DTP’liye, bir PKK’lıya anlatabilir misiniz?.. Ya da bir şeyhin aslında bir ajan olduğunu kabullenmek kolay mı? Sadık bir mürid’in aslında homoseksüel bir Yahudi olduğunu kabul etmek kolay mı? İster 28 Şubat’a bakın, İster Ergenekon gerçeğine..
Bu işte kimin eli kimin cebinde pek de belli değil..
Demirel Nurlu Süleyman mı, Morisson Süleyman mı, çoban Sülü mü?
Bu bölgede bir çok “siyasi kahraman” aslında homoseksüel bir İngiliz ajanı değil mi idi geçmişte.. Bunların en ünlüsü ve yakın tarihimizin en parlak örneği Lawrance değil mi?
Siyaset ve Media konkav ve konveks aynalarla dolu bir sirk çadırına benziyor. Hainleri kahraman, kahramanları hain gösteren bir media düzeni kurulmuş.. Bu pencereden baktığınızda hiçbir şey gerçek değil..
Cüceler dev, devler cüce..
Eğer oynanan büyük oyunu göremiyorsanız, iyi niyetleriniz sizi, böyle bir oyunun parçası olmaktan kurtaramaz.. Eğer yolunuz bu sirk çadırına düşmüşse, sizin ne yaptığınız kadar başkalarının bu işten ne anladığı ve bunu başkalarına nasıl gösterdiği ve değerlendirdiği de önemli.. Şimdi geriye dönüp baktığımda, yaşadığım zamanın kırıntılarından yeni bir resim oluşturmaya çalışıyorum. O olayların içinde yaşarken görmediğim bir şeyi şimdi yeni fark ediyorum..
Hani derler ya, “Ol mahiler ki, derya içredir de deryayı bilmezler..”
Siyaset, aşk, nefret, öfke gözü kör ediyor bir de. Yine, bir kibrit çöpünü gözünüze çok yaklaştırırsanız, arkasında bir ormanı kaybedebileceğimizi her zaman hesaba katmamız gerekiyor..
İyi niyet dediğiniz şey, bazen tek başına kendimizi affettirmek için yeterli olmayabilir.
Şeytanın sizi Kur’an’la aldatmasına izin vermeyin.. Ve unutmayın ki, cehennemin yolları iyi niyet taşları ile döşelidir..
Melek maskeli şeytanlara dikkat! Ve unutmayın ki, şeytan damarlarımızda dolaşıyor..
Euzübillahimineşşeytanirraciym! Selam ve dua ile.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.