Suriye’de tuzağa düşen kim?
Suriye’de insanlık adına meydana gelen büyük utanç tablosunun faillerini ve işbirlikçilerini bir tarafa bırakıp “kimlerin kimleri tuzağa düşürdüğü” konusunda spekülasyonlar yapılmakta olduğu dikkatli gözlerden kaçmıyor.
Suriye’de devam edegelen katliam ve yıkımları inatla “tuzağa düşenler ve tuzağa düşürenler” ikilemine sıkıştırıp izah etmeye kalkışmanın temelinde ne olabilir sizce?
Makara saranlar ve ütopya kuranlar
Başbakan Erdoğan’ı hem iç politikada hem de dış politikada mevcut statükoya karşı güçten düşürüp hareketsiz kılmak hatta felç etmek üzere Suriye meselesi her açıdan bir dilemma olarak ortada duruyor. Sürekli olarak Kemalist-ulusalcı sol-sosyalist kesimlerin bu dilemmayı güçlendirmek üzere oynadıkları role yoğunlaşmak yanıltıcı olacaktır.
İsterseniz basit ama faturası bir hayli ağır ve son derece de bulaşıcı bir aydın-gazeteci hastalığını bu babda ele alalım. Mesela Fazıl Say isimli dengesiz bir piyanistin abuk sabuk twitlerine cevap sadedinde yazılanlardan neredeyse geniş bir literatür oluşmuş halde.
Fazıl Say’ın sadece sözünün değil temsil ettiği fikriyatın hatta varlığının ne kadar değeri olduğunu dahi tartışmaya gerek yok. Ancak başta Salih Tuna ve Ahmet Kekeç olmak üzere bir dizi İslamcı hatta hükümetçi olarak bilinen zevat, Fazıl Say krizinin çözümü için o kadar büyük bir performans sergilediler ki Suriye konusunda neredeyse ağızlarını açıp bir şeyler söylemeye mecalleri kalmamıştı.
Sorun ironiyi çok seven, makara sararak hem kendine hem de okurlarına stresten kurtuluşun yolu olarak bol bol kahkaha atmayı telkin eden aydın-gazeteci tipinden ibaret olsa bir yere kadar teselli bulacağız. Ama camiamızdaki ağır abilerin hatta üstadların da alabildiğine tumturaklı ve tüm zamanları kuşatma iddiasındaki tezlerinde de aynı hastalıktan nasiplenmiş olmasıdır asıl endişe verici olan.
Zihinlere ve kalplere karşı tuzak
Katliam üstüne katliam yapan, kadınların iffetine musallat olan, çocuk ve gençleri boğazlayıp cesetlerini yakan Esed-Baas cuntasının arkasındaki Rusya ve daha önemlisi İran ve Hizbullah faktörünü göremeyen, bir kez olsun sesini çıkaramayan mesela Ali Bulaç ve Atasoy Müftüoğlu gibi aydınlar nasıl bir şahitlik ve öncülük yapmak istiyorlar sizce?
Ali Hamaney ve Hasan Nasrullah’ın bu katliam ve tecavüzler için emir verirken bir hikmete binaen mi hareket ettiğini düşünüyorlar acaba? Okuyun yazdıklarını, kulak verin konuştuklarına ve bakın ilişkilerine; Esed rejimini ve onu koruma ve kollama görevini uhdesine alan İran ve Hizbullah’ı kritik eden bir alamete rastlayabilene aşk olsun!
“Suriye’yi tekfirci teröristlerden tamamen temizlemek için Rehber Hamaney’den emir bekliyoruz” beyanı Hizbullah’tan değil de ABD, İsrail veya İngiltere’den sadır olsaydı İslamcı diye bilinen bu aydın-entelektüel ve gazeteci sınıfı bu kadar derin bir sükûnet ve tevekkül içinde yerlerinde oturabilir miydi?
Köprünün altından çok sular akmış ve İslam İnkılabı çoktan Kanlı Acem Palavrası’na dönüşmüş de birileri halen zıddına dönüşen eylem, söylem ve ilişki biçimlerini eskisi gibi zannediyor. Bunun içindir ki, Suriye’de sembolik açıdan dahi önemi tartışılmaz Banyas katliamının zirve yaptığı bir vasatta Hükümete müzahir (yani yandaş) Yeni Şafak Gazetesi’nin manşetlerini İranlı Bakanların Türkiye-İran ilişkilerine dair pembe tablolar çizen beyanları süslüyor.
Hani Başbakan Erdoğan ABD ziyareti sırasında “süreç içerisinde yazılı ve görsel medyamız dahi Beşar’a karşı durmadılar. Hatta beraber hareket edenler var” diye sitem ediyor ya bence bunun için çok uzaklara değil maddi-manevi destekleriyle abad ettiği en yakınlarına bakması faydalı olur. Suriye rejiminin katliamlarını İran ve Rusya’yla siyasi, ticari veya diplomatik ilişkiler bağlamında savunup meşrulaştıranların bir kısmı “yandaş” kamuflajıyla faaliyet yürütüyor çünkü.
Son olarak Beşşar Esed’in Baas cuntası, arkasına aldığı Rusya, İran ve Hizbullah ile birlikte ezip çiğnemek, tecavüz edip katletmek üzere Suriye halkını karşı tuzaklar kuruyorlar. Aynı ekip Suriye halkının haklı mücadelesine sahip çıkanlara da tuzaklar kuruyorlar. İşte bu noktada şu ilahi uyarı ve vaadi de unutmamak lazım: “O zalimler bir tuzak kuruyorlardı. Allah da onlara. Muhakkak ki Allah tuzak kuranlara mukabele edenlerin en hayırlısıdır.”
Tuzağa düşenin kim olduğunu biz görüyoruz ama öyle bir gün gelecek ki görmeyen kalmayacak. Tuzak kuranlar dahi. Pek yakında hem de.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.