Tükenişin ilanı o ‘iki kelime’ye bakar
Hizbullah örgütü ve lideri Hasan Nasrullah Siyonist İsrail işgaline karşı Lübnan’da direnen ve uzun yıllar boyunca sergilediği fedakârlıklarla direnişin bütün İslam coğrafyasında güçlü bir sembol olarak sahiplenilmesine vesile olmuştu.
Ancak Suriye’de halka karşı Esed-Baas cuntası tarafından sürdürülen katliam ve tecavüzlerin giderek yükselen seyrine rağmen Hizbullah saflarından sadır olan söylem ve eylemler işlerini tersine çevirdi. Öyle ya geçmişte yapılan hayırlı, güzel, onurlu işler dolayısıyla hiç kimseye tabii ki bu arada Nasrullah’a da açılacak sonsuz ve sorumsuz bir kredi açılması için yeterli değildi.
Türbe ve Tağuti Rejim Uğruna Katliam
Lübnan Hizbullah Hareketi Genel Sekreter Yardımcısı Şeyh Naim Kasım, Hizbullah güçlerinin Suriye içerisinde Esed yönetimi ile birlikte muhaliflere karşı savaştığını kaydederken mevcut konumlarını şu cümlelerle ikrar ediyordu: “Hizbullah kendi vatandaşlarını korumak için Suriye’nin bu topraklarında bulunarak tekfirci teröristlerin vatandaşlarımıza yönelik saldırılarını önlemektedir. Hazreti Zeyneb’in türbesini koruyan tugaylardan birisini de Hizbullah kurdu. Hizbullah, şu anda tüm tekfirci teröristleri yok etmeye muktedirdir ve bu çirkin varlığın kökünü yeryüzünden kazımaya kadirdir. Ancak Hizbullah, rehberi ve dini lideri Ayetullah Seyyid Ali Hamaney’in emrini beklemektedir.”
Geçen haftadan bu yana Kusayr’da yoğunlaşan saldırılar sırasında Hizbullah adına Naim Kasım’dan daha net bir konum ikrarını Nasrullah’tan şu gibi cümlelerle işitiyorduk: “Cihat ilan etmemize gerek yok, Suriye’deki savaşa on binlerce insanı göndermek için iki kelimemiz yeter. Suriye, Direniş’in sırtıdır, destekçisidir; Direniş de sırtına darbe vurulması karşısında hiçbir şey yapmadan beklemeyecektir. Biz üzerimize gelen bir komplo karşısında sadece izlemekle yetinecek ve hareketsiz bir şekilde bekleyecek kadar cahil ve aptal değiliz.”
Suriye’nin her bölgesinde ama özellikle Kusayr’da Hizbullah militanlarının muhalif İslami cepheyle savaşması konusunda Tevhid Tugayı komutanı Abdulkadir Salih’in şu beyanı çok dikkat çekicidir: “İran ve Hizbullah askerleri Suriye’deki savaşın içindeler. Suriye’deki savaş Esed yönetimi için bitmiştir. Şu anki savaş Suriye halkı ile İran ve Hizbullah arasında. Suriye’deki savaşın tokmağını vuran İran ve Hizbullah’tır. Bunun delili de Hizbullah askerlerinin İdlib’in Kuseyr bölgesine saldırmaya başlamasıdır.”
İran ve Hizbullah’ın Esed-Baas cuntasına başkaldıran Müslüman Suriye halkına karşı giriştiği katliamların hiçbir meşru dayanağının olamayacağı aşikâr.
İşgal Ters Köşeden Gelirse!
Suriye’deki katliamlar konusunda Esed-Baas cuntasıyla safları sıklaştırıp muhalif İslami cepheyi karalama yarışında yer alanlar sadece Kemalist, ulusalcı ve sosyalist çevreler yoktu. Toplumu Suriye konusunda tereddüde düşüren, İslam coğrafyasının Baas rejiminden daha kötü bir felakete sürüklenildiği yönünde sipariş kehanetler üreten İslamcı aydın ve çevreler günahların en büyüğünü yüklendiler. ABD ve İsrail’in müdahale için gerekçe ürettiği yönünde haber ve yorumlarla kamuoyunun duyarlılık ve eylem iradesini felç ettiler.
Şimdi Hizbullah ve İran’ın sahada fiilen savaşan ve kalıcı bir işgale dönüşme emaresi her geçen gün güçlenen siyasetine yönelik kim ne söylüyor? Mesela Ali Bulaç yalan hatta iftira olduğu besbelli haberlerle üstelik de Siyonist İsrail gazetelerine dayanarak bizi nasıl aldatmıştı bir okuyalım isterseniz: “ABD, Suriye’ye askerî işgal sinyallerini veriyor. İsrail Maariv Gazetesi’ne göre, Amerika çok uluslu bir koalisyon oluşturuyor ve bu koalisyonun içinde İngiltere, Ürdün, Türkiye ve İsrail de var.” (10 Aralık 2012, Zaman)
Ali Bulaç’ın aylar öncesinden bahsettiği bu işgal ordusu nerede acaba? Suriye’de katledilen insanlardan, tecavüze maruz kalan kadınlardan kaçı bu hayali işgal ordusunun kurbanı oldu? Acı dolu bir merak sardı bizi: Seferberlik görev emri sona mı erdi de bu işgal ordusunun planları hakkında malumat bildirimine ve analizlere ara verildi?
Bu sessizliğin bir hikmeti mi var yoksa ABD veya İsrail, Fransa, İngiltere gibilerin işgal ve katliamına karşısınız da İran ve Hizbullah’ın işgal ve katliamlarına “yakışır haspaya” mı diyorsunuz? İslamcılık, medeniyet tasavvuru, modernizm eleştirisi vs. tartışmalarıyla İslamcı aydın ve gazetecilerin prestij sağlaması belki mümkün amma Suriye’nin yıkımında oynadıkları açık veya örtülü rollerle kanları dökülen, iffetleri kirletilen Suriyeli Müslümanlara ve Allah’a hesap verebilmeleri çok zor görülüyor.
Suriye’deki katliamlarda Esed-Baas şebekesiyle iş tutan Nasrullah ve Hamaney tükenmiyor sadece. Adalet ve merhamet melekelerini kaybetmiş Türkiye’deki aydın, gazeteci ve çevreler de tükeniyorlar bu paralelde.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.