Yeni Tunus yolunda
Tunus- Bu satırları okurken belki de Başbakan Erdoğan’la birlikte Tunus semalarında veya topraklarında olacağız. Münsif Marzuki’den Gannuşi’ye kadar bütün Tunusluların müttefik olduğu bir husus var. ‘Türkiye modelimizdir’ diyorlar. Elbette ortak paydalar var. Türkiye ve Fas AKP’sine kadar İslami referansa yakın olan partiler günümüzde karma bir kimliği temsil ediyorlar. Nahda hareketi de karma ortaklık modelini benimsedi. Bu partiler önceliği kalkınmaya veriyorlar. Arap dünyasında kalkınmışlıkta Türkiye modeline atıf Malezya’nın tahtını sallamış durumda. Türkiye’nin bölgeye yakınlığı nedeniyle; ‘el altında’ ve ‘ulaşılabilir’ olması belki bu kanıyı daha fazla besliyor. Kalkınma hamleleri öne alınırken hayatı, siyaseti İslamileştirme adımları ise erteleniyor. Teorik olarak buna dair gerekçeler de var. ‘Acele giden ecele gider’ derler. Bundan dolayı son sıralarda İhvan ile karşıtları arasında İslami kuralların acil uygulanması ile gecikmeli uygulanması tartışması yaşanıyor. Bazı İslamcılar ise Tunus’ta Nahda hareketinin İslami kimliğini yitirdiğini düşünüyor. Hatta laik kesimler Nahda ile birlikte yaşamayı içlerine sindirirken Tunuslu Selefilerin Nahda’nın İslami kimliğini yitirdiğini düşünüyorlar. Nahda’nın düşüncesi şu: Madem ki halkın ekserisinin desteğini alamıyoruz ve ortaklık kaçınılmaz öyleyse kendi gündemimizi dayatamayız. İslam hukukunun uygulanmasından biz sorumlu değiliz. Lakin burada sorulması gereken soru şu: Kaç düzeyinde oy oranına ulaşmaları halinde İslami kuralların tatbikini öne çekebilirler? Böyle bir oran var mı? Bazen Nahda hareketiyle gerginlikleri olsa bile Cumhurbaşkanı Münsif Marzuki de aynen Nahda hareketi gibi ılımlı İslamcılarla ılımlı seküler kesimlerin işbirliğinine dayalı bir Tunus modeli tahayyül ediyor. Bin Ali’nin bunu başaramadığını ve aksine tek tip bir modelle ülkeyi yönettiğini ve sonunda çöktüğünü hatırlatıyor. İslamcıları dışlamış ve laik kesimleri egemen kılmıştı. Marzuki’nin ortaklığında veya karmasında aşırı laik kesimlerle Selefiler saha dışı veya kombinasyon dışı kalmış oluyor. Buna mukabil, Gannuşi de Mısır’da olduğu gibi Selefileri partileşmeye çağırıyor. Mısır’da Selefiler laik kesimlerin Mürsi aleyhindeki atakları yüzünden İhvan’la ilgili çekincelerini dondurmuş durumdalar. Tunus’ta ise ılımlılar koalisyonuna en büyük itiraz ve tehdit Selefi kesimler tarafından geliyor.
¥
Bununla birlikte Nahda Partisinin eski Başkanı Sadık Şoru, Selefilerle Nahda arasındaki çekişmenin arkasında IMF gibi mali kurumların olduğunu ve ekonominin dışında sosyal ve siyasi dayatmalar yaptıklarını ve para yardımını Selefilerin dışlanmasına bağladıklarını ifade etmektedir. Nitekim son sıralarda Ensaru’ş Şeria olarak anılan bazı Selefilerle kolluk kuvvetleri arasında sürtüşmeler ve çatışmalar yaşandı. Daha önceki rejime de (Bin Ali) aynısının yapıldığını ve Nahda’nın dışlanması karşılığında kendisine para musluklarının açıldığını ifade etmektedir. Buna mukabil, Tunuslu laikler Selefilerin tekfirci olduğunu ve bunun için dışlanmaları gerektiğini savunuyorlar. Bununla birlikte ertelenen İslami değerlerin çapı giderek büyüyor. Gannuşi öteden beri İslam’ın liberal yorumuna yakın ve yatkın bir isimdir. Lakin bu anlayışı günümüzde teorik alandan çıkmış Tunus’ta pratiğe dökülmüştür. Sözgelimi yeni anayasa taslağı çalışmaları meyanında Gannuşi, ABD’de yaptığı bir açıklamada yeni anayasada ‘Şeriat’ deyim ve tabirine yer vermeyeceklerini açıklamıştır. ABD’de yapılan bu açıklama garip karşılanmıştır. Memduh İsmail gibi İslamcılar Gannuşi’nin bu açıklamasıyla İslami kimliğini bıraktığını ileri sürmüşlerdir. Ötesinde bu kimliksiz anayasanın Batı ile birlikte içerideki sol, ateist ve komünistleri memnun etmek için tasarlandığını ileri sürmektedir. Gannuşi yeni anayasa taslağının modern demokrasinin değerleriyle İslami değerleri bir karması olacağını ifade etmiştir. Maddesi olmasa da ruhunun temsil edildiğini savunmaktadır.
¥
Gannuşi bazen zorluklar karşısında veya kolaylık gereği liberal değerlendirmelerde bulunuyor. Onun ötesinde Paris gibi başkentlerde ‘değiştim’ mesajı vermektedir. Sözgelimi, Star’dan Saadet Oruç’un yazdığı gibi Gannuşi Yasemin Devriminden sonra Paris’i ziyaret ettiğinde bu ülkenin Müslüman kadınlara yönelik uyguladığı burka yasağı ve benzerlerine ses çıkarmamış veya Fransa’nın kendi takdiri olduğunu söylemiştir (Star: 02/05/2011, Saadet Oruç, Raşid Gannuşi’ye Paris rötuşu). Yasaklamaları Fransa’nın doğruları olarak görmüştür. Daha önce de saray ulemasından Ezher Şeyhi Muhammed Seyyid Tantavi misafiri Sarkozy karşısında ‘burka ve başörtüsü yasağı Fransa’nın hükümranlık hakkıdır. İçişleridir. İstedikleri gibi tasarruf edebilirler’ demişti. Bunun üzerine onunla Sarkozy arasındaki cilveleşmeyi ağızlarımız açık izlemiştik. Doğrusu, Gannuşi’nin bu raddeye gelmesi de oldukça manidar ve şaşırtıcı. Burada Selefilerin belki ifrat noktasında aşırılığı kadar Nahda hareketinin de tefrit noktasındaki aşırılığına parmak basmak gerekiyor. Nedense hep müfritlerin aşırılığı göze çarpıyor. Tefritçilerin, liberallerin aşırılıkları hiç göze çarpmıyor! Dolayısıyla ortaklık üzerinden karma yapılar oluştuğu kadar Nahda ve Fas AKP’si gibi partiler de değiştirme iradesini kaybederek değişimin öznesi haline gelmişlerdir. Elbette Tunus gibi ülkeler zor bir süreçten geçiyorlar. Hiç kolay değil. Bu açıdan mazereti hak ediyorlar. Lakin bunun ölçüsü veya zaruret miktarı nerede bitmektedir? Evet! Ülke sömürgecilik devrinden ve ardından zorbalık ve istibdat devrinden geçti. Geride bıraktığı büyük hasarlar var. Tamiri de hiç kolay değil. Fakat bu vakıaya teslim olmayı mı gerektiriyor? Soru çok, cevaplar sınırlı.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.