Mustafa Özcan

Mustafa Özcan

Yarım bilgiyle gerçeği tarif edenler!

Yarım bilgiyle gerçeği tarif edenler!

Başbakan Erdoğan’ın Danışmanı Yalçın Akdoğan kimi yazarları kastederek, Türkiye’de zır cahil köşe yazarları olduğunu söylemiş. Bilgi tek başına yetmiyor. Zira bilginin sağlam sınırları yok. Dolayısıyla bilgiyi tamamlayan husus insaf ölçüsüdür.

İnsafı olmayanın imanı da yoktur. Dolayısıyla oradan buradan yarım yamalak topladıkları eksik ve yarım bilgilerle hükme ve sonuca vararak cinayet işliyorlar. Yarım bilgiyle gerçeği tarif edenler ancak tahrif ederler. Yarım doktor candan yarım hoca dinden yarım gazeteci de gerçekten eder! Türkiye’deki yazarların en az bir kısmı ve ortalıkta çok görünenler müzevirler sınıfına giriyor. Yalan haber yayanlara geçmişte ve literatürümüzde ‘mürcifun’ da deniliyor.

İstisnalar hariç gazetecilerin yazdıklarına pek itibar edilmez. Zira kaynakları da yalandır. Yabancı basından devşirdikleri dolgu maddeleriyle vizyonlarını ve hedeflerini belirliyorlar. Buna en son ve tipik örneklerden birisi Başbakan Erdoğan’ın Fas ziyareti sırasında Kral VI. Muhammed tarafından kabul edilmemesi hikayesidir.

Haberin hinterlandını hiç tahkik etmek yok. Yalan veya doğru; esas olan hasma zarar vermektir. Gezi Parkı gibi çok ayrıntı bir olay nasıl ki Türkiye’yi sarsan olaylara alet edilmiştir, burada da kralın kabul edip etmemesi gibi tali ve ayrıntı bir konu sarsıcı bir öz haline dönüştürülmüştür! Çünkü bunlar haberci değil sihirbaz yani göz boyamacıdır. Birincisi, kral başbakanın muadili değildir. Karşılayıp karşılamaması tamamen keyfine kalmıştır. Ev sahibi başbakan son anda karşılamaktan vazgeçseydi bunun haber değeri olurdu. İkinci olarak, biraz da meseleyi farklı bir boyuttan ele alıp bir an kralın karşıladığını tasavvur edelim. Resmi sıfatı ‘emirü’l mümimin’ olan Fas Kralı VI. Muhammed kabul etseydi şöyle yazılacaktı: “Fas Kralı hilafeti yeniden tesis etmek için Erdoğan ile biatlaştı!” İyi mi? Yine böyle bir durumda ‘senin gericiler yurdu Fas’ta ne işin var?’ diye soracaklardı. Başbakan Gezi Parkçılara Vandallar dedi. Onlara arka çıkan basının sıfatı da vulgarlar(sulandıranlar, avamlaştıranlar) olmalıdır.
¥
Bu cahillik değil, garazkarlıktır. Araplar ‘garazda maraz vardır’ demişlerdir. Bu haberleri düzenler cahil değil düpedüz insafları kurumuş ruh hastalarıdır. Pesimist hava yayıyorlar. Her vesile ile karşıtlarından intikam almak istiyorlar. Azınlıkların ve özellikle Şiilerin fırka olarak iki özelliği vardır. Kışkırtma ve kin.

Amerikalılar ve Yahudiler kinlerine muhatap olmamak için çalıyı dolanırlar. Lakin bu asabiyetin gömülü kini ve kışkırtması daha ziyade Sünnilere yöneliktir. Bu silahtan mahrum Sünniler ise savunmasızdırlar. Kılıçdaroğlu ise her zamanki gibi gerçekleri tersyüz ediyor. Erdoğan’ın gençliğine ‘kin biriktirin, kininizi unutmayın’ dediğini aktarıyor. Bu ‘kindarlığından’ dolayı da cumhurbaşkanı olamayacağını söylüyor. Sanki tek seçici kendisi! AKP’ye karşı halkı seferber etmek istedikleri gibi parti içinde de çatlaklar oluşturmaya gayret ediyorlar.

Kalleşliğin bini bir para. Adamın semantiği kaymış. Öncelikli olarak bu kin meselesi vaktiyle Şükrü Karatepe’nin söylemiş olduğu bir sözdür. Başbakana ait olmadığı gibi hepten de yanlış değildir. Kindar olmak zorunda olmadığımız gibi kinimizi unutmak zorunda da değiliz. Kur’an’da müminlere karşı kalplerimizde kin biriktirmeme niyazı ve kini tutma tavsiyesi vardır. Lakin yine aynı Kur’an müminlere kin besleyenlere şöyle hitap etmektedir: Kininizle geberin! Aynı inancı paylaşanlara karşı biz yürek genişliği içinde oluruz.

Buradaki denge şudur: Tarihte kalma tarihi de unutma tekerlemesine paralel ‘kinde kalma ama kinini de unutma’ deriz. Burada mütekabiliyet esası vardır. Kur’an kışkırtmaya maruz kalmaları halinde Hazreti Peygambere ‘harrid el müminin’ yani ‘karşılık ver’ buyurmaktadır. Sevgi ile kin iki kanattır yani zülcenaheyndir ve iki büyük silahtır. Sevgi ancak nefret dengesiyle anlam kazanır. Cennetin cehennemin varlığıyla anlam kazanması gibi. Hazreti Peygamberin (S.A.V.) ifade ettiği gibi korku bir psikolojik silahtır. Nefret de büyük bir psikolojik silahtır. Bu silahını kaybeden gerçek silahları kullanamaz.

Biz çoğunluk olarak bunu ihmal ettik. Azınlıklar ise yüzlerce yıldır bunu bize karşı silah olarak kullanıyorlar. İşte Ermeniler! Bir defa olsun İncil’e kulak kabarttılar mı? Yoksa dinleri kin mi oldu? Kin ikliminde mi yaşıyorlar? Kılıçdaroğlu veya benzerleri Dersim’i unuttular ve unutturdular ama Yavuz’u her daim hatırlıyorlar? Bizim ise unutmamızı istiyorlar. Keserin sapı kendilerinden olursa ne kadar ağaç keserse kessin! Gam değil! Bu ise kin denizinde boğulmaktır.

Karşı kin çözülmeden muhabbet iklimi yeşermez. Şüpheleniyorum: Acaba bu meseleyi Kılıçdaroğlu’nun kulağına Amerikalılar mı üfledi? Sebebi şu: 11 Eylül ikliminde Ermenilere öğretemedikleri İncil öğretisini Müslümanlara telkin ediyorlardı! Nefreti unutacaksın ve düşmanını da seveceksin! O kin besleyecek sen sevgi duyacaksın. Seni öldürmeye kastedenin eline sarılacaksın? Kini kaldırmak için müfredata bile müdahale ettiler.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mustafa Özcan Arşivi