Mehdi’yi inkar gerekçeleri
Hilafetin avdeti, Mesih’in nüzulü ve Mehdi’nin zuhuru aynı çevreler tarafından farklı nedenlerden dolayı ret ve inkar edilmektedir. Özellikle Mehdi ile alakalı olarak ret nedeni olarak şu gerekçeler ileri sürülmektedir. Sahtesi bol ve gerçeği bir türlü gelmiyor! Sahte Mehdiler yeni ekollerin, cereyanların oluşmasına ve dolayısıyla Müslümanların bölünmesine vesile oluyor. Bekleme ve intizar doktrini Müslümanları atalete ve tembelliğe sevk ediyor. Bu gerekçelerin neredeyse tamamı ve umumu doğru ama bu gerekçelerin inkara mesnet ve dayanak yapılması doğru değil. Evet, Mehdi’nin sahteleri boldur lakin bunu ret ve inkara malzeme yapmak yanlıştır. Mevlana’nın dediği gibi, züyuf/bozuk akçenin ve sahte altının bol olmasının nedeni kıymetidir. Kıymetsiz şeylerin sahtesi yapılmaz. Hazreti peygamber’in bisetinden evvel yalancı ve sahte peygamberler var mıydı? Yoktu. Sahteleri var diye Hazreti peygamberin peygamberliğini mi sorgulayalım? Sahte Mehdi’lerin Müslümanları fırka fırka haline getirdikleri meselesine gelince. Bu da doğrudur. Bu mesele imtihan meselelerinden birisidir. Ona kalırsa Hıristiyanlara göre Hazreti Peygamberin biseti de insanlık ailesi ve dairesi içinde yeni bölünmelere neden olmuştur. Yeni taraftarlar eski yapılar üzerinden devşirilmiştir. Üçüncü gerekçe ise bekleme doktrini ile Müslümanların atalete sevk edilmesidir. Bu da meselenin yanlış anlaşılmasıyla alakalıdır. Mehdi doğru anlaşılırsa bir atalet meselesi olmaktan çıkar bir rezerv ve manevi umut haline gelir. Eskilerin dediği gibi: Kem min kavlin sahihin afetuhu el fehmus sakim. Nice doğru söz vardır ki afeti yanlış anlaşılmaktır. Yamukları var diye ve yanlış anlaşılacak diye doğrulardan vaz mı geçelim? Mehdi meselesi zamanın bozulması karşısında umudun umutsuzluğa bir mukabelesidir. Ayrıca Mehdi el Müntezar yani Beklenen Mehdi sıfatındaki beklenmek, Müslümanlara bir bekleme görevi yüklememektedir. O, beklenmekle gelmez. Vakti taayyün eder gelir.
*
Ayrıca Mehdi olmasa bile insanlar başka şey bekleyecektir. Şarkta sahte Mehdi’lere mükabil Fransa gibi laik ülkelerde Napolyon hastalığı vardır. Kaçık ve delilerden bir kısmı kendisini Napolyon zannetmektedir. Mehdi’nin zuhuru bazı olaylara bağlandığı gibi reddi de kimi olaylarla irtibatlandırılmaktadır. Sözgelimi, miladi 1979 yılında veya hicri 1400 yılında Mekke baskını olmuştur. Bu baskının çok yankıları ve yansımaları olmuştur. Kalkışmanın başı Cuheyman Seyf el Uteybi ve arkadaşlarının Mehdiyet iddiasında bulundukları ve bunu ilanen harem-i Şerif’i bastıkları ileri sürülmüştür. Bu genel ve yaygın bir kanaattir. Buna mukabil, bu olayı irdeleyen Savtu’l Talia (Öncü Ses) adlı dergi aksini iddia etmekte ve baskıncıların Suud rejiminin meşruiyetini sorguladıklarını ve onu cebri bir yönetim anlayışı olarak gördüklerinden huruç ettiklerini ve Mehdi meselesinin rejimin bir uydurması olduğunu ileri sürmektedir. Bu iddianın hilaf-ı hakikat olduğunu yazmaktadır (sayı : 22, Recep 1400 sayısı). Bu iddia yerinde de olabilir. Lakin bu algı üzerine Mehdi meselesini kurcalayanlar ve hatta inkara yeltenenler de olmuştur. Cuheyman’ın Mehdi iddiasıyla ortaya çıkması inkar dalgasına basamak yapılmıştır. Faraza sahtesi üzerinden gerçeği inkar edilmektedir.
*
Mekke baskını Mehdi meselesini yeniden tartışmaya açmış ve inkarcıları ile ispatçıları arasında tartışmalar sical şekline bürünmüştür. İlim ehli arasındaki tartışmalar Müslümanları şaşkına çevirmiştir. İnkar ile tasdik arasında hangi görüşe meyledeceklerini kestirememişlerdir. Mekke baskını ve sonuçları üzerinden yola çıkarak konuyu ele alan Hamit Mahmut Leymud adlı Mısırlı yazar istihare yaptıktan sonra konuyla ilgili bir risale kaleme almıştır. Kitabında sahih, hasen ve zayıf hadisler arasında 80 rivayet derlemiş ve tespit etmiştir. Bu nedenle Seffarini gibi alimler (levamiu’l Envar el Behiyye) Mehdi’nin çıkışına inanmayı vacip olarak görmüşlerdir. Meselenin akait meselesi olup olmadığı kimilerine göre tartışmalıdır. Karadavi son dönemlerinde bunun akait meselesine girmediğine meyletmektedir. Burada akaide girme meselesi doğrudan Mehdi’nin şahsıyla alakalı değil Hazreti Peygamberin haber vermesiyle alakalıdır. Mühbiri sadıkın haberini kabul edip etmeme meselesidir. Şeltüt’ün vaktiyle Şiilere yaranmak için müftülükten attığı Mısır’ın büyük müftüsü; Hanefi Muhammed Haseneyn Mahluf, İnsanlığın Efendisi Mehdi’yi Anlatıyor (Seyyidü’l Beşer Yetehaddesu ani’l Mehdi el Müntezar) adlı Hamit Mahmut Leymud’un eserine önsöz ve mukaddime yazmıştır. Hasaneyn Mahluf hadis konusuyla dağarcıkları zayıf olanların bu konuyu hafife aldıklarını ve bazen modernizmin etkisiyle inkara yeltendiklerini ifade etmektedir. Elbette hadis alanıyla ilgilenen yabancı oryantalistler olduğu gibi yerel müsteşrikler de vardır. Hindistanlı alim Mustafa A’zami’nin ifadesiyle, oryantalizm kabuk değiştirerek yerelleşmiştir. Ve bunlar heva ve heveslerine ve nefislerine göre ayetlere ve hadislere hüküm veriyorlar ve ‘biz Kur’an’da varsa alırız, yoksa atarız’ diyorlar. Mekke baskını gibi bazı nahoş olayları da inkar zeminine alet ediyorlar.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.