Bataklı damın kızı Aysel!
Sonradan “Yeşilçam” adını alacak olan sinemamızın ilk meşhur filmlerinden, Bataklı Damın Kızı Aysel. 1930’lu yıllarda çekilen ve gelmiş geçmiş en meşhur aktristlerden Cahide Sonku ile zamanın güzellik kraliçesi Feriha Tevfik’in de oynadığı film, varlıklı bir ailenin evinde çalışan köylü kızının evlilik vadiyle evin beyinin tecavüzüne maruz kalması olayı üzerine kurulmuştur. Yönetmen Muhsin Ertuğrul, kendine bir rol ayırmayı da unutmamıştır filminde!
Maksadımız eski bir filmi tanıtmak değil, bir isim çağrışım yaptı. BDP’nin meşhur hatunlarından, bugüne kadar kimin vekili olarak “seçildiğini” bir türlü çözemediğim, Aysel Tuğluk, partisinin bir mensubu, hatta mahalli yöneticisi ile ilgili cinsel istismar davası konusunda akılları sıçratacak yorumlar yapmış. Bu olağanüstü zekâ, yüksek akıl ve çözümleme yeteneği gerektiren metni üniversitelerimiz ders konusu yapsalar gerektir!
“Kadın” yerine, bilerek “hatun”u seçtim. Hem kadın kelimesinin arkaik hali olduğu için, hem de müşterek bir kelimemiz olduğundan. Kökeni mi? Soğdcadan türkçeye geçmiş. “Kraliçe” karşılığı olarak kullanılmış. Hani Orhun yazıtlarında geçiyor ya, “İlbilge Kağan ve İlteriş Hatun…”
Gelelim mevzuya… Hani güneydoğu illerimizden birinin 10 çocuklu belediye başkan yardımcısı, iki çocuk-genç kızı cinsel istismardan tutuklandı ya… Tabiî, hangi parti olursa olsun, böyle tefessüh etmiş tipler bulaşmış olabilir. Örneğe bakıp “sapıklar, ahlâksızlar ille de BDP’nin içine yuvalanmış” demek mümkün değil.
Böyle bir zamanda yapılması gereken bellidir. Ahlâksız kim olursa olsun, teşkilatla alâkası kesilir, hakkında mahkemenin karar vermesi beklenir. İşte burada Aysel hatunun o akılları sıçratan müthiş yorumları, mantık tarihine geçecek çözümlemeleri devreye giriyor. Parti’yi aklayacağım derken, o meşhur retoriğe sarılıyor. İşte onun yumurtladığı cevherler, inşaallah tahammül edip okursunuz:
“Siirt’te açığa çıkan rezil olayda, tacizci kişinin uzun bir zamandır polis tarafından izlendiği halde kasıtlı bir biçimde müdahale edilmediği yönündeki iddialar oldukça vahimdir. Bu durum, yıllardan beri süregelen devlet zihniyetinin değişmediğinin göstergesidir. Zaten inkârcı ve imhacı zihniyetin temel hedefi, her zaman kadınlar ve çocuklar olmuştur. Tarihte Kürtlere uygulanan büyük katliam ve soykırımlara, kadınlara ve çocuklara yönelik yaygın taciz ve tecavüzler eşlik etmiştir. Günümüzde de halen bölgede taciz ve tecavüz olaylarının sıklıkla yaşanması, sömürge koşulları ve yıllardır uygulana gelen inkâr ve imha temelindeki devlet politikalarıyla birebir ilintilidir.”
“Bir yandan da taciz ve tecavüz kültürü yaratılmakta, gençler fuhuş ve uyuşturucu bataklığına çekilmektedir. Devlet görevlileri bölge halkını sömürgeci bir gözle görerek cinsel istismar ve tecavüzü olağan görmekte, sıradanlaştırmak istemektedir. Siirt’te yaşanan olayın daha önceki benzerlerinde karşılaştığımız, işin içinde ordu, emniyet ve devlet bürokrasisinde çalışanların yoğun bir biçimde yer alması durumu, asla rastlantı değildir. Tüm bunlar bütünsel bir politikanın temel parçalarıdır. Bilinçli bir politikanın tezahürleridir. Özel savaş konseptinin kirli ve alçak uzantılarıdır. Esasen, bu durum Kürdistan’da ahlaki ve politik toplum inşa etmek için alternatif bir proje ortaya koyan Kürt hareketine karşı, ahlaksızlığı yaygınlaştırıp dejenere ve apolitik bir toplum yaratma hamlesiyle yanıt verilmesi anlamına gelmektedir. Bizler bu politikaların farkındayız. Bölgede yaygınlaştırılmak istenen taciz, tecavüz, fuhuş ve uyuşturucunun belli bir siyasi proje dahilinde toplumsal yaşamı zehirleme ve çürütme amacıyla yürürlükte olduğu ortadadır. Bu konsept, toplumsal yaşamın tümüne yaygınlaştırılmak istenmekte Kürt toplumunun tüm kurum ve hücrelerine sızdırılmak istenmektedir.”
Ben bu metni okuyunca, tacizci BDP’linin suçsuz olduğuna kesin olarak inandım! Ortada bir suç varsa, bu kesin olarak devletindir; tacizcilik, cinsel istismar devlet siyasetinin tabii bir sonucudur! Asıl suçlu devlettir, devlet adına hareket edenlerdir, polislerdir vs. Bu BDP’li tacizci, devletin inkârcı ve imhacı, üstüne üstlük sömürgeci zihniyeti olmasa idi, dürüst namuslu bir insan olarak yaşayacaktı. Fakat işe bakın ki, devlet insanları ahlâksızlığa zorluyor. Yanlış söyledim Devlet bölgede Kürtleri ahlâksızlığa adeta silah zoruyla yönlendiriyor!
Nasıl yorum ama?
Aliyyül âlâ! Bu cümleleri kurmuşsanız, tabiî olarak, o “bigünah” bir “Kürt”ü, devletin polisine, adaletine, cezaevine yedirtmemeniz gerekirdi! Devlet siyaseti ancak böyle boşa çıkarılırdı! Ahlâklı Kürdistan böyle kurulurdu!
Çok ciddi bir problemle karşı karşıyayız. Etnikçi hamakat bunların kafalarını külliyen dumura uğratmış.
Sağlıklı düşünmenin kuralları bellidir. Bu kuralları yok sayan biriyle sağlıklı diyalog kurulabilir mi? Doğru çözümlere varılabilir mi? Sadece bir tarafın makul ve mantıklı olması yeterli olur mu?
Eğer bu örneklere bakarak konuşacaksak, tek kelime ile “hayır”!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.