Ramazan’ı yarıladık
Evet, Ramazan’ın 2. yarısındayız artık.. Hayat bir şekilde devam ediyor..
Mısır’da İhvan hâlâ meydanlarda.. Suriye’de kan durmuyor.. Irak’da da sular bir türlü durulmadı..
Gezi eylemcilerinin soluğu kesilse de eylemlerini sürdürme çabasındalar,
Mısır’daki olaylar bitmedi ama, “Şimdi sıra kimde?” sorusunun cevabı netleşti gibi. Sıra Suudi Arabistan’da gibi sanki.
Aslında Suudi Arabistan’da olaylar olmuyor değil. Necran bölgesinde zaten hep olay var, ama pek duyulmuyor.. Yemen sınırındaki o bölgedeki olaylar Şii ayaklanması olduğu için, Selefiler tarafından görmezden geliniyor. Şimdi büyük şehirlere doğru yayılmaya başlayan başkaldırı, Selefiler yanında dipten gelen bir dalga olarak tüm yabancıları, hatta Hac ve umrecileri de içine alan, Kırallığın baskıcı uygulamasına karşı çıkan herkesi ilgilendiriyor..
Suudi yönetimi, son birkaç ay içinde polis, asker ve genel güvenlik yatırımlarına büyük hız verdi. Donanımlarını yeniledi. Yüzmilyonlarca dolarlık alımlar yapıldı. İstihbarat faaliyetleri artırıldı.
Ama bir hareket başlarsa, bütün bunların hareketi engelleme konusunda yeterli olmayacağı endişesi yaygın..
En çok merak edilen de, Suudi askerlerinin halkın üzerine ateş açıp açmayacağı ile ilgili.
Açsa bile buna dünyanın vereceği tepkinin ne olacağı kestirilemiyor..
Suudi Arabistan Mısır değildir.. Her zaman, her İslam ülkesinden çok sayıda Müslümanın olduğu bir ülke..
Güvenlik açısından Suudi Arabistan’ı birkaç bölgeye ayırmak gerek. Mekke ve Medine, yani Cidde’yi de içine alan Hicaz bölgesi..
Bu bölgedeki olaylara yabancılar müdahale edecek olursa, bu Suudiler için geri dönüşü mümkün olmayan bir son olur.. Bu olay Mehdi Ayaklanmasına benzemez.. Yerli Arap Şiası, İran Şiası da işin içine girer ve burada hem Şii-Vehhabi, hem de Kırallık rejimine karşı bir halk ayaklanması yaşanır.. Siyaset, din ve özgürlük talebi iç içe geçer.. Gayrimüslimlerin bu bölgeye müdahalesi Müslümanların ortak şekilde karşı çıkması ile başka bir şekil alır..
Necran bölgesinde Şii-Sünni ayaklanması, bölgede bir Vehhabi-Şii çatışmasına dönebilir. Yemen üzerinden Husilerin Suudi topraklarına girmesi ile burada mezhebi bir çatışmaya dönüşebilir..
Bu süreçte Suud ve Şeyh ailesinin önde gelenlerinin nasıl hareket edeceklerini görmek gerek. Muhtemelen bu koalisyon sona erer..
Esasen bu iki aile birbirine muhtaç olduğu kadar, kendi içlerinde sorunlu. Onun için her iki aile içinde de farklı düşünenler olacak.. Bu da diğer Suudi Arabistan topraklarında yaşayan Arap aşiretlerinin yol haritasını belirleyecek..
Büyük ihtimalle, diğer Arap aşiretleri bu kavgaya girmek yerine, kendileri bu çatışmanın dışında kalmaya çalışacaklardır.. Bu da çatışmanın Hicaz bölgesi, Necran ve Riyad çevresinde yoğunlaşacağını göstermektedir..
Birtakım düşünce kuruluşları şimdi Suudi Arabistan’a odaklanmış gözüküyorlar.. 3 aşamalı olarak bakıyorlar Suudi Arabistan’a, bugünki süreç, muhtemel bir sosyal patlama ve sonrası kurulacak yeni düzen.. Aslında son bölüm çok can alıcı bir konu. Kimse Suudi Kıralının gözyaşına bakmaz.. Asıl sorun Mekke ve Medine’nin statüsü ve petrol ve tabii, Suudi Kırallığından boşalacak bu boşluğu kimin nasıl dolduracağı! Bir diğer konu ise, bugün ya da yarın Suudi Arabistan’da sorunlar yaşanacak. Cevabı aranan soru şu: Bugün değilse ne zaman! Kırallığın asıl korkusunu kaçıran da bu soru! Bu işler artık böyle devam etmeyecek. Bölgeye ilgi duyan ülkeler, hep bu endişeyi yaşamak ve beklemek zorunda kalmak istemiyorlar.. Sonuçta Suudi Arabistan Suudilere ve Müslüman topluluklara bırakılamayacak kadar önemli bir ülke! Öte yandan Suudi Arabistan miadını doldurmuş bir ülke. Sınırları, rejimi ve yönetim kadroları eskidi.. Peki şimdi ne zaman ve nereden başlamak gerekiyor? Brookings Institution bu ve benzeri kuruluşlar bu senaryoları masaya yatırmaya başladılar. En kötü senaryoya karşı Obama’nın hazırlıklı olması gerektiği uyarısında bulunuyorlar.. En kötü senaryo, en zor ve en uzak ihtimal değil çünkü!
Mısır’da Suudilerin darbeci Sisi’den ve Baradey’den yana tavır alması, bir bakıma kendi idam fermanını imzalaması anlamına geldi ve tabii bu durum BAE açısından da tarihi bir yanılgı olarak not edilmesi gereken bir konu..
Arap ülkeleri yöneticilerinin, bundan sonra hiçbir şeyin eskisi gibi devam etmeyeceğini bilmesi gerek.. Bu dipten gelen dalga, tarihin akış yönü ile ilgili.. Kendilerinin varoluşu da böyle bir tarihin akışı ile mümkün olmuştu. Varoluş sebebleri bugün kendileri için “tarihin sonu”nu işaret etmektedir..
Suudi yönetimi, statüyü korumak yerine, değişim süreci üzerine kafa yorsa bundan sonrası için daha akıllıca bir iş yapmış olur. Aksi halde kendi sonları ve ülkesinin halkları için trajik bir gelecek kaçınılmaz gibi gözüküyor..
Yakın plandan bakınca her şey çok trafik gibi iç karartıcı gözükse de, aslında, batılıların çizdikleri sınırlar içinde kurdukları işbirlikçi hükümet ve kurguladıkları rejimlerin sonuna gelindi ve şimdi bölge halkı bu köhne sisteme karşı direniyor.. Daha önce kan ve gözyaşları, esaret sürecinin yansımaları ile, şimdi direniş, ihya ve inşa hareketinin sancıları bunlar.. Bu süreç hemen ve kolay bir süreç olmayacak.. Hemen şunu söylemeliyim: Gelişmeler doğru yönde ve ileri doğru! Yarın da devam edelim en iyisi biz bu konuya.
Selâm ve dua ile..
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.