Örtülü KİT ya da cumhuriyet oligarkları!
Kayıtdışı siyaset gibi, bir de kayıtdışı ekonomi vardır.. Aslında kayıtdışı ekonomi, sadece Karaborsa’dan ibaret değildir.. Devlet öyle dizayn edildi..
İttihatçılar, Ermeni soysürümünden sonra bir yandan Ermeni mallarına el koydular, daha sonra Cumhuriyet oligarkları, Localar ve İttihat Terakki artıkları ile işbirliği yapıp, önce Osmanlı’dan gasb ettikleri altınları ve değerli eşyaları İsviçre’ye, oradan tekrar İstanbul’a getirdiler.. Bu arada Kurtuluş savaşına destek için İslam dünyasından gönderilen paraları da zimmetlerine geçirdiler..
Cumhuriyet oligarkları böyle doğdu. Bu adamlarla hazinenin “kesesi bir”di..
Aslında oligarklar oligarşilerde olur, Cumhuriyetlerde değil. Bizim Cumhuriyet tek parti diktatörlüğü olduğu için, sırtını askeri darbecilere dayayan yarı militer karakteri ile daha çok oligarşiye benzer.. İlk dönem de zaten sadece monarşilerde olan “Tek Adam / Monark” rejimi ile yönetilmiyor mu idik?! Biliyorsunuz “Ulu Önder”, Hitler Almanyasında kullanılan şekli ile “Führer” demektir aynı zamanda. Kemalistler, Mustafa Kemal’e bir de o unvanı layık gördüler! Yani Hitler’e duyulan ilgi, bıyık ve unvandan ibaret değil. Boşuna 10. yıl albümüne tek yabancı devlet adamı olarak ondan alıntı yapıp, ortak ideallerden söz etmediler!
İzmir iktisat kongresinden sonra bir “Milli Burjuvazi” icad edilmesi gerekiyordu.. Tek parti döneminin bu milli burjuvazisine ilk örnek Bayar ve Koç’dur.. DP’nin kurulmasından sonra bu halkaya DP de katıldı..
Çok partili dönemde her parti kendi burjuvasını kendisi üretmeye çalıştı ve bu derin burjuvanın toplamı derin devletin kayıtdışı siyasetini fonlayan örtülü KİT’lere dönüştü..
TSK ve kamu ihaleleri, batık krediler, yağmalanan hazine arazileri, hep bu kaynağa gitti..
Koç’un aile yapısını araştırın bakalım nereye kadar uzanabilirsiniz.. Aydın Doğan kimdir bu arada.. Koç ile ilişkisi nedir.. Kıraç ve Doğan ailesi arasındaki derin bağ nereden geliyor.. Koç’un Bernard Nahum’la ilişkisi ne?.
Hani Lozan’ın 90. Yılını konuşuyoruz ya, bütün İslam coğrafyası üzerindeki haklarımızdan vazgeçtik.. Zaten daha önce mütareke ile İslam coğrafyası işgale açılmıştı..
Bugün döndük, dolaştık geldik, manzara şu: Koç bağlantılı olarak Doğan ve Sabancı aileleri artık akraba!
Faruk Aksoy geçen gün köşesinde “Koç, 1923’ten bu yana, dünyada eşi benzeri görülmemiş kâr marjlarıyla iş yaptığı bu ülkede, sistemin değiştiğini ve buna da ‘artık dur’ demesi gerektiğini Gezi organizasyonuyla gösterdi” diye yazdı ve ekledi, “Rusya’nın Marksizme göre dizayn edildiği dönemde (1917-1950) Türkiye de, yarı devletçi ama büyük oranda ‘fırsat eşitsizliğine’ dayanan ‘gerçek bir kapitalist’ düzenle tanıştı. O dönemin yükselen ya da yükseltilen yıldızı, tartışmasız Vehbi Koç idi. (…) Doğrudur, Cumhuriyet demek aslında Koç Grubu demektir.
Koç’un hep Ergenekonun “Bir Numara”sı olup olmadığı konuşuldu. Koç eğer Bir Numara değilse de, aynı yapının içinde olduğu büyük bir ihtimal! İşin içinde Bir Numara olduğu açıkta, kim nerede duruyor, o net değil. Zaten son ortaya çıkan belgeye göre Ergenekonun Bir Numarası MHP’li Engin Alan.. Peki o zaman Devlet Bahçeli bu işin neresinde..
Koç ve Sabancı aileleri artık ortak oldu ise CHP ile MHP niye akraba olmasın ki!
Görünen devletin iktidar partisi AK Parti ise, görünmeyen/derin devletin iktidar partisi MHP mi oluyor?
CHP ve MHP’nin Ergenekon kardeşliğinde / avukatlığında buluşmasının derin temelleri son gelişmelerle daha iyi anlaşılıyor..
Ve tabii, AK Parti’den ayrılacak milletvekilleri ile birlikte CHP ve MHP’nin kuracağı koalisyon söylentilerinin nereden çıktığı anlaşılıyor böylece!
Bana kalırsa TÜPRAŞ’ta başlatılan inceleme bu konuyla ilgili bir milat olabilir.. Gezi’nin arkasındaki sponsorun kim olduğu anlaşıldı. Hükümetin bu olayın üzerine gideceğini düşünüyorum.. Bakarsınız işin ucu petrol kaçakçılığına kadar uzanır.
Koç’un Gezi öncesi işçiliğini yaptığı sermaye ve sivil, dini grubların kim olduğu da ortaya çıkar. Bu işin yargı ve emniyet içindeki uzantılarına kadar uzanır bu iş.. Gezi olayında görevini yapmayanlar, soruşturmayı yakıp-yıkmaya rağmen terörden değil de asayişten açan kamu görevlilerinin bu kararında kimlerin etkili olduğu da ortaya çıkar.
Türkiye’de derin işlerin finansmanında kullanılan en etkin kalemlerden biri petrol kaçakçılığıdır. Bu kaynak eroin işinden daha büyük. Bakalım bu iş oralara uzanır mı?
Hükümet bu ara esrar ve eroin işinin de üzerine gidiyor. Eroin işi beyaz Kürtlerin, petrol işi beyaz Türklerin işi. İşin içinde gemicilere, kimya ithalatı yapanlara, yağ ithalatı yapanlara kadar uzayan geniş bir çevre var. Gümrükçüsü, polisi, savcısı ile hakimi, belediyesi ile devasa bir yapı.. Kambersiz düğün olur mu, işin içinde, mediası, sanatçısı, STK’sı da var tabii! Haki elbiselileri de unutmamak gerek.. Sistemin içinde her zaman birileri iktidar çevrelerinden birilerini de yanlarına almışlardır. Bunu da bir kenara not edelim.
“Güneş Motel”de iktidar arama hikayesinin yerini bugün “Beykoz konakları”nda iktidar arayışı aldı.. Oradaki kişilerin çoğu tamam da, peki bizimkilerin bu şeytan üçgeninde işi ne?
Bana kalırsa, kendileri üzerinde hesap yapılan kişiler şimdiden bu çevrelerle işi ve ilişkisi olmadığını açıklamaları gerek.. Bu kişilerin, o kişilerin ajandasında adlarının yazılıyor olması onlar için, o çevrelere umut verdikleri için iyi bir referans değil. O kişiler kendilerini biliyor ve bu kişilerin bu mahfillerde adlarının telaffuz ediliyor olması ilk değil!
Aksoy, “Rusya Devlet Başkanı Putin, (dünya devi Rus petrol şirketi) YUKOS’u ‘devletin şirketi’ yaparak ‘şirketlerin devleti’ olmayacağını gösterdi. T.C Başbakanı Erdoğan, bunu yapabilir mi?” diye soruyor.. Sorunun cevabını hep birlikte göreceğiz.. Daha önce de ABD’de, yine dev bir Amerikan petrol şirketi olan ENRON batmıştı hatırlarsanız..
Çekirge bir sıçrar, iki sıçrar, peki ya şimdi!
“Sadık görünür kısvede erbab-i hiyanet. / Murşîd sanılır vehlede eshab-i delalet. / Milyonla çalan mesned-i izzette ser-efrâz. / Birkaç kuruşu mürtekibin câyi kürektir.”
Selâm ve dua ile..
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.