İğrenç Suskunluğun Yerli Malı Versiyonu
BM’yi işaretleyerek Batı’nın ikiyüzlülüğünden, uluslararası kamuoyunun menfaatperestliğinden, diplomasinin klişe söylem ve süreçlerinin arkasına gizlediği sinsi planlarından şikâyet etmek en kolay yol.
Biraz olsun İngilizce, Fransızca biliyor ve Batı basınına yansıyan beyanatlara, bir iki think tank raporuna atıf yaparak söylediklerinize entelektüel arka plan kazandıracak renklerle süslüyorsanız yazılarınızı, harika bir aydın-yazar olmanız işten bile değil.
Katliam ve Issızlık Yarışı
Cinayet ve katliamların içimizi parçalayıp gözyaşlarımızı sele döndürmesi için ille de kimyasal silahlarla gerçekleşmiş olması gerekmiyordu elbette. Ama geçen hafta Şam’ın Guta beldesinde çoğunluğu çocuk 1.300’den fazla kardeşimizin kimyasal silahlarla katledildiğine dair görüntüler karşısında sergilenen tavırlar kelimenin tam anlamıyla iğrenç bir suskunluk olarak kayıtlara geçiyordu.
Sürecin aktörleri hiçbir dönem şaşırtıcı bir tavır sergilemedi: İran ve Rusya, hiç vakit kaybetmeksizin kimyasal saldırılardan ötürü Esed’i değil muhalifleri suçladı. Hatta öyle ki İran Dışişleri Bakanı Zarif, “Bu kesinlikle hiçbir suçu işlemekten geri durmadıklarını gösteren terörist ve zındık grupların işidir” deyiverdi. Evet, yanlış okumadınız “terörist ve zındık” diyor.
Kan gölünde boğulmak istenen Suriye halkı Hamaney ve Nasrullah’ın Beşşar veya Mahir Esed’den zerre miktarı farklı olduğunu kabul etmiyor. İnsanları ahmak yerine koyup BM, AB, ABD veya İİT’ndan çözüm üretecek bir tepki beklemeye yöneltmenin hiçbir manası yok. Katliam İran, Hizbullah ve Rusya’yı arkasına almış Esed rejimi eliyle gerçekleştiriliyor. Ama sessizce seyretme makamında olup katliamlara dolaylı vize verenler sadece Batılı kurum ve siyasiler değil.
Yalnız ve Başarısız Olan Kim?
Türkiye bağlamında Başbakan Erdoğan’ın Suriye’deki katliamlara ve Mısır’daki askeri darbeye karşı sergilediği siyaseti “başarısızlığın yol açtığı bir yalnızlık” olarak yaftalamak için çırpınıp duranların maksadı ne?
Despotik iktidarlara karşı halkların meşru haklarına vurgu yapan Başbakan Erdoğan’dan beklenen katil Esed’le bitişik nizam durup Suriye halkına karşı savaşması mıydı?
Putin, Hamaney ve Nasrullah gibi Esed’in Şebbihalarını silahla donatıp Suriye halkının daha çok kanının akıtılmasına katkı sağlaması mı bekleniyordu Erdoğan’dan?
Başbakan Erdoğan dış politikada yalnız ve başarısız olmamak adına cunta lideri General Sisi’yi gerçekleştirdiği darbe, katliam ve tutuklamalardan ötürü yanaklarından öpüp tebrik mi etmeliydi? Hemen arkasından darbeye direnen Mursi ve İhvan kadrolarının yüzlerine tükürmesi mi bekleniyordu?
Esed/Baas rejimi Guta’da kimyasal katliama girişince Cumhuriyet, Yurt, BirGün, Sol, Evrensel, Aydınlık, Sözcü gibi Kemalist-Sol blok halinde İslamcı muhalefeti olağan şüpheli olarak takdim etti yine.
Peki; İslamcı aydınlar kimyasal katliamla alakalı ne söyledi? Mesela Ali Bulaç şimdiye kadar Esed’in katliamlarına, bu katliamlarda İran ve Hizbullah’ın rolüne tek bir kez olsun değinmediği gibi kimyasal katliamların olduğu günlerde tamamen Suudi ve Selefi tehdidine odaklanmamızı salık veriyordu. Bulaç’ın tasvir ettiği “güvenilmez Suud-Selefi” heyulasıyla İran ve Hizbullah’ın korkunç misyonu bundan daha iyi nasıl perdelenebilirdi ki? Bu açıdan İran ve Hizbullah Türkiye’deki kimi kalem erbabına ama özellikle de Ali Bulaç’a çok çok borçludur.
Akif Emre ise, “kimyasal silah kullanımı ardındaki sis perdesi henüz tam açığa kavuşamadı”ğı için şimdiye kadar bir cümle ile olsun herhangi bir değerlendirme yapamıyordu. Ancak “komplosuzluk iddiasının en büyük komplo olduğu tezi”yle olan biten bütün hadiseleri küresel güçlerin planlarının adım adım işletilmesine bağlıyordu. İradesiz, basiretsiz, beceriksiz Müslüman halklar plağına eşlik eden kadiri mutlak küresel aktörler destanıyla ‘fikir’ adı altında korku ve vesvese üreten bir mekanizma çalışılıyordu.
Kadın oldun erkek olsun isimleri tek tek sayamayacağım kadar İslamcı aydının durumu Suriye’de yaşanan insanlık dramı karşısında böylesine iç karartıcı ve moral bozucu. Kahir ekseriyeti tarafsız gözlemci rolünde Esed’in cinayetlerine ama özellikle de İran ve Hizbullah’ın Esed/Baas rejiminin bekası adına üstlendiği telafisi imkânsız insanlık suçlarına karşı yutkunmayı tercih ediyor.
AB ve ABD eleştirilerinde olduğu gibi haklı Suud ve Selefilik eleştirilerine rağmen İran ve Hizbullah’ın Suriye’de işlediği cinayetler karşısında ağzını açmaya dahi cesaret edemeyen, iradesi ipotek altında tutulan, bağımlı ve kariyer meraklısı aydın tipinin, entelektüel karakterin değil İslam ümmetine kendisine dahi faydası imkân dâhilinde değildir.
Yabancı suskunluk iğrenç ama yerli malı versiyonu ondan daha da çekilmez bir durum.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.