Deccal’ın filozofu
Başbakan Erdoğan’ın Mısır darbesiyle alakalı olarak gündeme getirdiği Bernard-Henri Levy’nin içimizde bayağı gönüllü avukatı olduğu ortaya çıktı. Cumhuriyet gazetesi önce onu konuşmaya ikna etmeye çalışıyor ama konuşturamıyor. Şoka girmiş olmalı. Ne diyeceğini bilmiyor ve tutukluk yapıyor. Lakin daha sonra yüzsüzlüğe ve pişkinliğe sığınıyor. Nasıl olsa arkasında bir de gönüllüler ordusu var.
Daha sonra Cumhuriyet gazetesi kendisini konuşturmayı başarıyor. Erdoğan’ın suçlamaları karşısında kendisini ‘ex akiller’den Murat Belge’nin sözlerinin benzerleriyle savunuyor. Başbakan’ın sayıkladığını ve kendini gülünç ve komik duruma düşürdüğünü ve kimsenin kendini ciddiye almadığını söylüyor. Aklıyla zoru olduğunu söylemeye getiriyor. Belki de akıl hastanesine kaldırılması gerektiğini ima ediyor.
Kendisinin vicdanıyla sorunu olmalı. Hadi Uluengin de bu kaçık filozofu savunmak için harekete geçmiş ve Erdoğan’ın sözlerini savuşturmak için Mısırlı 28 Şubat generallerini şahit tutuyor. Kırk dereden su getiriyor. Doğru! Mısırlı generaller, Levy’nin müttefiki olmalarına rağmen Mürsi’yi savunma konusunda Türkiye’nin İngiltere, ABD ve İsrail’le komplo içinde olduğunu söylüyorlar. El Cezire’nin İngilizce kısmında da buna dair yayınlar yapıldı. Mısır’da generalinden sokaktaki adamına ulusalcı kesimler Mısır olaylarıyla alakalı Türkiye’yi suçluyorlar ve Batı ve İsrail’le ortak hareket ettiğini düşünüyorlar.
Mısırlı generallerin veya böyle düşünenlerin Banu Avar okuduklarını varsayabiliriz. Ya da aynı mantığın süzgecinden geçmişler. Hadi Uluengin’in, ‘Mısırlı sarı çizmeli Amr’ ismindeki generalin ters zaviyeden söylediği sözler üzerinden Erdoğan’ı nakzetmeye çalışması beyhudedir. Mısırlı generaller kızını öldürdükleri Baltacı gibilerin bile dünyanın ilgisini kazanmak için kendi kızlarını öldürdüklerini ve insani kalkan olarak kullandıklarını savunuyorlar.
Halbuki, İhvan liderlerinin çocuklarını kast-ı mahsusa ile öldürdükleri ortada. Profesyonel yalancılar üzerinden Başbakan Erdoğan’ın sözlerini sulandırmaya çalışanlar kendi ciddiyetlerine gölge düşürürler.
¥
Levy’nin konuşmaları açıktır. Ve bunu da İsrail’in en etkili isimlerinden birisi olan Tzipi Livni’nin önünde yapmıştır. Bu konuşmanın bir kanıt olmadığını veya sadet dışı olduğunu söylemek mümkün değil. Belki delil yerine karine olduğu söylenebilir ki, başbakanın kastı da budur. Zaten İsrail’in bu yöndeki eğilimini ortaya koyan binlerce karine ve kanıt vardır. Cumhuriyet gazetesinin: “İsrail’in Mısır’da askerleri desteklediği doğru mu?”
sorusuna Levy şu karşılığı veriyor: “Belki de. Bir bilgim yok. Ama İsrail İsrail’dir, ben de benim. Erdoğan’ın saçma saldırısını yaptığı gün benim Avrupa ve Avrupa dışındaki gazetelere Kahire’deki katliama karşı nasıl bir dehşet içinde olduğumu yazdığım bir yazımın yayımlandığı gündü…” Burada saptırmaca ve mugalata var. İsrail İsrail’den ibaret değildir. Arkasında beynelmilel denilen Yahudi lobileri ve diasporası vardır. İkincisi, Mübarek ile Mürsi’yi aynı kefeye koymakta ve Mürsi’nin geri dönmesine karşı çıkmaktadır. Şimon Peres’in yaklaşımı da aynıdır. Neden?
Bunu demokrasi mi emrediyor yoksa İsrail’in ideolojisi ve ali menfaatleri mi? Mürsi’ye neden karşıdır?.. Levy zihinleri bulanıklaştıran ve karıştıran bir kişiliktir. Bunu kasıtlı olarak da yapmaktadır. Bosna’da İsrail’in propaganda mekanizmasının araçlarından birisi olmuştur.
Yıllardır bu mesele Müslümanların yüzüne vurulmakta ve çarpılmaktadır. Bu mesele bize Ömer Seyfettin’in Diyet hikayesini hatırlatmaktadır. Kısaca İsrail’in Janus yüzlü olduğu ve Filistin’deki görüntüsünün hilafına Bosna’da Müslümanların lehine davrandığı propagandası yapılmaktadır. Buna Janus değil, nifak diyelim.
¥
Levy suret-i haktan görünen bir yazar. Filozofluğu ise en iyi ihtimalle kendisinden veya çevresinden menkul. İslam aleminde İslamcılara karşı yapılan bütün darbelerin arkasında. Sisi’nin bir başka versiyonu olan Cezayir cuntası ve güçlü adamı Halit Nezzar’ı destekliyor. Arap Baharı başladığında durumdan vazife çıkarıyor ve İsrail adına Sarkozy ile şahsi küskünlüğünü de unutarak Siyonizmin bir neferi olarak Bingazi’de Libyalı devrimcilerle buluşuyor. Gargara ve ölüm anında şeytanın insanoğlunu ayartmaya çalışması gibi o da ölüm kalım anında ve zor durumdaki Libyalı muhaliflerden Kaddafi’yi devirmeleri halinde İsrail’i tanıyacakları dair söz almaya çalışıyor. Tabii daha sonra evdeki hesap çarşıya uymuyor.
Mısır’da ise darbecilere rehberlik yapıyor ve Levy dişisi Livni’ye Mısır’da İslamcıların seçimleri kazanması halinde darbeyi olgunlaştırmak için elinden geleni yapacağını söylüyor. Libya ve Bosna’da oynadığı rolü dikkate alındığında pek de etkisiz ve boş bir adam olmadığı ve uluslararası bir aktör olduğu anlaşılıyor. Mısırlı faşist darbecilere ideolojik rehberlik yapıyor. Müslüman Kardeşleri Nazilere benzetiyor. Onun izinden giden darbenin Dışişleri Bakanı Nebil Fehmi de Der Spiegel dergisine yaptığı bir açıklamada, Müslüman Kardeşleri Nazilere benzetmiştir.
Keza onun Londra Büyükelçisi Eşref Huli de İhvan’la mücadelelerini Churchill’in Hitler ile mücadelesine benzetmektedir. Anlayacağınız, dünyaya bakışları ve kimyaları aynı. Levy’nin kafasından olan Temerrüt Hareketi liderleri ise İslam’ı faşizm ve İhvan’ı da Nazilere benzetiyorlar (http://www.watanserb.com/ mediaitem/636 ). Bunlar İslam faşizmini Mekke fethiyle birlikte başlatıyorlar!
Levy dolambaçlı hareketleriyle birlikte İslami kesimlerin kafalarını karıştırmış, bakış ufkunu perdelemiştir. Bu yüzden merhum Buti, Brzezinski ve Bernard Henry Levy isimlerini veya söylemlerini bahane ederek Esat rejimine arka çıkmış ve meşrulaştırmaya yeltenmiştir. Halbuki, Levy’nin sözleri siyasi fuhşiyattan ibarettir.
Levy’ye göre, İslamcıların olduğu demokraside sandık kurşuna dönüşmelidir. İslamcıların olduğu yerde demokrasi sandık değil, kurşundur. Bundan dolayı da Nezzar ve Sisi’ye sahip çıkmıştır. Katliamlar karşısında da timsah gözyaşları dökmektedir. Onun geçmişte Çevik Bir’le ilişkilerine de bakılmalıdır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.