Esat Türkiye’ye saldıracak mı?
ABD’nin kararlılığı karşısında Esat taraftarları siniyor. Zaten yiyecekleri bir halt da yok. İran, Doğu Guta meselesinden sonra ikircikli bir dil kullanmaya başladı. Hasan Ruhani ilk konuşmasında Şam’da kimyasal silahlar kullanıldığını doğruladı ama faillere işaret etmedi. İlginçtir, dışişleri ve ordu mensupları farklı telden çaldılar. Nedense siyasi konularda, Amerikan askerleri güvercin İran askerleri ise şahin kesiliyor. Rafsancani daha net açıklamalar yaptı. Konuşmalarına parazit yapılsa da Kuveyt Haber Ajansı KUNA Rafsancani’ye atfen bir haber yayınladı. Haberde, Rafsancani Şam rejiminin halkını kimyasal silahlara öldürdüğüne temas ediyor. Her zaman olduğu gibi ardından İran resmi basını bu açıklamayı yalanladı. Bununla birlikte, hem Rusya’nın hem de İran’ın bir taarruza uğraması halinde Esat rejimini gözden çıkardıkları anlaşılıyor. Faysal Mikdat’ın tanımıyla çıkaracakları üçüncü dünya harbine yakıt olmayacaklar.
Nitekim, İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, Esat rejiminin saldırıya maruz kalması halinde bu ‘dalaşa’ karışmayacaklarını söylemiştir. Hasan Ruhani’nin bu yöndeki açıklamasıyla Lavrov’un Suriye yüzünden kimseyle savaşmayacaklarını söylemesi aynı yaklaşıma işaret ediyor. Anlayacağınız, İran ve Rusya Esat’ı gözden çıkardı. Ruslar Esat’ın yanında savaşmak yerine ona S-300’ler tedarik edebileceklerini söylüyor. Bu yöndeki bağlantılar İsrail’in baskıları üzerine iptal edilmişti. Lakin Rusya ABD ile küresel rekabette S-300’leri silahtan öte stratejik bir koz olarak kullanıyor. Suriye’ye vermese bile ABD’nin elini zayıflatmak için ileride İran’a satabileceğinin sinyalini gönderiyor. Bizimle de aynı oyunu oynamış ve bir ara Rumlara S-300’ler satmaya kalkışmıştı.
•
İran Esat’ın kimyasal silah kullandığından kendisi kadar emin. Zaten ortaklar. Kimi sözcüleri bunu zındıklara ve teröristlere mal etse bile Der Spiegel dergisine göre, Alman İstihbaratı (BND), üst düzey bir Hizbullah temsilcisinin Beyrut’taki İran elçiliğiyle yaptığı telefon görüşmelerinin kayıtlarını ele geçirmiş ve buna göre Esat sinirleri bozulduğu için bu silahları kullanmış.
Putin ise Salih Müslim gibi ‘Beşşar aklını mı yitirdi ki, cephede ilerlerken kendisini cendereye sokacak böyle bir adım atsın’ havasında. Hizbullah’ın taze destek kuvvetleriyle Kuseyr’de öne geçen rejim, kısa bir üstünlükten sonra toparlanamamış, zaten bitkin olan yapısıyla yeniden tıkanmış ve geri çekilmeye başlamıştı. Halep’te Dera’da ve Lazkiye’de mevziler kaybetti. Başbakan Erdoğan’ın dediği gibi Esat rejimi zaten kimyasal silahlar kullanıldığını reddetmiyor ki? Han Aseli’de olduğu gibi Rusya da aslında reddetmiyor. Sadece bunu muhaliflerin üzerine yıkıyor. Bu açıdan Rusya’nın tereddüdünü anlamak mümkün değil.
Zira saldırıdan hemen sonra Suriye rejimi kendisini bağlayıcı bir açıklama yaptı ve Cobar’da askerlerinin kimyasal saldırıya maruz kaldığını ileri sürdü. Doğu Guta’nın muhaliflerin elinde olduğunu herkes biliyor. Bundan dolayı Esat rejimi tertip ile suçu muhaliflerin üzerine yıkmaya çalışıyor. Ret yok manipülüsyon var. Beşşar’ın Danışmanı Büseyne Şaban, karşımıza daha garip bir tezle çıkarak; muhaliflerin Lazkiye’den kaçırdıkları Nuseyri çocuklarını Doğu Guta’ya getirdiklerini ve burada onları kimyasal silahlarla infaz ettiklerini ileri sürüyor. Çırpındıkça batıyorlar ve battıkça da yalanlarının çapını büyütüyorlar. Tutarsızlık ve açık büyüdükçe yalan da büyüyor.
•
Putin, Hizbullah konusunda ağzını açmazken tam tersine Kerry’yi Suriye’deki radikal İslami hareketlerin çapını gizlemekle suçluyor. Gerçekten de Kerry, Amerikan istihbarat teşkilatlarının hilafına sahada ılımlıların daha büyük güç olduklarını vurguluyor. Ama buna mukabil, aynı şekilde kimyasal silahların Hizbullah’ın eline geçeceği yönündeki endişeleri de büyütmüyor. Beşşar devrilmeden önce tarihe kötü yad ve sanlarla geçti bile. İkinci Neron ve Üçüncü Kimyasal Lider olarak anılıyor.
Dünyada şimdiye kadar kendi halkına karşı kimyasal silah kullanan üçüncü lider payesine erişti. Üçüncü olmak az marifet değil. Sisi, Nejad arasında yalan şampiyonasında belki ilk sıraya yakalayabilir!
Kimyasal Beşşar şimdi önüne geleni tehdit ediyor. Fransa, ABD ve Türkiye dümdüz gidiyor. Esat Le Figaro gazetesine verdiği mülakatta Başbakan Erdoğan’ın ne yaptığını bilmediğini ileri sürmüştü. Muallim ise Sisi darbesine atıfta bulunarak Erdoğan’ın Suriye’nin Türkiye’deki dostlarından korkması gerektiğini söylemiştir. Gezicilere mi yoksa darbecilere mi güveniyor? Bu tehdidi daha da alenileştiren Faysal Mikdat İsrail ile birlikte Türkiye ve Ürdün’ü de vuracaklarını söylemişti.
Nedense İranlı ortaklarıyla birlikte Türkiye’yi vurmaya pek meraklılar! İran Devrim Muhafızları Ordusu Komutanı General Yahya Rahim Safavi de, ABD ve İsrail’in nükleer tesislerini bombalaması halinde önce Türkiye ve Kürecik’i vuracaklarını söylemiştir. Bunların şuur altındaki öncelikli düşmanları Türkiye olsa gerek! Esat’ların ekran borazanı olan Şerif Şahhada da el Cezire Kanalından Gade Uveys’in Faysal Mikdat’ın Ürdün ve Türkiye’ye yönelik tehditlerini sorması üzerine Esat rejiminin eli kolu bağlı durmayacağını Türkiye’nin derinliklerini ve Ürdün’ü vuracağını söylemiştir.
Başbakan Erdoğan da Moskova’ya giderken: ‘Biz hazırız onlar da hazır mı acaba?’ diye muhataplarına seslenmiştir. Gelecekleri varsa görecekleri de var. Lakin Mikdat’ın, Wall Street Journal’a konuşmasında bir nokta dikkatimi çekti. Diyor ki: “ABD bölgedeki tek laik siyasi sistemle savaşarak ne kazanacak ki?” Ustası Muallim de aynısını söylüyordu. Dayıoğlu ve kara kasa Rami Mahluf da ‘Suriye’nin güvenliği İsrail’in güvenliğidir’ diyordu. Mikdat’ın sorusunun hatıra getirdiği ek bir soru var.
Bu laik rejimi korumak ve kollamak acaba İran’a ne kazandırıyor? İran rejimine göre bunların Saddam’dan farkı ne? Laik Nuseyri olmaları mı?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.