Uçuran uçurana!
Tansu Hanımın eşi Özer Uçuran Çiller bir zamanlar garip inançlarıyla gündeme gelmişti. Hind inançlarına dayanan ve hala Nuseyri gibi inanç grupları arasında yaşayan reenkarnasyon inancını savunmuştu. Özer Bey, eşi başbakan olmadan epey önce ‘Mutlu ve Başarılı Olma Sanatı’ adlı bir kitap yazmıştı. Kitapta, Budizmden övgüyle bahsediliyor, ‘Allah’la iletişim halindeyim’ ifadesini kullanıyordu. Ardından da, ilk hayatında Rus Çarı olduğunu açıklamıştı! Serbest vezinde ya da laymen olarak bütün dinlerle ilgilendiğini söyleyen Özer Bey, son günlerde yeni bir kitabıyla yeniden gazete manşetlerine tırmandı. Demek ki Özer Uçuran Çiller hem dinlerin birliğine eğilim duyuyor hem de reenkarnasyona (ruhun bedenler arasında dolaşımı) inanıyor ve ilgi duyuyor. Özer Uçuran Çiller’in dindarlık anlayışı da ateizm karşısında ruhçuluğa dayanıyor. Son sıralarda Bedri Ruhselman bu yönüyle bir kez daha gündeme geldi. Sanki Özer Uçuran Çiller de onun izinden veya yolundan gidiyor. Burada Özer Çiller ile benzer yönler arz eden kişilerden birisi de bir zamanlar İslami camiayı da yakından etkileyen Ahmet Hulusi’dir. İnançsızlık karşısında mesele ruhçuluk olunca dinler arasındaki sınırlar da kalkıyor. Ehemmiyet arz etmiyor. Dinlerin ve mezhep veya meşreplerin amaç birliği esas alınıyor. Aynı istikamete akan meşreplerin veya mezheplerin birleşmesine gerek yok. Tarikatlar veya dört fıkhi mezhebin konumunda olduğu gibi. Lakin öbürleri hangi kıvamda birleşecekler? Milliyet’ten Burcu Ünal’a Özer Uçuran Çiller bu yöndeki yaklaşımını şöyle özetliyor: “Müslümanlık içinde o bütün tarikatları, din adamlarını bir şekilde bir diyalogla birleştirecekler. Sünniler, Şiiler, Aleviler... Caminin yanına cemevi bence çok faydalı bir proje. Onun yanına Şiilerin camisini de yap...” Evdeki hesap çarşıya uysa çok pratik!
*
Bu yönüyle Mısır’da Müslümanlardan başka herkesin hakkını savunan Muhammed Baradey’i hatırlatıyor. Birleşmeye kimse karşı değil de birleşmenin keyfiyeti nasıl olacak? Eklektik bir birleşme mi yoksa hakiki ve özde birleşme mi? Sapmalardan arınmış birleşme mi? Hindistan’da Babür Hanlığı döneminde hem Ekber Şah hem de Dara nezdinde bu tür eğilimler doğmuş lakin akim kalmıştır. Özer Uçuran Çiller’in yeni kitabı ‘Tanrı Parçacığının Sırrı’ adını taşıyor. İddialı kitabıyla ilgili hiçbir kibirden kaçınmıyor ve bütün ilim adamlarını kendisine müracaat etmeye çağırıyor; ‘arayan varsa; alemin sırları bende’ diyor. ‘Siz tanrı parçacığını bulabilirsiniz ama izah edemezsiniz, izahı bende’ diyor. Basına konuşmalarından yansıdığına göre bazı önemli tespitleri var. Bunlardan birisi Allah’ın idrak edilemeyeceği ama eserlerinin ya da sisteminin idrak edilebileceğini söylemesi. Bu noktada ayrı gayrımız yok. ‘Tanrıyı bilimsellikle ifade edemeyiz, Tanrı’nın sistemini bilimsellikle ifade edebiliriz’ demektedir. Bu noktada eskiler veciz bir ifade ile ‘ademü’t derki idrakun’ demişlerdir. Başka bir ifadesiyle, kişinin noksanını bilmesi gibi irfan olmaz. Allah, kanunlarına tabi değildir. Vaat ve vaidlerine bağlı mıdır? En azından vaid(azapla tehdit)noktasında bu tartışma konusudur. Lakin yarattıkları kanunlarla mukayyettir. Levh-i Mahfuz’da yaptığı gibi Cenab-ı Hak daima kainatı yeniler. ‘Kullu yevmin huve fi şe’nin’ ayeti de bunu ifade eder. Allah’ın sistemine adetullah ve sünnetullah diyoruz. Allah ise sünnetullaha tabi değildir ve tabi olmadığını da peygamberlerine verdiği mucizeler üzerinden gösterir. Zaten sünnetullah yasaları dünya için ayrıdır ahiret için ayrıdır. Dünyada insan dünya seviyesinde metafiziki anlamda kemale erebilir. Ama insanın hem metafiziki hem fiziki kemali öte dünyadadır.
*
Günümüzde maneviyatın azaldığı yönündeki tespitleri yerinde olmakla birlikte Ahmet Hulusi kokan cümleleri var. Sözgelimi, Özer Uçuran Çiller kainatta her şeyin enerjiden ibaret olduğunu söylemektedir. Farz edelim ki bu tez doğru, bu durumda yaratıcı ile enerji arasındaki ilişki nedir? İkisi arasındaki ilişki yaratıcı ile yaratılan arasındaki ilişki ise bu analiz tali bir yanlış olur. Eğer metafizik ile fizik birbirine karıştırılıyorsa yani mesele vahdet-i mevcut şeklinde algılanıyor veya telakki ediliyorsa; kör tabiata yaratıcılık isnat edilmiş olunuyor. Bu durumda, ruhçuluk adına materyalizm yapılmış oluyor. Dolayısıyla buradaki ruhçuluk karşımıza tabiatperestlik olarak çıkıyor. Bu ateizmin farklı bir mertebesidir. Kimileri yaratıcı ile yaratılan veya fizik ile metafizik mertebelerini karıştırdıklarından dolayı halıkı mahkuk derecesine indirmekte veya mahluku halık derecesine çıkarmaktadırlar. Varlık mertebeleri arasında ilişkinin izini sürmek bazen sınırlı bilgimiz nedeniyle varlık mertebelerini karıştırmayı beraberinde getirebiliyor
Ahmet Hulusi gibilerinin enerjiyi aşkın bir mertebeye çıkarmaları doğru değildir. Cenab-ı Hak mahlukat veya fizik cinsinden değildir. Zira fiziki bütün varlıklar dun veya yetersiz varlıklardır. Enerji veya tabiatın yaratıcı olmadığı Allah’ın sıfatlarından da anlaşılmaktadır. Allah hayat ile diridir yani haydır. Semi, basir, habirdir. Tabiat canlı olmakla birlikte bu sıfatlara haiz değildir. Bırakın yaratmasını kendisini onarması bile mümkün değildir. Kainatın sonradan olmasının en önemli delili değişkenliğidir. Öncesiz ve sonsuz olan Allah ise değiştirir ama değişmez. Fizik ile metafizik mertebeleri arasında karıştırmalar her zaman olmuştur. Mutezile zatın dışında sıfatı kabul etmemektedir. Bununla birlikte, Allah’ın varlığıyla her yerde olduğunu söylemektedir. Bu iltibasa müsait bir yaklaşımdır. Bu fizik ile metafizik mertebelerinde iltibasa yol açabilecek bir anlayıştır. Bunu, kudretiyle, ilmiyle ve sıfati tecellileriyle diyerek açması gerekirdi.. Mutezile tenzihçi yaklaşımı benimsemesine karşılık müteşerri kavramlara uzak düşmesi nedeniyle bazen anılan vartalara düşmektedir. Ahmet Hulusi veya Özer Uçuran Çiller’den yüzyıllar öncesinde Cehmiye’nin kurucusu Cehm Bin Safvan da Allah’ın hava kabarcıklarıyla birlikte ve her yerde ve her şeyde ve zeminde olduğunu söylemiştir. Bu ise halık ile mahluku ve ilişkilerini karıştırmak ve metafizik alemi fiziki aleme indirmek ve indirgemektir. Her halde kendimizi ve halıkımızı en mükemmel şekilde tanımamız öbür dünya hayatına mütevakkıftır. Orda da bu ayrıcalıktan sadece inananlar yararlanacaktır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.