Altı Ok Cumhuriyeti Müslümanca Islah Edilmeli
“Cumhuriyetle hesaplaşanları ve milletin kimliğini ortadan kaldıranları 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’nda protesto edeceğiz…” diyen güruh, Altı Ok patentli Cumhuriyetin millet değerlerine bağlı olarak ilân ettirilmediğini anlamak istemiyor. Cumhuriyetin “dayattığı” kimlik meselesinin bunca yıldır çatışmalı olduğunu kabullenmiyorlar.
1923 sonrası ilân ettirilen Batıcı-laik Cumhuriyet, İstiklâl Savaşı’nda din ü millet diyerek maddî ve manevî bütün gücünü Ankara Hükümeti’nden esirgemeyen Müslüman milletin Cumhuriyeti değildir. CHP İlkeleri üzerine projelendirilen ve Batı’nın telkinleriyle ilân edilen Atatürkçü Cumhuriyetle hesaplaşma yapılmadan, Müslüman milletin hâkimiyeti merkeze tam oturmadan bu ülkede huzur olur mu?
Sözde halk Cumhuriyeti denilen Kemalist Cumhuriyetin din ve millet değerlerimizi “redd-i miras” ederek ve “gerici” sayarak zulümle, baskıyla tesirsiz hâle getirdiğini ne zaman kabullenecek ulusalcı milliyetçiler ve Altı Ok’çular?
Hangi Cumhuriyet? Aldatan Cumhuriyet mi? Bin yıllık Müslüman tarihi yok sayarak, hiçbir İslâmî gerçeklerimizle uyuşmayan arkaik Asya ve putperest Sümer, Hitit, Frigya gibi garabetlere sığınan Cumhuriyet mi? Altmış bin kelimelik sözlüğümüzü İslâmî mâziyle irtibatı kesmek için on beş bin kelimeye düşüren Cumhuriyet mi sorgulanmayacak?
1923 Sonrası milletin değerlerinin kovulduğu Meclis’te şu kararı alabilen “devrimci Cumhuriyet”le mi hesaplaşılmayacak?
“...Din birliğinin de bir millet teşkilinde müessir olduğunu söyleyenler vardır. Fakat biz, bizim gözümüz önündeki Türk milleti tablosunda bunun aksini görmekteyiz. Türkler İslâm’ı kabul etmeden evvel de büyük biri millet idi. Bu dini kabul ettikten sonra, bu din ne Arapların, ne aynı dinde bulunan Acemlerin ve ne de vesairenin Türklerle birleşip bir millet teşkil etmelerine tesir etmedi. Bilâkis, Türk milletinin millî bağlarını gevşetti; millî hislerini, millî heyecanını uyuşturdu. Bu pek tabiî idi. Çünkü Muhammed’in kurduğu dinin gayesi, bütün milliyetlerin fevkinde, şâmil bir ümmet siyaseti idi” (Ne Mutlu Türküm Diyene, Ahmet Yıldız, İletişim Y. s.318).
Aldatan Cumhuriyetin hangi unsuru millîdir ki, sözde milliyetçi siyasîler ve CHP’liler Müslüman Türk milletinin bin yıllık değerlerini tasfiye etmeye çalışan Cumhuriyetin ıslahına, adam edilmesine, millet değerlerine uyumlu hâle getirilmesine karşı çıkıyorlar.
Cumhur, halk demekse, Cumhuriyet de halk rejimi demektir. 1923 Sonrası uygulamaların neresi Müslüman halka aittir. Aklı ve izanı olan Altı Ok Cumhuriyetinin milletin kurduğu Cumhuriyet olduğuna inanır mı? Fakat laikçi bağnaz bir idrâke sahip ulusalcı milliyetçilerle CHP’liler hâlâ bu sahtelik ve dogmalardan kurtulamıyorlar.
Milletin ne olduğunu ve Türk kimliğini de bilmiyor bu statükocu güruh. Atatürkçü Cumhuriyetin, Türk’ten ve millet hüviyetinden anladığı Müslüman millet değildir, Laikçi ve ulusalcı uydurma bir Türklüktür.
İşte Türk’ün, en yukarıdan yapılan târifi: M. Kemal, 1930 yılında bir Alman muhabirine şöyle bir demeç verir ve demecinde Türk’ün inanç yapısı ile sorulara verdiği cevabın bir cümlesi şudur: “...Türk yalnız tabiatı takdis eder” (Atatürk Söylev ve Demeçleri, Cilt:III, s.86).
Cumhuriyetle eşdeğer olan Altı Ok ilkeleri üstüne kurulan Cumhuriyetin ana felsefesi şudur: “Dinî (İslâm’î) hissiyat zayıflamadıkça, milliyet hissi kuvvetlenmez.”
Millete rağmen ilân ettirilen aldatan Cumhuriyetin ideologlarından sözde Türkçü Yusuf Akçura’nın sözleri Kemalist ideoloji olarak bugün elan devam etmiyor mu? “Yükselmekte olan milliyetçi hedefler ve millet şuuru sebebiyle, dinî duygular geri plânda kalmış ve İslâmcılık gibi dini merkeze alan bir ideolojinin de gerçeklikte yaşam bulma şansı ortadan kalkmıştır” (Üç Tarz-ı Siyaset, s. 131).
Laik Türkçü Ziya Gökalp’ten daha tesirli bir Kemalist Cumhuriyet nazariyecisi olan Akçura, dinin geri plânda kalması gerektiğini söyleyerek, seküler fonksiyonu olan Cumhuriyetin sadece siyasî olarak işe yararlılığını savunmuyor, içtimaî ve millet yapısı olarak da seküler Cumhuriyeti Batılı değerlere istinat ettirerek modernleşmenin mümkün olabileceğini, böylelikle milletin yükselebileceğini ileri sürer.
Akçura, 1925 yılındaki bir konuşmasında Avrupa’daki modern devletlerin reformlarını örnek gösterir ve Türk münevverlerini “anasır-ı irtica olan ve erbab-ı zeamete istinat ruhanilere” karşı uyarır: “Anane-i Diniyeyi temsil eden hilafet, esasında laik-intibah hareketine ve ıslahatı diniyeye rıza göstermez” (Modernleşme ve Milliyetçilik, Y. Bayraktutan, s. 53).
Ulusalcı milliyetçilerin ahmakça sarıldığı Cumhuriyetin Türk kimliğini mi öğrenmek istiyorsunuz? Akçura’nın ırk kavramından, dolayısıyla Türk’ten ne anladığı şu cümlesinde yatar: “Irk ile, İslâm’ın yardımı olmaksızın kendi kendini tanımlayan etnik bir Türk bütününü ifade etmek...” (a.g.e., s.54).
İslâm’ın yardımı olmaksızın bir Türk, Türk olur mu? Batılı değerler üzerine kurulan Altı Ok Cumhuriyetinin Türk kimliği Müslüman millet hüviyetini doldurabilir mi?
Pozitivist-laik Cumhuriyet tartışılmayacak öyle mi? İşte Cumhuriyetin temelini târif eden satırlar: “Zamanımızın tarihinde görülen genel akımlar ırklardadır. Dinler, din olmak nedeniyle gittikçe siyasal önemlerini, kuvvetlerini yitiriyorlar, toplumsal olmaktan çok şahsileşiyorlar; cemiyetlerde vicdan özgürlüğü din birliğinin yerini alıyor. Dinler cemiyetlerin işlerini düzenleyici olmaktan vazgeçerek kalplerin kılavuzluğunu üzerlerine alıyorlar” ( a.g.e. s. 55).
Tartışılması ve hesaplaşılmasından korkulan Cumhuriyet, güçlü bir halk Cumhuriyeti olamaz. Müslüman Türk milletinin millî, yani İslâmî değerlerini temsil ediyor gösterilen yalanlar ve zulümler Cumhuriyetinin alâmet-i fârikası kısaca yukarıda tasvir ve târif ettiğimiz üzeredir ey mazlum ve mazrur milletimiz!
Atatürkçü Cumhuriyet rejimi tarihin tozlu raflarına atılmalı artık. Millet üstünde hiçbir itibarları olmayan “seçkin”leri de mazlum ve mazrur milletten şu şekilde özür dilemelidir:
“1924’den bugüne Müslüman milletin Cumhuriyeti olmadığımızı; bu tarihten itibaren yaptıklarımızın saçmalıklar, abeslikler, hezeyanlar ve zulüm rejimi olduğunu; bin yıllık İslâm medeniyetine uymayan şapka ve harf inkılâbı yaptığımızı; nice suçsuz insanları laik rejim adına idam sehpalarına yolladığımızı; jandarma aracılığıyla baskınlar düzenleyerek Kur’ân-ı Kerim kitapları toplayıp yaktığımızı ve tepelediğimizi; vatandaşı tartaklayıp ailesinin gözü önünde hakaret ettiğimizi; karakollarda eziyet ettiğimizi ve zorla şapka giydirdiğimizi; bir kısım câmileri depo yaptığımızı ve Türkçe ezan okuttuğumuzu; türkü ve şarkıyı bir dönem yasakladığımızı; birçok konuda işgalci kuvvetler gibi davrandığımızı, hak ve hukuku çiğnediğimizi; İstiklâl Savaşı’na cümleten katılan sâdık ve vefâlı millete devrimci Cumhuriyet ilkeleri adına eğitimde, sosyal hayatta ve “kamusal alanda” nice zulümler yaparak izzetini ve haysiyetini ayaklar altına aldığımızı itiraf ediyor, 1925 ile 1950 arası ve dahi 27 Mayıs 1960 ve sonrasındaki darbelerde yaptığımız her türlü fiil ve zorbalığımızdan, millet değerlerine uygun olmayan devrim ve ilkelerden dolayı necip milletten özür diliyor ve millî hâkimiyet hakkını iade ediyoruz.”
[email protected]
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.