Dershanelerden mi müfredata sıra gelmiyor?
Milli Eğitim, bana göre öncelikle “müfredat” demek. (Neyse ki bu kelimenin yerine bir şey uydurulamamış.)
Bu anlamda Millî Eğitim’de değişen bir şey yok. Değişeceğine dair işaret de görülmüyor henüz. Okuyucularımız hatırlayacaklardır. Bu konuyla ilgili daha önce de yazdık. Hem Millî Eğitim bürokrasisini, hem eğitim sendikalarını uyarmaya çalıştık. (Bakınız: “Eğitim sendikaları ne iş yapar?” Ve “Pilastik incili kaftan” ve eğitim sendikaları!” başlıklı yazılarımız).
Derin uyku hali devam ediyor. Her iki taraftan da tık yok.
Kimse rahatını kaçırmak istemiyor. Bürokrasi zaten rahatına düşkündür. Altın şiar: Karışma, görüşme, çalışma! Ya sendikalar? Onların da mevcut durumdan rahatsız olduklarına dair bir emare görülmüyor. Habire tayin, nakil, ücret vs. hamleleri yapıyorlar.
Öğretim sistemi değişmedikçe, öğretmen anlayışı değişmedikçe, müfredat aynı kaldıkça boşa gayretten başka ne yapılmış olur?
Malûm “and”ı büyük tantana ile kaldırdık. And sanıyor musunuz ki, müfredattan farklıdır veya müfredatın dışındadır?
Müfredatta “and”ı yaya bırakan konular, metinler var. Zihniyet değişikliği bir “and” değişikliği ile sağlanamaz elbette.
Okullarda çocuklara ne okutuluyor?
Bundan 10 yıl önce, 20 yıl önce, 80 yıl önce ne okutuluyorsa, onlar okutuluyor. Bir sürü örnek verilebilir.
Bir tanesi ile yetineceğim: 8. Sınıf Türkçe Ders Kitabı, sayfa 36-40.
Yazarını söylemeyeceğim. Başlığı: “Devlet Kurucusu ve Devrimci Atatürk.”
Yahu dersimiz inkılap tarihi mi?
Türkçe dersinde türkçe öğretmek gerekmez mi? En güzel metinlerle, en usta yazarlarla çocuklarımızı tanıştırmak, onlara dil ve edebiyat zevki vermek bu dersin asıl işi değil mi?
Peki bu neyin nesi?
Bu ideolojik “eği-tim” faslı! Yani beyin yıkama faslı.
Çocukların beynini sahte bir Atatürk imajı ile tıka basa dolduracaksınız. Çocuklar her şeyi Atatürk’ten bekleyecekler. Sonra da sıkıştıklarında Anıtkabir’in merdivenlerini arşınlayacaklar.
Birileri Anıtkabir’in kapısına o sayaçları boşuna mı koydu? “Gelin yavrularım! Bu kitaplar okutuldukça, bu müfredat devam ettikçe geleceğiniz yer burası!”
Müfredat değişmeyecekse, zihniyet değişmez.
Peki diyeceksiniz ki, eski hamam eski tas da, bu değişik zihinli yöneticiler nasıl yetişti?
Gayet basit!
O zaman sistem belli idi, sistemi yürütenler de. Bu bilinince, sisteme ve sistemi yürütenlere muhalefet zihinlerde farklılaşmaya yol açıyordu. Şimdi sistemi yürütenler değişti, fakat sistem olduğu gibi devam ediyor. Yani muhalefetin zemini kalmadı.
Acil ihtiyaç Maarif ıslahı, eğitim reformu.
Çocuklarımızı geleceğe hazırlamak için seferber olmalıyız. Müfredatın ideolojik muhtevasını değiştirmeyen hiç bir hamle sonuç vermez. Bunun için çok sayıda beyni seferber etmeli, yeni programlar yapmalıyız. İşe yarar ders kitapları hazırlanmalı, öncelikle öğretmenler yetiştirilmeli.
Milli Eğitim’in Talim ve Terbiye Kurulu eğer doğru yönlendirilebilirse, böyle bir gayeye hizmet edebilir. Fakat işe bakın ki, Talim Terbiye ortadan kaldırılmak üzereymiş. Sebep: İşleri zorlaştırıyormuş! Çift başlılık yaratıyormuş!
Peki ne olacak? Bakan tek imza ile işi halleder!
Böyle mi olur gerçekten?
Ne olacağı ortada. Talim Terbiye’nin yerine bir bürokratın aklı geçecek. Bu asla doğru bir yol değildir.
O totaliter tek parti döneminde bile Talim ve Terbiye kurulu var. Halbuki o zamanın yöneticilerinin istişareye filan ihtiyaçları yok. “Ben yaptım oldu” devri.
Şimdinin yöneticilerinin istişareye ihtiyacı var mı?
Yoksa, yapacak bir şey yok!
Bana sorarsanız, bugünkü yönetim Talim ve Terbiye Kurulu yoksa, öyle bir kurul oluşturmak zorunda. İşten anlayanları, danışılması gerekenleri bir araya getirerek meseleleri halletmek, doğru olan bu!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.