Ahmet Kekeç

Ahmet Kekeç

Kaldır kadehini gerginlik bitsin

Kaldır kadehini gerginlik bitsin

Meslekten bir arkadaşımız, ‘sosyolog yanı’nın verdiği cesaretle, Başbakan Erdoğan’a önerilerde bulunuyor: ‘Şort giydin, çok iyi yaptın... Bir de balıkçı lokantasına gidip, oradaki insanlara kadeh kaldırdın mı, iş tamamdır. Memlekette gerginlik o dakka biter.’

Başbakan içki içmez.

Fark etmez, portakal suyu bardağını kaldırsa da olurmuş.

Hayır, elma suyu içmesinmiş, şarap sanırlarmış. Ayranı da, maazallah, renginden dolayı rakıyla karıştırırlarmış. Şöyle taze sıkılmış bir portakal suyu da idare edermiş.

Halk diyecekmiş ki, ‘Bakın gördünüz mü, o da tıpkı bizim gibi bir restoranda oturup yemek yiyebiliyor. Yaşasın... O da bize benziyor. Demek ki bunlar tehlike arz etmiyor.’

Bütün mesele buymuş.

Bütün mesele bu muymuş gerçekten?

Memlekette, gerçekten de bir ‘gerginlik’ mi varmış? Bu, bir bardak portakal suyuyla telafi edilebilir cinsten bir şey miymiş? Kim çıkarıyormuş bu gerginliği? Bir balıkçı lokantasında görünmeyi bile zül addeden siyasiler mi?

Benim olmayan sosyolog yanım da şöyle diyor:

Memlekette bir gerginlik yok.

Sadece, sürekli maraza çıkaran, sürekli ‘huzursuzluğa’ oynayan tahsisli bir kesim var.

Ki, bunlar meşru siyasetten hazzetmiyor, kendisine benzemeyeni aşağılamayı ‘seçkinciliğinin gereği’ sayıyor ve hiçbir seçim sonucunu sindiremiyor.

üstelik, sadece halkın seçtikleriyle değil, halkın ‘değer tercihleri’yle de kavgalı bir kesim bu.

Başbakan Adnan Menderes içki de içerdi, icabında lokanta da kadeh de kaldırırdı.

Başka (zikredilmesi uygun kaçmayacak) meziyetleri de vardı.

Fakat, maraza çıkarmayı alışkanlık haline getirmiş kesimin eleştirilerinden kurtulamadı. ‘İrticacı’ ilan edilmekle kalmadı, bir de darağacına gönderildi.

Demek ki bütün suç, kadeh kaldırma iradesi göstermeyen siyasetçilerde değilmiş. ‘Gerginlik’ konusunda ileri geri konuşan ve huzursuzluğun kaynağını oluşturanlar da dönüp kendilerine bakmalıymış.

Benim olmayan sosyolog yanım bir şey daha söylüyor:

Kendisini okur-yazar zanneden kesim ‘sosyoloji’yi doğru okuyamıyor... Mevcut (daha doğrusu üretilmiş) çatışma eksenlerinin neye tekabül ettiğini göremiyor.

Bizim ‘siyasal gerginlik’ zannettiğiniz şey, esasında tipik ve kalitesi düşük bir ‘sınıf itişmesi’dir.

Daha sert, hatta ‘kanlı’ geçmesi beklenebilecek bu itişmeyi (çatışmayı), daha uygun enstrümanlar bulamadığımız için, şimdilik belli semboller üzerinden yürütüyoruz. Bütün o ‘laiklik’, ‘başörtüsü’, ‘kamusal alan’ tartışmaları biraz da bu amaca hizmet ediyor.

Bütün o ‘testis-teslis’ haberleri de bu amaca hizmet ediyor.

İyi mi oluyor?

Bence iyi oluyor.

Deniz Baykal gibi siyasetçilere, Ertuğrul özkök gibi aydınlara rağmen iyi oluyor.

Bu çatışmadan ‘ortak akıl’ ve ‘bir arada yaşama kültürü’ üretebilirsek, daha da iyi olacak.

Tabii, olmayan ‘çoğunluk baskısı’ndan yakınanların (yakınma hakkına sahip olabilmeleri için), önce ‘azınlığın zorbalığı ve tahakkümü’ karşısında ne yaptıklarını, nasıl bir ‘karşı tavır’ geliştirdiklerini kanıtlamaları gerekir ki, sosyolog yanını konuşturan arkadaşın bu sınavdan yüzünün akıyla çıktığını söylemek çok zor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Kekeç Arşivi